Burkalarımızı çıkartabiliyoruz yer yer.Emperyalistlerin savaş içinde, barış içinde bize ayırdıkları fonlarla okuma-yazma öğreniyoruz.Yoksullukla mücadelede bize doğum kontrolünü öğretiyorlar. Sürdürülebilir kalkınma stratejilerinin en başında biz yer alıyoruz. Çocuklarımıza süt dağıtıyor onlar, çünkü yetersiz besleniyoruz. Ve dünyanın her yerinde gözaltında tecavüze uğruyoruz, savaş esiri olunca kamplarda büyütüyoruz çocuklarımızı.
Kadınlar için ne değişti?
Geçen yüzyılda kadınlar uzun ve zor bir yol kat ettiler.Kadınların karşı karşıya kaldığı çelişkiler 1900'lerden çok da farklı değil bugün. Küreselleşme kadınlar ve çocuklar açısından öyle kötü sonuçlar doğurdu ki; küreselleşmenin mucitleri bugünki duruma önlem almaya başladılar. Kapitalizmin son 30 yılında kadınlar artan bir rakamla iş gücüne de dahil oldular ve ağır işlerde çok ucuza çalıştırıldılar.
1913'de Rusya'da Palia tekstil fabrikasında çalışan çoğu kadın 2 bin işçi ücretli hamilelik izni ve çamaşırhane gibi taleplerle greve çıktılar. Bugüne gelene kadar elde edilen bazı haklar (doğum öncesi ve sonrası izinleri) Türkiye'de memur ve işçi kadınlar açısından da bir düzenlemeye sahiptir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 104. maddesine göre, kadın memura doğum yapmasından önce 3 hafta, doğum yaptığı tarihten itibaren 6 hafta süreyle izin verilir. İş kanunun 70. maddesi, kadın işçilerin doğumdan önce 6, doğumdan sonra 6 hafta olmak üzere 12 hafta süresince çalıştırılmalarını yasaklar. Ancak yasal düzenlemelere tabii çalışmayan binlerce kadın hala bu haklara sahip değiller.
Devletin doğum yasağı
Son aylarda özellikle Avrupa Birliği (AB) uyum süreci-Kopenhag Kriterleri açısından zorunlu görülen bir çok yasal değişiklik yapıldı. Yapılacak yeni yasal düzenlemelerin başında yer alan İş kanunu ve Kamu Personel Rejimi açısından "sözleşmeli personel" çalıştırma zemini hızla hazırlanıyor. Türkiye'de yaşanan fiili durum sonuçları itibariyle izleniyor, tepkileri izole ediliyor, toplumsal muhalefet uysallaştırılıyor ve yasal düzenleme ardından gerçekleştiriliyor. Bundan sonra yapılacak bireysel sözleşmelerde kadın işçilerin çocuk yapmayacakları ya da doğum izninden yararlanmayacaklarının sözleşmelere de geçeceğini göreceğiz.
Kamuda nitelikli çalışan açığını "sözleşmeli personel" ile kapatmaya çalışan devlet, personeline doğum yapmayı da yasaklıyor. Devlet kadın sözleşmeli personelin hamile kalmasına izin vermiyor. Yasağa rağmen çocuk sahibi olmak isteyenlerse kendi kaderleriyle baş başa kalıyorlar. Bu durumun örneği, SSK Yalova Yaşar Okuyan Bölge Hastanesi'nde hemşire olarak çalışan bir kadın sözleşmeli personelin doğum anına kadar çalışmak zorunda kalmasıyla yaşandı. Doğum öncesi ve sonrası izni için çalıştığı hastanenin Baştabipliğine başvuran hemşireye, sözleşmeli personelin çalıştırılmasına ilişkin esaslar gereği yılda en fazla 30 gün izin kullanabileceği bildirildi. İşini kaybetmek istemeyen hemşirenin doğuma kadar hastanedeki görevine devam ettiği geçtiğimiz hafta gazetelerin birinci sayfa haberlerinde yer aldı.
21.yüzyıl kadınlar açısından hala karanlık. Tevrat öncesi söylencelerden günümüze kadar, bir dini kural gibi dayatılan recm (taşa tutarak öldürme cezası) ve daha çok fazla sayılabilecek şiddet örneği yaşıyor kadınlar. Ve savaşa, şiddete, cins ayrımcılığına karşı çıkmak; kendi dayanışmamızı örgütlemek için çok haklı gerekçelerimiz var.(NK/BB)
*Yazı sendika.org sitesinden alınmıştır, ara başlık ve vurgular Bianet'e aittir.