“Meclis’e yakın oturuyorum. 15 Temmuz gecesi öleceğime çok emindim. Ölmedim, ama sonra barışa imza vermiş olduğum için açığa alındım…”
“Suruç’ta patlama olduğunda, savaş ilk başladığında ‘daha kötüsü ne olabilir ki?’ diyorduk. Artık biliyoruz…”
“Hepimizin iş güvencesi – kadrolu memur dahi olsak – bir taşeron işçi kadar. Bunu fark etmenin zamanı geldi…”
“(Güvenlik güçleri tarafından) Tecavüzle tehdit edilmeyi kanıksadık…”
““Savaş ekonomisi ve inşaat birbirini besliyor. Yıkım ve yeniden yapma. Yakında nefes alacak yerimiz kalmayacak…”
“OHAL ilan edildiği için artık grev yapamıyorum; yani artık eşit işe eşit ücret talebim olamayacak benim…”
“Haber takibi yapmaya geldik ama kendimiz haber olduk…”
“Avukatım. Ama mesleğimi yapmak istemiyorum. Çünkü beş gün boyunca avukatla görüş yasak ve şu şartlarda beş gün sonra gittiğimde neyle karşılaşacağımı bilmiyorum.”
Kadınlar dün İstanbul’da Barış İçin Kadın Girişimi’nin düzenlediği “Olağanüstü' Hayat Deneyimlerimiz Işığında Geleceğimizi Konuşuyoruz” forumunda bir araya geldi.
Yukarıdaki cümleler, dün foruma katılan kadınların paylaştıkları deneyimler.
Artvin’de Yeşil Yol’a karşı, yaylalarının yitip gitmesine karşı direnen kadınlar, Şırnak’ta, Gever’de ablukayı ve yıkımı yaşayan, belediyelerine kayyum atanan kadınlar, KHK’larla işinden edilen veya edileceği günü bekleyen öğretmenler, akademisyenler, kapatılan basın kurumlarının çalışanları ve birçok farklı çevreden kadın forumda son süreçte olan bitenin hayatlarını nasıl etkilediğini konuştu.
En çok dile getirilen sözler “Ya öldürüleceğiz, ya gözaltına alınacağız ya da işten çıkarılacağız” oldu.
“Bu kırgınlık içerisinde toplumsal güven inşa edilebilir mi?”
Forumda en çok dile getirilen sorunlardan biri toplumsal “güvensizlik ve kırgınlık”tı. 8 Mart’ta metin okuduğu için bir kadın öğretmenin iş yerinde öğle yemeğini yalnız yer hale gelmesi; birarada yaşayan insanların birbirini ihbar ve şikayet etmeye başlaması kişisel deneyimler aracılığıyla sık sık gündeme geldi.
“Bu kırgınlık içerisinde toplumsal güven inşa edilebilir mi? Ya da buna başlanabilir mi?” diyen kadınlar, bunu daha fazla temasla ve gündeliğin içinden bir örgütlenmeyle mümkün olduğunu söyledi.
“İşten çıkarıldıkça eve kapanıyoruz, eve kapandıkça sessizleşiyoruz”
Tartışılan bir diğer konu güvencesizlikti. Birçok kadın, her yeni KHK’da büyük bir tedirginlikle listede kendi isimlerini aradıklarını ve hep bir sonraki listeyi beklemeye devam ettiklerini anlattı.
Güvencesizlik sorunu, forumun sonuç bildirgesine şöyle yansıdı:
“Yalnızca bir ayda işsiz kalan kadın sayısı 13 bin. İşsiz kaldıkça veya işsiz kalma tehdidi arttıkça sokağa çıkma, çıkabilme ihtimali azalan kadınlar gittikçe daha fazla eve kapanıyor. Savaş, darbe, olağanüstü hal derken ekonomi de krize giriyor ve işgücünde ilk gözden çıkarılan hep kadınlar oluyor. Eve kapanıp yalnızlaştıkça da sessizleşiyoruz; bir şeyleri değiştirme gücümüze inancımız azalıyor, imkanlarımız kısıtlanıyor.”
“Temas, hikayelerimizi ortaklaştırarak mümkün”
Polisle veya güvenlik güçleriyle karşı karşıya kalan kadınlar maruz kaldıkları cinsiyetçi küfürlerin, tecavüz tehditlerinin nasıl arttığını anlattı.
Kayyum atanan belediyelerde kadın politikaları merkezlerinin kapatılmasıyla kadın çalışanlarının nasıl ya işten atıldığı ya da temizlik işçisi olarak görevlendirildiği de paylaşılanlar arasındaydı.
Forumun ardından bugün yayınlanan sonuç bildirgesinde şu ifadelere yer verildi:
“Bunca yalan içerisinde hakiki bir temas kurmanın ancak ve ancak hikayelerimizi ortaklaştırarak mümkün olduğunu anladık. Dolayısıyla önümüze ilk olarak temas alanlarımızı arttırma gibi bir hedef koyduk. Yalnızca savaşı yaşayan, ablukayı deneyimleyen Kürt şehirlerine değil, ülkenin farklı yerlerine ziyaret ve buralarda buluşmalarımızı arttırmanın önemini konuştuk.
“Medyanın bu denli saldırı altında olduğu bir zamanda kendi mecralarımızı yaratma, genişletme, sözümüzü yaygınlaştıracak alanlar üretmeyi önümüze bir hedef olarak koyduk. Sessizleşmeyi kabul etmek yerine sözümüzün farklı alanlarda, farklı şekillerde yayılımını sağlayabilmeyi umuyoruz.
“25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma gününün de yaklaştığı bu zamanda kadınlar olarak savaşa karşı mücadelemizin bizzat kendi gündelik hayatlarımızın dönüşümüne karşı, gündelik olarak bizi sindirmeye çalışan şiddet ve nefrete karşı bir mücadele olduğunu bir kez daha, somut olarak anladığımız konferansımızdan güçlenerek ayrılıyoruz. Yalnızlaşmayacağımıza, birbirimizi yalnız bırakmayacağımıza güvenerek ve önümüze birçok hedef koyarak ayrılıyoruz.” (ÇT)