Ölümünün 10. yılında Duygu Asena'yı "Kadının Adı Yok" kitabından seçmelerle özlemle anıyoruz.
“Kadının Adı Yok” isimli kitabı 1987 yılında yayımlandı. Bir yıl içinde 40 baskı yaptı. Başbakanlık Küçükleri Muzırlıktan Koruma Kurulu 1988 Nisan ayında kitabı zararlı yayın ilan ederek poşette satılmasına karar verdi. Zararlı olduğuna karar verenler herhalde erkeklerdi. Duygu Asena tarafından açılan dava sonunda kitap 1991 yılında aklandı.
Alıntılar, 2006 tarihli 61. baskıdan yapıldı.
Parayı babam veriyor
Artık bahçemizde bile eğlenemiyoruz. Artık arkadaşlarımızla rahat rahat oyun oynayamıyoruz. Babam hepimize, her şeyimize karışıyor. Anneme bile zaman zaman kızıyor. “Geç kalma” diyor, “Nereye gidiyorsun, kaçta geleceksin, kaç lira harcadın, kaça aldın” diye sorup duruyor. Annem bazen ağlıyor, sanırım babamdan korkuyor ve bir gün babama “Kaçta geleceksin, nereye gidiyorsun, kaç para harcadın” diye sormuyor. Babamın çok parası var, annemin yok, bizim de yok, hepimize babam para veriyor. Sanırım parayı o verdiği için her şeye karışıyor, para çok önemli. (Bölüm 3)
Memelerim çıkmasın
“Anne benim memem olmayacak mı?”
“Olacak evladım, artık büyüdün, yakında senin de memen olacak.”
“Neden benim de memem olacak? Memeler ne işe yarıyor?”
“Çocuğun olunca sütü memenden içecek, büyüyecek.”
“Neden babaların memesinden süt içilmiyor?”
“Çünkü bu iş annelerin görevi.”
“Neden babaların görevi değil? Onların görevi nedir?”
“Onların görevi çocuklarını... en iyi biçimde yetiştirmek. Onlar para kazanırlar, eve getirirler, çocuklarını en iyi biçimde giydirir, okutur büyütürler.”
“Memeleri yok diye mi bunları yaparlar?”
“Yok canım. Onların görevi çalşıp para kazanmak.”
“Siz niye çalışıp para kazanmıyorsunuz? Memeniz var diye mi?”
...
“Ben memem çıksın istemiyorum. Para kazanmak istiyorum. Param olunca her istediğimi yapabilirim.” (Bölüm 4)
Güçlü olmalıyız
Artık iyice farkındayım. Babam bizi erkeklere karşı korumak istiyor. Çünkü bu erkekler kötü yaratıklar. Artık bu gerçeğe ben de iyice inanmaya başladım. Çünkü geçen gün Ali, Berrin'in bluzundan içeri elini soktu. Berrin ciyak ciyak bağırdı. Oysa hepimizin memeleri birbirinin aynı. Ama ilerde bizimki büyüyecek. Onlar bizim eteklerimizi kaldırıyorlar, mememizi görmek istiyorlar, çimdikliyorlar. Biz onlara hiç böyle bir şey yapmıyoruz. Bazen bilek güreşi yapıyoruz ya da kumlarda güreşiyoruz. Bizi hemen yene seriveriyorlar. Onlar gerçekten bizden güçlü galiba. Ama biz de istemediğimiz şeyleri onlara yaptırmamalıyız. O zaman biz de güçlü olmalıyız. (Bölüm 6)
Aman ne de sever
Nilay'ın babası benimkinden beter, üstelik babamdan da oldukça genç. Geçen gün Nilay'ı sopayla dövmüş eve geç geldi diye. Allah'ım ne korkunç şey, benimki hiç olmazsa vurmuyor. Hiç unutmam benimki bir kere elini kaldırmıştı, 12 yaşında mıydım neydim, bileğinden yakaladım, domuz gibi gözlerinin içine baktım, -annem böyle demişti- vuramayıp elini indirmişti...Annem de, “Senden korkulur kızım, o ne bakıştı öyle” demişti. Anneme göre benim yerimde kardeşim olsa babam vururmuş, ben ilk göz ağrısıymışım ve maalesef ona çok benziyormuşum, o yüzden beni pek severmiş... Aman ne de sever, seven adam bir kere okşar, kucağına alır, bir tatlı söz söyler... (Bölüm 17)
Kazanamazsın
Lise sonda bir yıl iki dersten bekledim. Zar zor kurslarla, derslerle sınavları verdim. Ve sıra geldi kardeşimle birlikte üniversite sınavlarına girmeye...
Babam “Hoop” dedi. “Nereye gidiyorsunuz, ne gereği var, yarın evlenip gideceksiniz, boşuna beni ne uğraştıracaksınız? “Baba sen uğraşmayacaksın ki, biz sınavlara gireceğiz. Hem biz evlenmek değil, çalışmak istiyoruz...”
“Ne çalışması, bunu bir daha ağzınızdan duymayayım, benim olduğum evde kimse çalışamaz, sizi çalıştıracak herifin de alnını karışlarım. Hadi kardeşin neyse ama, sen bu tembellikle nah kazanırsın sınavları.”
“Baba madem kazanamam, bırak gireyim, bir şansımı deneyeyim, ne olur, ne olur baba.”
Hayır babam izin vermiyor. Sınav kağıtlarını aldık doldurduk, yolladık. Kartlarımız geldi. Belli ki sınav günü evde olacak, bizi göndermeyecek. Tüm hayallerim uçup gitmek üzere. Özgürlük, para kazanmak, eğlence.
Bir gün herhalde bana bir kriz geliyor ve hiç düşünmeden, plan yapmadan karşısına dikiliyorum: “Baba, bak kartlarımız burada, bizi eve zincirleyecek değilsin ya, gireceğiz, eğer bir izin verme, evden kaçacağım, haberin olsun!”
...
Babam gülmeye başlıyor. Adam delirdi mi ne. “İyi girin bakalım, göreceğiz, kazanamayacaksın, kazanırsan da bitiremeyeceksin...”
İnsan kararlı olunca dağları devirebilirmiş meğer. Bunca zaman bu adamdan boşuna mı korkmuşuz biz? (Bölüm 21)
Benimsin
Babamın verdiği tüm çeyiz paralarıyla kendime şahane elbiseler, ayakkabılar, iç çamaşırlar aldım. Ve kıçımın üzerindeki gelinliğim ve duvağımla nikahlandım...
“Ne başkaldırı” dedi kardeşim, “kendi kendini kandırıyorsun, evlenmemeyi başarabildin mi, esas başkaldırı bu olurdu, ya da en azından gelinlik giymeseydin, blucin giyseydin, esas başkaldırı bu olurdu, mini gelinlik, pöh!”
Balayındayız. Sıcak mı sıcak bir kent ve lüks bir otelin balayı dairesi... Ci-Ci'nin parası yok ama lüksü çok seviyor... Bu paraları nereden bulmuş bilmiyorum, ama otel gerçekten çok güzel..
Odamıza yerleşiyoruz, daha ben bavulları açarken, geliyor, arkamdan belime sarılıyor, soyunuyoruz, yatağa yavaşça yatırıyor, o da üstüme yatıyor... “İşte birazdan benimsin” diyor... Kendimi olaya veremiyorum, nedendir bilemem, aklım, “Benimsin” sözüne takılıyor, ben de bir şeyler söylemeliyim, yaşamımın en önemli anı bu. “Ben zaten şimdiye dek de senindim” mi desem, “Hadi hayatım al beni” mi desem, “Evet ama artık sen de benimsin” mi desem, “Bir sevişme sonucu neden senin olacakmışım be adam mı desem?”
Aman canım çok acıyor, hiçbirini diyemeden, “Dur, dur yapma” diye bağırıyorum. Biraz çekiliyor, yine geliyor. “Dur, dur çok acıyor” diye bağırıyorum yeniden. Beş kez aynı sahne yineleniyor. Kafam allak bullak aklımdaki hiçbir güzelliği söyleyemiyorum, yaşayamıyorum... Allah kahretsin...
Balayı odalarında çarşaflar naylonlu, kızlar bu odalara kapatılıp kapatılıp kadın yapılıyor. (Bölüm 28)
Oğlun olsaydı, neler verirdin?
Üniversiteyi bitirdim, koskoca diplomamı aldım... Hemen kendime bir kartvizit bastırdım. Üzerine mesleğimi ve adımı yazdırdım...
Artık hiçbirşeye inancım yok, ama diplomamı alıp babamı ziyarete gitmek istiyorum... Mezarının yerini bile bilmiyorum. Annemle gidiyoruz. “Sen gelme kapıda bekle” diyorum mezarın yerini öğrendikten sonra.
Çantamdan diplomamı çıkarıyorum. “Babacığım nah bitirirsin demiştin ya, hani bitirirsem alnımı karışlayacaktın ya, işte bitirdim, bak diplomam burada. Her ne kadar istemiyorduysan da başarılarımıza sevindiğine eminim... Hadi alnımı karışla... karışla... Hani bitiremezdim, hani oğlun olsaydı, neler neler verirdin... İşte diplomam işte... Al, al da bak... (Bölüm 38)
Tembel ve lapacısın
Yemek yap, evi topla, uyu, süslen, arkadaşına git, kocanı bekle... Akşamları onun gelmesini iple çeker oldum. Koşa koşa onu karşılıyorum, ama artık söyleşilerimiz eskisi gibi değil... Contalar, makineler, vidalar, bilmem neler, bir sürü şey öğrendim, ne yapsın adam, kendi işini anlatıyor işte...
“Sen ne yaptın bugün.”
“Hiç anneme gittim, Nilay'ı gördüm, kardeşime uğradım.”
“Nasıllar.”
“İyiler... Biliyor musun herkese iş aradığımı söyledim, ne dersin, bir itirazın var mı?” Ya var derse.
“Ne itirazım olabilir, çalış tabii.... Ama... Sanki sen... Biraz...”
“Evet biraz... ne?”
“Biraz tembel ve lapacısın gibi geliyor bana... Ama yaparsın yaparsın, gir bir işe eğlen, olmadı çıkarsın...”
(Eğlen ha... Olmadı çıkarsın ha... Biraz tembel ve biraz lapacıyım ha... Babam kılıklı herif... Gömleklerin ütülü, çorapların mis gibi dolaplarında... Her akşam üç çeşit yemek... Bir, eline sağlık yok... Lapacıyım ha... Yok masada toz varmış, yok lavabo üç gündür temizlenmiyormuş... Sen hiç utanmıyor musun leş gibi çoraplarını toplansın diye yerlere saçmaya... Ben kirli çamaşırlarımı kedi bokunu örter gibi saklıyorum senden, bana ait pis bir şeyi görme diye... Bütün bu incelikler, insanlıklar bize mi özgü... Pis herif, kaba herif... İşe gir oyalan ha... Eğlen ha... O bok makinelerinle dünyayı mı kurtaracağını sanıyorsun, şef oldun da cumhurbaşkanı mı oldun. ...)
Bunları düşünen ben miyim onu da bilmiyorum...
Bir saniyede, içimden bunlar nasıl geçti bilmiyorum...
“Görürsün” dedim... Kalktım sofradan.
Aynı ses tonu aynı vurgulama kulaklarımda çınladı:
“Görürsün baba, görürsün...” (Bölüm 39)
Ama onlar erkek
Beş müdür dolaşıyorum. Beni tepeden tırnağa inceliyorlar, Bu boş yer için tam 68 tane aday varmış da... Daha yeni iki kişi almışlar ama, bu servisin işi çok olurmuş... Bizi iki gün sonra arayın diyorlar.
Bu iki gün nasıl geçiyor ben de bilemiyorum, giyeceklerim yıkandı, ütülendi, hangi gün hangisini giyeceğim saptandı.. Bir de yeni pantolon aldım kendime... Yani o aldı...
“Bu senden son para isteyişim” dedim gururla...
“Hadi canım sen kaç para maaş alacaksın ki!” dedi...
Aman Tanrım, kaç para vereceklerini sormadım, unutmuşum.
...Maaşım pek fena değil... Bir türlü soramadım da ay başında muhasebede elime parayı tutuşturduklarında öğrendim. ... Ve Teoman'dan, benimle aynı sırada işe alınan iki adamın maaşlarının benden fazla oduğunu öğreniyorum. “Bu nasıl olur?” diyorum. Aynı eğitimden geçmişiz, ilk işimiz, nasıl onlara daha fazla verirler?” Rahatça yanıtlıyor:
“Ama onlar erkek.” (Bölüm 41)
Beni bab yap
“Hadi beni baba yap bakalım!”
(Seni baba yapmak mı, bakalım ben kendimi anne yapmak istiyor muyum? Benim düşüncelerim, benim isteklerim, benim sıkıntılarım neler... Bunları bir kez olsun, bir kez yarım saniye düşündün mü? ....)
“Hani sen ilk gebe kaldığında o çocuğu istemiştin de ben daha genciz demiştim, aldırmıştım, yine istiyorsundur, değil mi?”
(Aldırmamıştık Gürkan, aldırmıştım. O çocuğu ben isterken, senin dediğin olmuştu erkeksin diye. Evet o çocuğu ben istemiştim çünkü öyle gerekiyor sanıyordum, bize öyle öğretmişlerdi... Evleneceksin, hemen bir çocuğun olacak, yuvan ailen olacak, mutlu kadın olacaksın... Mutlu kadın gibi yapacaksın. ...) (Bölüm 51)
Beni var edemezsin
“Artık seni sevmiyorum, senden ayrılmak istiyorum.”
“Ayrılmak mı? Nasıl ayrılacaksın, nereye gideceksin? Kimsen yok, ne yapacaksın? Küçük kızlar gibi yaşıyorsun, yaşadığın şeyi aşk sanıyorsun, bunlar gececek ve biz kalacağız. Evliyiz biz? Bir yuva bu.”
“Bu mu bir yuva? Evlilik mi bir evin yuva olmasını sağlayan şey? Dört duvar arasına tıkılmış, birbirine yabancılaşmış, konuşulacak konusu kalmamış iki insanın birlikteliği mi yuva? Burası bir yuva değil pansiyon. Hem benim nereye gdeceğim seni hiç ilgilendirmez... Seninle var olmadım ben, seninle de var olmayacağım. Başarılı Genel Müdür Gürkan bilmem nenin karısı olarak anılmayacağım... Başarılı olacağım, kendim olacağım. Beni var edemezsin sen.” (Bölüm 53)
Güçlü olun
Kadın arkadaşlarımla karşılaştığım zaman, onlara hep şunu anlatmak istiyorum, beceremiyorum, sözcüklerim yetersiz kalıyor.
Güçlü olmalısınız, kendi gücünüze inanmalı ama gerçekten güçlü olmak için çabalamalısınız. (Bölüm 81) (NV)
* Duygu Asena'nın Kadının Adı Yok kitabından seçmeleri İpek Çalışlar yaptı; teşekkür ederiz.