Bildik ve uzun süren görüşmelere konu Medeni Yasa, Aile Mahkemeleri Kanunu, Türk Ceza Kanunu ayağımızı, kulağımızı ve gözümüzü Meclis'e alıştırdı. Ülkemizin bir anlamda Avrupa Birliği'nin (AB) ittirmesiyle ilerlemekte olan yeni modernleşme atağı sürdükçe de bu alışkanlığımız devam edecek gibi...
Ne zaman Meclis'e gitsem, Genel Kurul salonunu dinleyici locasından kuşbakışı seyretsem, düşünmeden edemiyorum: Aşağıda bir erkekler kalabalığı, havada bir erkek sesli uğultu... ve ancak gözlerimin özenle arayıp bulabildiği eser miktarda kadın vekil varlığı. (Onlar da genellikle karalar-kahveler giyinmiş, Meclis'te bulunmanın ciddiyetine bürünmüş kılık kıyafetlerle adeta iyice bir görünmezleşmiş, renksizleşmiş, ayırt edilemezleşmiş...)
Salonla locanın kafa karıştıran farkı
Dün (4 Mayıs), Anayasa görüşmelerini izlemek için locada oturur oturmaz ilk aklıma gelenler bunlar oldu.
Evet, dün yine ayağımızın "vekil" sıfatıyla ancak sınırlı sayıda değebildiği Büyük Meclis'te bu "eser miktarda kadın" görüntüsünün mimarı ve bizzat inşaatçısı olan siyaset ustalarının döktürdükleri ustalığın sergi salonu görüntüsündeydi dinleyici locasının altında ve gözlerimizin önüne uzanıvermiş o kocaman, şık Genel Kurul salonu.
Loca ise, rengarenk, her yaştan, çeşit çeşit giyimden, sosyal kesimden kadınlarla, bizim kalabalığımızla kalabalıktı. Uzun zamandır Meclis locasında böylesine kalabalık kadınlar olmamıştık. (İçeri girişte giriş işlemlerini organize edenlerden biri olarak benim sayabildiğim 150'den fazlaydık, diğer arkadaşların yaptırdığı işlem sayısını bilemiyorum.)
Yani, adeta bir tezattı gözlerimizin önündeki: Salonda bir avuç, locada ise 550 vekillik Meclis'in kritik eşiğinin üstünde sayıda kadın!
İçimden geçirmeden edemedim: "Bir gün bu dinleyici locası dolusu kadın şu salonda yerini alacak. İşte o zaman bu Meclis, renklenecek, canlanacak, vekil sıralarındaki kadınlar aramadan da göze görünür olacak."
Kadınsız bir meclis
Meclis'e bir kez ziyaretçi ya da dinleyici olarak gitmişseniz bilirsiniz, kapılardan geçip içeriye gitmek hiç kolay değildir. Biz de, hem de böyle kalabalık bir kadınlar kitlesi olarak, görevliler ne kadar ilgili ve anlayışlı olurlarsa olsunlar, kapıdan kolay kolay geçemezdik.
Hem bu geçişi kolaylaştırmakta, hatta örneğin DEHAP'lı kadınların içeriye alınmasını sağlamakta, hem de kulislere girebilmemizde CHP'li vekil kadınların ilgisi/yardımı/dayanışması imdadımıza yetişti. Onlara teşekkür borçluyuz. Varlıkları, katkı ve dayanışmalarıyla kadınların "vekil" sıfatıyla Meclis'te olmasının önemini örnekliyorlardı.
Ah şu Meclis! Ülkemizin egemenliğini simgeleyen Meclis! Dinleyici locası, sekreterlikler ve temizlik şirketi çalışanlığı dışında bize sınırlı sayıda layık görülen Büyük Meclis!
Ülkemiz insanının ve her türlü kurum ve kuruluşunun uymakla yükümlü olduğu hayatın düzenini bazen ana hatlarıyla bazen ayrıntılı kurallarıyla belirleyen, tanımlayan Meclis!
Dün, hayatımızı ve bu ülkede hayatın bütününü değiştirecek bir değişikliğin görüşülmesini bizim de tanıklığımızda ve etkileme çabalarımızla birlikte tarihine kaydeden Meclis!
Ah bu "insanın sadece bir yarısı"yla dolu, adeta "kadınsız" Meclis!
Peki, bu Meclis'te kadınlar ne zaman 1/3'lük kritik eşiği bulacak ve aşacaklar? Dün locada oturmuş büyük salonu izlerken düşündüğüm şuydu: "Siyasette modernleşmenin baharı kadınlar ve gençlerle gelecek, gerisi sahte bahar!"
Dün seyrettiğimiz, tanıklık ettiğimiz görüşmeler vekil kadın konuşması ağırlıklı bir sahneydi. Bu sadece bizim için değil Meclis'in vekilleri, sıraları, çatısı, duvarları, ses kayıtları için de gerçekten özel bir gündü.
"Hemcinslerimin kazığı!"
Adeta inanılmaz bir şeye tanıklık ediyorduk; iki siyasi parti de grup konuşmalarını kadın temsilcilere bırakmıştı, CHP Grubu adına Prof.Dr.Oya Araslı, AKP Grubu adına Nimet Çubukçu konuşmuştu. Sonrası, bu sahte bahar havasının dağılması, AKP'nin üstümüze buz yağdırması oldu. Araslı'nın konuşmasıyla umutlarım yeşermişken Çubukçu'nun konuşmasını dinlerken elim ayağım üşümeye başlamıştı.
CHP'li kadın vekillerin verdiği önergenin oylanması sırasında artık üşümem falan kalmamıştı, çünkü donmuştum. Çünkü, tarih bir kere daha gözlerimizin önünde, kulaklarımızın dibinde yazılıyor, AKP'nin "modernleşmeci"likte mangalda kül bırakmayan erkekleri ve hatta vekil kadınları akıllarını kullanmak yerine partinin ve başkanın askerleri olarak görevlerini ifa ediyorlardı.
Yüreğimi en çok burkan, itiraf etmeliyim ki, AKP'li hemcinslerimizin atmayacaklarını umduğum kazığı oldu. (Bu noktada sadece AKP'li Serpil Yıldız'a teşekkür borçluyum. AKP'nin kadınlarından sadece Yıldız, "devletin kadın-erkek eşitliğini sağlamak için alacağı geçici özel önlemler imtiyaz ve ayrım sayılmaz" cümlesinin Anayasa'ya eklenmesini destekleyici yönde oy kullandı.
İzmir milletvekili Yıldız, Ege Kadın Dayanışma Vakfı'nın üyesi. Oylamadaki tutumuyla, biyolojik olarak kadın olmakla toplumsal cinsiyet bilincine sahip, kadın hareketinde bir ölçüde de olsa yer almış, emek vermiş bir kadın olmak arasındaki farkı gösteren bir örnek oldu. Bundan sonra "kadınların temsilcisi kadınlar" derken ne anlatmak istediğimi bu örnekle anlatacağım.)
Özetle...
Sırasıyla neler oldu diye anlatsaydım, ne anlatırdım? Kısaca özetleyeyim: Dün Meclis'te Avrupa Birliği'ne uyumun 7. Paket'inin "Anayasa Değişikliği" genel görüşmeleri başladı.
Hükümet'in Tasarısı'nda Anayasa'nın 10.maddesindeki cinsiyete dayanan eşitsizliği yasaklayan kapalı ve soyut ifade düzeltilmiş, "kadın ve erkeklerin eşit olduğu" açıkça yazılmıştı.
Anayasa Komisyonu uzun tartışmalardan sonra bu açık ifadeyi yetersiz bulmuş, buna ek olarak "kadın-erkek eşitliğini sağlamak devletin yükümlülüğüdür" cümlesinin de maddeye eklenmesi gerektiğine karar vermişti.
Bizim istediğimiz ise, CHP'li vekillerin önerdiği ancak Komisyon'un kabul etmediği bir eklemeyle değişikliği garanti altına almaktı. İstediğimiz ekleme "kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için alınacak geçici özel önlemler imtiyaz ve ayırım sayılmaz" cümlesinden ibaretti.
Bu amaçla CHP'li kadın vekiller bir önerge hazırmış ve milletvekillerinin imzasına açmışlardı. Biz de Genel Kurul'un bu önergeyi kabul edeceğini, böylece Meclis'in CEDAW (Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi) şartlarına tam uyan bir Anayasa düzenlemesi gerçekleştireceğini umuyorduk.
AKP'nin sırrı döküldü
CHP'li vekillerin hazırladığı soru önergelerini imzalayan vekillerin adı okunduğunda AKP'li vekillerin bu önergeleri desteklememiş olduğunu gördük.
Sonra, aklımda "flört fahişeliktir" diyen sesiyle kalmış olan Cemil Çiçek Adalet Bakanı sıfatıyla Hükümet adına önergeye karşı bir konuşma yaptı ve uzun uzun Avrupa ülkelerinin Anayasalarındaki kadın-erkek eşitliği maddelerini anlattı; CEDAW açısından işlerliği olmayacağını bildiğimiz uluslararası sözleşmelerin kanunların üstünde tutulmasına ilişkin 90.madde değişikliğine sığındı.
Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, oldukça ölçülü, ılımlıydı; takdiri Meclis'e bıraktı. Ve istediğimiz bir cümlelik ekleme AKP'li vekillerin oylarıyla reddedildi. Komisyon'dan gelen haliyle değişiklik ise 484 oyla kabul edildi.
Şimdi, Cuma günü (7 Mayıs) Anayasa değişikliği kanununun tamamı oylanacak. Bu aşamada CHP'li vekiller tekrar bir önerge vererek bir girişimde daha bulunacaklar. Ama, bence artık bir umut yok! AKP'nin sırrı dünkü oylamada döküldü, boyu bundan fazlasına yetmiyor, gördük!
"Partinin kadınları"
Dünden beri düşünmekte olduklarımın bir kısmı da şunlar: Birincisi, siyasi partilerde, geleneksel olarak, kadınlar "kadınların değil partinin temsilcileri"dir. Yoklukta "en modern parti"(?) koltuğunu kapatmış bulunan AKP'nin son genel ve yerel seçimlerde kadınların temsiline dair tutumunu açıkça görmüştük.
Dün de AKP'nin Meclis'teki kadınlarının özenle "partinin kadınları" kalıbından geçmişlerden seçildiğini, AKP'nin bu bahiste hiçbir yenilik taşımadığını gördük. Bilmem nasıl gerçekleştirilebilir ama, temiz bir yeni siyaset için en azından gelecek dönem milletvekilliğini nasıl garantilerim korkusundan uzak kalabilmek gerek.
İkincisi, kadın-erkek eşitliği ürkütücü olsa gerek. Çünkü Meclis'teki yüzde 96'lık erkek çoğunluğu kadınlara karşı haksız rekabet sayesindedir ve hayat eşitleştirildikçe, geçici özel önlemler alındıkça, erkekler Meclis koltuklarını hızla ve önemli oranda boşaltacaklardır. Dün AKP'nin "muhafazakar demokrasi"nin işte bu "kadınsız ve eşitsiz demokrasi"yi sürdürmekten yana olduğu ortaya çıkmıştır.
"Düzenlemeleri hayata geçirmek lazım"
Sonuç olarak; kadın-erkek eşitliği gündeme geldiği yerde ya sessizlikle geçiştiriliyor ya başka bir şeye yer bırakmayacak kadar her yeri kaplıyor.
Dün Meclis'te yaşanan bu ikincisiydi; tüm konuşmaların vurgusu eşitlikti. Hayatın içindeki eşitlik için, dün Meclis'te kabul edilen ve yeterli olmasa da mevcudun ilerisinde bulunan yeni eşitlik düzenlemesinin nimetlerini hızla uygulamaya sokmak lazım. Evet, neden Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları'nı değiştirmekle, kadınların temsilinde geçici özel önlemleri yasallaştırmakla başlamayalım? (EÜ)