Arjantin'de askerlik zorunlu değil. Silahlı kuvvetler gönüllü kadın ve erkeklerden oluşuyor. Ama ordudaki her şeyin yalnızca erkekler düşünülerek tasarlandığı anlaşılıyor. Kışla mimarisi, tuvaletler, yatakhâneler...
Garre öncelikle bunların düzeltileceğini söylüyor: Gece biri aradığında oğlanlar telefona yatak giysileriyle fırlayabiliyor, peki kızlar ne yapacak?
Savunma bakanlığı gibi cinsel apartheid (ayrımcılık) sisteminin en katı işlediği bir makam, Latin Amerika ülkelerinde son yıllarda pek çok kadın gördü. Bunlardan birisi de Azucena Berruti. Ne ki, Berruti, sol kesimlere hayal kırıklığı yaşatmakta Geniş Cephe lideri Tabare Vazquez 'den farklı olmadı.
Uruguaylı sosyalist Azucena Berrutti uzun on yıllar boyunca ülkesindeki insan hakları ihlallerine karşı mücadele vermişti. Seçimler yapıldı, tarihî bir zafer kazanan sol iktidara geldi. Berruti yeni kurulan hükümetin savunma bakanlığına getirildi. Gazeteler, "savunma bakanlığında bir insan hakları savunucusu" yazdı.
Azucena Berruti "toplumsal barış" diyordu. İlk işlerinden biri de, diktatörlük döneminin en gaddar işkencecilerinden Koramiral Carlos Rafael Maglioca 'yı Uruguay haberalma teşkilâtının başına atamak oldu.
Diktatörlük sonrası Uruguay'da ilk defa, bir faşist böylesine yüksek bir makama getirilmişti.
Berruti'ye göre toplumsal barış sağlanacak, geçmişin yaraları sarılacak, gerekli dengeler kurulacak ve bir dönem kapanmış olacaktı. Yetmişli yıllardaki askerî diktatörlüklere karşı Güney konisi ülkelerinde söylenen "Nunca Mas" (Bir daha asla), güvence altına alınıyordu böylece.
Alındı mı? Açıkçası tam tersi yaşandı. Bugünlerde emekliye ayrılması beklenen Uruguay Genel Kurmay Başkanı Angel Bertolotti, 2005'in son günlerinde yaptığı bir açıklamada şöyle dedi: "Nunca Mas koşullara bağlı verilmiş bir sözdür, gelecekte yaşanacaklara dair şimdiden karar veremeyiz".
Arjantin Genel Kurmay Başkanı Roberto Bendini böyle bir söz etmeye kalksa, ertesi gün işten atılırdı herhalde. Ama Uruguay'da olabiliyor.
Bunun güncel politik sebepleri elbette var. Uruguay'daki Geniş Cephe hükümetinin Arjantin ile arası kötü. Brezilya ile arasında sorunlar var. Venezuella ile ilişkileri gerilimli.
Tabare Vazquez geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada Hugo Chavez 'i popülizmle suçladı ve ardından Uruguay kurucuları arasında sayıldığı Telesur ile hiçbir ilişkisi bulunmadığını açıkladı.
Tabare Vazquez hükümetinin ne bölgesel güçlerle arası iyi, ne de radikal bir kitle hareketine dayanıyor. Bu durumda da, gücü elinde tutanlar ne derse kabûle yanaşmak zorunda.
Ama bir de, güncellikle o kadar bağlantılı olmayan bir sebep var sanki. Diktatörlük yılları söz konusu olduğunda Arjantin ve Yunanistan'daki üslûp da ortada Uruguay, Şili veya Türkiye'deki de.
Şili, Latin Amerika sağının kalesi. Ülkeyi onaltı yıldır kesintisiz olarak yöneten Concertación teorik olarak sol partiler arası bir güç birliği. Ama geçtiğimiz dönemki cumhurbaşkanı Ricardo Lagos, kıtanın en sağ liderleri arasında sayılıyor ve yalnızca Kolombiyalı muadili Alvaro Uribe ile kıyaslanıyordu.
Bu işi para karşılığı yapan asker ve polisler ile paramiliterler istisna, Latin Amerika'da faşist hareket pek yoktur. Şili'de o da var. Solu Concertación olan ülkenin, "Şili için İttifak" çatısı altında birleşmiş bir sağı da var.
Türkiye'de "Evrenci" parti yok. Ama Şili'de Pinochet yandaşlarının yüzde 25 oyu var. Nüfusun yarıya yakını da Pinochet'e ülkeyi komünizmden kurtardığı için şükran duyuyor.
Latin Amerika'da esen neoliberalizm karşıtı rüzgâr, bir nebze olsun Şili kıyılarına da ulaşınca nihâyet gerçek bir sol alternatif için kollar sıvandı. Komünistlerden hümanistlere, ATTAC üyelerinden sendikacılara, yerlilerden ekolojistlere kadar neoliberalizm karşıtı solun tüm renklerini içeren Podemos Juntos Mas (Birlikte Daha Fazlasını Yapabiliriz) koalisyonu kuruldu.
Başkanlık seçimlerinin ilk turunda yüzde 7 alarak marjinal partiler çıtasını aşan Podemos, ikinci turu boykot çağrısı yaptı. Ancak sol seçmen, ikinci turda Pinochet yandaşlarının kazanması tehlikesi karşısında Concertación adayı Michelle Bachelet'e oy verdi yine de.
Michelle Bachelet, Britanya'da tutuklanan Pinochet'ye dokunulmazlık uyduran Lagos'un iki numarasıydı. Lagos hükümetlerinde sağlık ve savunma bakanı olarak görev yaptı. Şimdiyse Şili'nin ilk kadın cumhurbaşkanı.
Kâğıt üzerinde herkesin eşit olmasına karşın iki yüz senedir yalnızca erkekler tarafından yönetilen Şili bu tuhaf ve utanç verici durumdan kurtuldu elbette. Ama bu, Bachelet'in değil onu seçenlerin başarısı. Kariyeri boyunca antiterör yasaları imzalayan Bachelet'in siyasî hayatındaki belki de tek olumlu adım, bakanlar kurulunu eşit sayıda kadın ve erkekten oluşturması.
Peki Bachelet, Pinochet dönemini yargılayabilir mi?
Bir ölçüde evet. Şili'deki 11 Eylül darbesi iktidara gelmiş bir solu hedef alıyordu. Bir cumhurbaşkanı ile iki genel kurmay başkanının canına mâl oldu.
Darbe yapmaya yanaşmayan genel kurmay başkanı René Schneider görevi sırasında öldürüldü, cumhurbaşkanı Salvador Allende darbeye karşı direnirken öldü. René Schneider'in yerini alan ve Pinochet'in darbe girişimlerinden ilkini bastıran Carlos Prats, sürgünde yaşadığı Arjantin'de öldürüldü.
Şili'nin şimdiki genel kurmay başkanı Juan Emilio Cheyre başta olmak üzere pek çok yetkili, devletin istikrar ve kurumsallığına zarar veren bu görüntünün onarılması gerektiği düşüncesinde.
Ama Şili'nin bir Arjantin olmasını bekleyen yok. Zaten Şili bir Arjantin olmadığı için de, ordunun 11 Eylül sonrası yaşananlarda kurumsal sorumluluğu bulunduğunu açıklaması dahi, Juan Emilio Cheyre'nin entelektüeller nezdinde sevilmesi için yeterli sebep. Hattâ, askerlerden ziyade entelektüellere yakın bir asker olduğu söyleniyor.
Bachelet ve Cheyre Türkiye entelektüelleri tarafından da seviliyor, örnek gösteriliyor. Sözlerinden Türkiye'ye dair çıkarsamalar yapılıyor. Aslına bakarsanız çıkarsamalar yapmaya gerek yok. Zirâ Cheyre'nin doğrudan Türkiye'ye dair sözleri de var.
2004-2005 yıllarında Türkiye ve Şili cumhurbaşkanları, savunma bakanları, genel kurmay başkanları arasında bir dizi görüşme yapıldı. Dostluk tazelendi. Türk yetkililer Ankara'ya gelen Bachelet'e, Bulgaristan'daki Türk toplumunun karşılaştığı baskılardan kaynaklanan uluslararası kriz sırasında Türkiye'ye destek veren tek ülkenin Şili olduğunu unutmadıklarını ifade etti.
Cheyre ise, 2005 yılı Nisan ayında Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök 'ü kabulü sırasında şöyle diyordu:
"Bağımsızlığını 1923'de kazanan Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihi, Silahlı Kuvvetler'in kuruluşunu ve gelişimini sağladığı devletin siyasal süreçlerine kayıtsız kalmadığını gösterir. General Mustafa Kemal Atatürk'ün mirasının muhafızı olan Türk Silahlı Kuvvetleri, modern Türkiye'ye ruhunu veren demokratik ve laik ilkelerin koruyucusu olması sebebiyle Cumhuriyetin en saygın kurumudur " (GÇ/EÖ)