Kocasının dövdüğü kadının morarmış gözü, incinmiş gururu, yok olan özgüveni artık, sayemizde, sır olmaktan çıktı. Bugün karısını dövmek eskisi kadar meşru değil, biraz da olsa, daha az meşru!.
Doğudaki kadınların mücadelesi sayesinde de kadınların üstünden geliştirilen namus anlayışının neden olduğu cinayetler görünürlük kazandı. Kadın hareketinin gündemine oturdu. "Töre" cinayetleriyle mücadele etmek neredeyse devletin işi olacak.
Ama dayak, kadınların özgürlüğünü kuşatan ve sınırlarını çizen şiddetin en görünür ve kaba olanı yalnızca.
Bugün, farklı bir şiddet biçimine değinmek istiyorum.
Özgür düşünmemiz engelleniyor
Kendimizi başka türlü düşünebilmemizin önünü tıkayan engeller var ve bu engellerin yarattığı baskı, kanımca, üstümüzdeki en sinsi ve en yaygın şiddet. Kendimizi yeni bir dünyada, farklı işbölümleriyle, farklı bir cinsellikle düşünebilmemizin önündeki engelleri kastediyorum.
Kadın olmayı -neyse bu kadın olmak ve nasıl oluşuyorsa- bize öğretilenlerden farklı olarak algılamamız engelleniyor! Özgür düşünmemiz, özgürlüğü bugünkü kalıpların dışında düşünmemiz, hayal kurmamız engelleniyor!
Kadınların Kurtuluşu Bildirgesi'nde (1989) kimliğimize, geleceğimize el konuyor demiştik; bu özgür düşünmemiz engellenerek yapılıyor!
Kadının önünde duran en şatafatlı ideoloji milliyetçilik
Artık pek çok kadın beyaz atlı prensi beklemiyorsa da, elindeki mızrağı, elindeki bayrağı yeteri kadar teşhir etmedik. Hala kadınların çoğu milliyetçi sanrıdan kurtulmuş değil.
Oysa kadınların özgürleşmesinin önünde duran ideolojilerin en şatafatlısı milliyetçilik. Kendini bir milliyete ait tarif edip milliyetçilerin hurafelerine esir düşmek sürüyor ve kabul görüyor, hala.
Hala kadın cinselliğin hapsolduğu karşı cinsle cinsellik dışında düşünemeyenlerimiz çoğunlukta.
Ama geçtiğimiz 20 yıl içinde lezbiyen kadınlar bir araya geldiler, pankart açtılar, örgütlendiler. Bu bence kadın sığınakları gibi özgürleştirici bir girişim.
Kadınların cinselliğini ve kadın kimliğini özgürleştiren, alışık olduğumuz kalıpların dışında kadın hayatları olabileceğini iddia eden ve bu yüzden baskı ve şiddetle karşılaşmış kadınlar bunlar. Herkesin üstü kapalı bildiğini, pek çok kadının yaşadığını görünür kılmış, meşru kılmaya çalışan kadınlar.
Militarizme karşı mücadelede artık kadınlar da var
Artık militarizme karşı mücadelede yer alan kadınlar da var. 20 yıl önce böyle bir bilincimiz yoktu. Milliyetçiliğe, ırkçılığa, militarizme karşı durabilen bu kadınlar feminist eleştirellikleriyle erkek şiddetinin bu alandaki çeşitli tezahürleriyle uğraşıyor, özgürleşmemizin sınırlarını genişletiyorlar. (SO/BA)
* Stella Ovadianın yazısı Dayağa Karşı Kampanyanın 20. yılı dolayısıyla Feminist Kolektifin çıkarttığı bültende yayımlandı.