Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin “Başka Bir Aile Anlayışı Mümkün mü?” konferansı, Ayşen Candaş'ın moderatörlüğünde “İdeal aile algısı nasıl oluşuyor” sorusuna cevap arayışıyla başladı.
Dernekten Ulrike Dufner yaptığı açılış konuşmasında, kadınlı erkekli öğrenci evleri gündeminde AKP’li siyasetçilerin “genç kadınları zinadan korumaya” yönelik açıklamalarının konferansın önemini ortaya koyduğunu ifade etti.
Sanayileşen toplumda erkeğin geçimi tek başına sağlayamayacağının ve kadının da buna katılmasının kabul görmeye başladığını, bununla birlikte de kadının ev içi ve dışında büyük bir iş yükü beklediğini söyleyen Dufner, konferansta “ideal aile” algısını tanımlayıp sorgulayarak, alternatif toplumsal modellerin irdeleneceğini belirtti.
"Aile mahremliğini yitiriyor"
İstanbul Üniversitesi'nden Doç. Dr. İnci Özkan Kerestecioğlu, Osmanlı-Türk modernleşmesi sürecinde ideal aile kurgularını ve bugünkü politik yansımalarını irdeledi.
Bugün içinde bulunduğumuz aile yapısının köklerinin binlerce yıllık bir mirasa sahip olduğunu belirtirken şöyle konuştu.
“İdeal aile’ tanımı, ailenin içinde sorun olduğunu gösteriyor. Yani aile zaten ideal olsaydı, yüzyıllardır ideal aile arayışı olmazdı.
“Osmanlı-Türk modernleşmesinde tartışmaların çoğu dolaylı ya da doğrudan aileye bağlanıyor. Bu dönemde geleneğe bağlı kalınarak ve geleneğin yeniden inşasıyla yeni erkek-kadın ve aile yaratmanın sancısını görüyoruz.
“Batıya bakarken, hem bir hayranlık duygusu hem de onu taklit etmeme yaklaşımı var. Maddiyat batının, maneviyat doğunun üstün olduğu alanlar olarak görülüyor.
Özkan, modern toplumda ailenin mahrem olma özelliğini tamamen yitirmeye başladığını anlattı. “Mahreme değer veriyormuş gibi görünen muhafazakar düşünce ve iktidarın mahreme saldırısının da altını çizmek lazım. Mahrem alandaki sınırlar, toplumsal eşitsizliklerin bölgesinde oluşan sınırlara benziyor. Bazılarının hayatı özel, dokunulmaz kimilerininki ise ifşa edilebilir, metalaştırılabilir... Ama şu anda kadına dair ayrımcı politikalar bu kadar yüksek sesle söyleniyorsa, buna biat etmeyen kadınlar da giderek çoğalıyor.”
"Annelik vurgusu aşırı"
AKP kurucularından ve Başkent Kadın Platformu üyesi Fatma Bostan Ünsal, müslüman kadınların “ideal aile”yi nasıl tanımladığını ve neleri sorguladığını anlattı. İdeal aileyi “kadının rızasıyla kurulan, eşit hak ve sorumluluklarda kadın ve erkeklerden oluşan, kimsenin şiddet uygulamadığı bir aile” olarak tanımladı.
“Muhafazakarlarda da kadın, kamusal alanın da yanlış tanımlanmasıyla, hep özel alanda görünüyor. Özel alan yani ailede de annelik vurgusunun erkeğe de haksızlık noktasında aşırı olduğunu görüyoruz. Ailede babalık rolü beklentisi olmaması bile haksızlık. Kadın ailenin kurtarıcısı ve tek sorumlusu olarak görülüyor.
“Bence Türkçe’deki en güzel kelime karı-koca anlamında kullanılan ‘eş’. Eşitliği vurguluyor. Ancak bazı muhafazakarlar buna karşı olduklarını çok yüksek sesle dile getiriyor. Ekonomik özgürlük kadını şımartır boşanmayı teşvik eder, anlayışı da var. Ama zenginliğin erkekte yol açtığı şımarıklık makul görülürken, kadınlar için böyle değil. Çifte standartı toplumun yarısına karşı uyguluyoruz ve bunu farkında bile olmuyoruz.”
Katılımcıların AKP’nin kadın politikalarına ilişkin sorularını yanıtlayan Bostan Ünsal şunları söyledi:
“Başbakan’ın ‘kadın-erkek eşit değildir’ derken, ‘kadınla erkek aynı değildir’i ifade ettiğini düşünüyorum.
“Öğrenci evleri konusunda da bence de uygun olan ayrı olması. Fakat kamunun yasal düzenlemelerle bu özel alana girmesini sorunlu buluyorum. Her tür yasak, istismara açık alanlar getirir ve daha sonra hükümetin de şikayet edeceği şeylere yol açar. İnsanların birbirini araştırmasına ve sosyal güvenin sarsılmasına yol açabilir. Özel alan mahremiyetine saygı duymak esas olmalıdır diye düşünüyorum.”
"Meryem Ana kültü geri döndü"
Orta Avrupa Üniversitesi'nden Doç. Dr. Andrea Petö ise Macaristan’da aile yaklaşımlarına ve anti-modernist kadın hareketine değindi.
“1989’dan sonra Orta Avrupa’da normatif annelik kültü, “Meryem Ana” kültü yeniden canlandı. Bu ulusu güçlendirmek amacıyla canlandı ama iki cinsiyet arasındaki ilişkiye de bir düzen getirdi. Ama normatif annelikle ilişkinin düzenlenmesi, kadınların özne olarak rolünün değişmesi anlamına gelir.
“Bu hareket, özellikle bu bölgede, 50 yıllık komünist yönetimin ardından bir tepki olarak anlaşılabilir. Ancak bu yeni aile kavramsallaştırmasını neo-faşist bile diyebiliriz. Buna gelecekte kadının özne olarak ortadan kaldıracağı ve hiyerarşik yapısı nedeniyle karşı çıkabiliriz.” (ÇT)
* Konferans bugün ve yarın devam edecek. Ayrıntılı bilgi için tıklayın.