KAMER’in “Kadınlar Yüzleşiyor” projesi kapsamında, kadınlar kimlikleri nedeniyle yaşadıkları ayrımcılıkları anlattı, birbirlerinin hikayelerini dinledi ve barış için sözlerini söyledi.
"Barış İçin Sesini Duymamız Gerekenler Konuşuyor" başlıklı oturumda, Silva Özyerli Diyarbakır Ermenisi bir kadın olarak, Haskar Özdoğan Dersim Alevisi bir kadın, Öykü Sezer bir trans kadın, Hacer Foggo Roman bir kadın, Zozan Selimoğlu ise Hakkarili Kürt bir kadın olarak konuştu.
Ayrımcılık deneyimleri benzerdi, kadın ve “öteki” olmak.
Çözüm önerileri de benzerdi, “Hepimiz biraz Ermeni, biraz Kürt, biraz Alevi ama çokça insan olalım.”
Toplumsal barışın kısa ve net tarifi de KAMER kurucusu Nebahat Akkoç’tan geldi: “Önce kendimizle sonra birbirimizle barışacağız. Yöntem basit, hikayemizi anlatacağız, kimliklerimizi hafifletip yanımızda oturmak isteyenlere yer açacağız. Oturmak istemeyenleri davet edeceğiz.”
"Anadili Ermenice, gözyaşları Kürtçe"
“Ninemin ana dili Ermenice ama gözyaşlarının dili Kürtçe. Kürtçe ağıt yakardı. Ermenice yaksaydı belki kendini kendine anlatacaktı. Ama yoldan geçene sesini duyurmak istedi diye düşünüyorum.”
“Biz Diyarbakır’a Tigranakert deriz, Kürtler Amed der” diyen Siva Özyerli, Diyarbakır Ermenisi olarak çocukluğunu, İstanbul’a zorunlu göçü ve bugüne uzanan süreci anlattı.
“6-7 Eylül İstanbul’da yaşandığında, aldığımız odunları dizerken annemin ‘Size seslendiğimde buraya saklanırsınız’ dediğini hatırlıyorum. Bir şehirde çoğunluktan azınlığa dönüştüyseniz, korku psikolojisi çok çabuk yayılıyor.”
Babasını kaybettikten sonra, annesi ve kız kardeşleri için durumun zorlaştığını söyleyen Özyerli, İstanbul’a taşındıklarını anlattı.
“Annem sadece kızlarının hayatını kurtarmak için İstanbul’a gelmişti. Bugün bakınca bu beni çok yaralıyor, annem ait olduğu toprakta yaşamadı. Aslında ailemden hiç kimse doğduğu topraklarda ölmedi.
“Sonra Diyarbakır eski dokusuna dönmek için bir adım attı. Kilise onarıldı. Belki o kilisenin yapılması, bendeki yaraların da iyileşmesine vesile oldu. Ama güven duygum yaralı. Güven duygusu yaralı insan, kendini dar alana hapseder, açılamaz, özgürleşemez. ‘Bir daha olmaz’ diyemiyorum.”
“Dersim kimliğiyle, inancıyla yok sayıldı”
“Evde ‘Dersimli olmak konusunda ne hissediyorsunuz’ dedim. 17 yaşındaki oğlum ‘gurur ve acı’ dedi. Dersim kimliği ve inancıyla hep yok sayıldı. Biz çok şey istememiştik aslında.”
Haskar Erdoğan, Dersim’deki çocukluğunu, Ankara’ya göçü anlattı. "40 yaşındayım ama 5 yaşındayım diyorum" diye konuşan Erdoğan, ''KAMER'le tanışana kadar sadece kadındım, gelindim. Aslında Alevi inancında kadının yeri farklıdır fakat toplumun verdiği cinsiyet o role koydu bizi" dedi.
“1992-93’te babam muhtardı. Muhtarlığı bırakacaksın dediler, ne devlet ne dağdakiler kabul ediyordu. Birgün babamı dağa götürüp işkence ettiler. Döndüğünde küçülmüştü. Abim annemle babamı Ankara’ya götürdü. Babam şimdi 80 yaşında. Hasta, yatıyor. Bir hafta önce, uykusunda inliyormuş. Ablam kaldırınca, babam ‘oh’ demiş, ‘İyi ki kaldırdın. Beni yine dağa götürmüşlerdi’.
“Şimdi bizi yöneten başbakan Dersim’den özür dilemiş. Dilesin, benim için önemli değil. Beni dışlayan, ibadathaneme cümbüş evi diyenin özrü samimi gelmiyor bana.”
"Her akşam işe çıkmadan vedalaşıyorlardı”
“Ailemden kaçıp, arkadaşımla transların kaldığı bir otele yerleştim. Paramız yoktu. Seks işçiliği yapmak zorundaydık. Kadınlar her akşam çıkarken birbirleriyle vedalaşıyorlardı. Önce bir anlam veremedim. Sordum, ‘Kimin dönüp kimin dönmeyeceği belli olmuyor’ dediler.”
Diyarbakır merkezli Hebun LGBTİ’den Öykü Özer, ailesine açıldığında karşılaştığı şiddeti, trans bireylerin varoluş mücadelesini anlattı.
“Nasıl kadınlar bir erkeğe ilgi duyar ve sebebini bilmez, biz de öyleyiz. Ben de bedenimle ruhumun bir olmadığını farkettim. Ruhuma engel olamadım ve ben buyum dedim. Okulu çok zor bitirdim. Dışlandım, taciz edildim, alay edildim.
“Aileme açılmaya karar verdiğimde, ailemin beni sevdiğini ve koruyacağını sanmıştım. Ama öyle olmadı. Şiddet gördüm. Bir arkadaşımla kaçıp İstanbul’da bir otele yerleştik. Seks işçiliği yapıyorduk. Ama trans kadınlar sürekli öldürülüyordu. Bir süre sonra ailem beni bulduğunda ödül gibi gelmişti. Sonra daha ağır cezalandırıldım. Sekiz buçuk ay evde zincirle bağladılar beni.
“Tekrar İstanbul’a geldim. Geçişimi tamamayınca Diyarbakır’a gittim, örgütlü bir yaşamın içine girdim. Her şeye rağmen orası benim evim.
“Hebun’u kurduk. Hebun Kürtçe ‘varoluş’ demek. Biz de varoluş mücadelesi veriyoruz. Translar için hayat kolay değil. Açıldıktan sonra en iyi aile bile bizi dışlıyor. Kimi zaman öldürülüyoruz. Kimi zaman haberlerde gördüğünüz intiharlar, aslında cinayet oluyor.”
“Romanların entegrasyonu değil, Romanlara entegrasyon"
“Romanlar 950 tarihinden beri yani Bizans döneminden beri orada yaşıyor. Ta ki Hortum Süleyman’a kadar...”
Roman Derneği’nden Hacer Foggo, Romanların kentsel dönüşümle nasıl yerinden edildiğini anlattı.
“Hortum Süleyman’la eğlence evlerini kapanmasıyla yoksulluk başlıyor. Bunun devamında da 2006’da kentsel dönüşüm ilan ediliyor. Oradaki Romanların hiçbiri de artık orada yaşamıyor.
“Roman olmak aşağılanmak, en kötü koşullarda yaşamak, sadece en temel ihtiyaçların için mücadele etmek, size atılan lafları duymamak demek demekç
“Avrupa’da da aynı şey geçerli. Şimdi Avrupa Birliği (AB) çerçevesinde Roman entegrasyonu deniyor. Buna katılmıyorum. Roman olmayanların Romanlara entegrasyonunu savunuyorum. Bütün mesele Roman olmayanların, Kürt, Alevi, Ermeni olamayanların eğitimi.”
“Feodal ve aşiretçi bir şehirde boşanmış bir kadınım”
“Hepimizin yaşadığı sıkıntılar aynı. Ama Hakkari söz konusu olunca, açık cezaevi olarak tanımlıyoruz. Nedir farkı? Herkesin yararlandığı şeylerden mahrum olmak. Mesela biz gazeteyi saat 16.00’da alıyoruz.”
Zozan Selimoğlu, savaşın ortasındaki Hakkari’de Kürt ve Kadın olmayı anlattı. Kadınların her yerde zorluk çektiğini, ancak Hakkari’deki aşiretçi ve feodal yapıdan dolayı kadınlar için hayatın daha da zor olduğunu söyledi.
“Ben böyle feodal ve aşiretçi bir şehirde boşanmış bir kadın olarak yaşadım. Kayınvalidem bebeğimi bırakırsam, onu öldüreceğini söylemişti. Hem boşanmış hem de çocuğunla baba evine dönmek iyice zor. Ablam destek oldu bana. Çocuğum çok şükür şu an 17 yaşında.
“Ama şunu gördüm ki eğer güçlü kadın örgütleri her yerde olursa, yapamayacağımız hiçbir şey yoktur. Ben KAMER’le tanıştıktan sonra önce insan olduğumu, sonra da kadın olduğumu farkettim.” (ÇT)