"Deprem sonrasında kadın kendini ispat edebileceği bir ortam buldu. Mesela birçok vasıfları bastırılmış kadının özel yanları, lider tarafları öne çıktı. Kendilerine güvenleri arttı. İş hayatına girmeye başladılar, sivil toplum kuruluşlarıyla bağları güçlendi. 'Ben ne yapabilirim, kime yardım edebilirim' demeye başladılar."
17 Ağustos 1999'daki depremi Kocaeli'nde yaşayan Hamiye Yazıcı, deprem sonrasında kadınların hayatlarındaki değişimi bianet'e böyle anlattı. Yazıcı hayatının dönüm noktası olarak tanımladığı deprem sürecini atlattıktan sonra ilk kadın kooperatiflerinden birinin kuruculuğunu yaptığını ifade etti.
"Yardımla değil, çalışarak atlattık"
Depremin kadınların ne kadar güçlü olduğunu görmelerinde vesile olduğunu belirten Adapazarı'ndan Nihal Koyuncu, kadınların deprem sonrasında yardımla değil çalışarak zor durumdan kurtulmaya çalıştıklarını vurguladı.
"Depremden sonra evlerimiz yıkıldığı için bir dönem çadır kentte kaldık. Ailenin toparlanmasını ve yaşam tarzını belirleyen kadınlar oldu. Herkes çok zor günler yaşadı. Bundan kurtulmak için kadınlar birlik oldular. Eşleri çalıştığı için kadınlar resmi işlerle ve çocuklarla ilgilenen taraf oldu. Ben 1,5 yılımı Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'ne giderek geçirdim."
Depremin üzerinden geçen 8 yılda şehirin yapılanmasının tamamlandığını söyleyen Koyuncu, insanların psikolojilerinin hala tam olarak iyileşmediğini ifade etti.
"Çadır kentlerde yaşarken taşıdığımız su bidonları kol ve bel ağrılarına yol açtı. Sekiz kiloluk iki bidonu aylarca evinize getirip götürdüğünüzü düşünün..."
"Yaşananlar unutulmuyor"
Kocaeli'nden Raciye Küçükler'se kadınların hayatlarının depremden sonra çok zorlaştığını söyledi.
"Kadınlar evlerini kaybettikten sonra çadırlarda yaşamaya başladı. Orada hayat çok farklı. Susuzluk bir taraftan, hava sıcaklığı bir taraftan. Çocukların yükü de kadının üstündeydi. Depremden ancak iki yıl sonra hayat normale dönmeye başladı. Yarın İzmit'te anma törenleri yapılacak. Yaşananlar unutulmuyor."
Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı'ndan (KEDV) Fatma Okçu kadınların kilidi olmayan çadırlarda güvenlik sorunu yaşadıklarını kaydetti.
"Çadır kentler okullara uzaktı. Çocukların gelişimine uygun değildi. Sorunlarla boğuşan kadınlardı. Yemek, su, hijyen... Bunlarla uğraştılar. Prefabriklerde yönetime katılma ve iyileştirme çalışmaları yapılırken kadınlar kapasitelerin farkına vardılar. Sorunların çözülmesini beklemek yerine kamusal alana çıkıp sorunları çözmeye çalıştılar. Bunlar kadının kendine güvenini artırdı." (GG)