"Bir musibet bin nasihattan yeğdir lafı, Türkiye'de her dem geçerli.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM), Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) Genel Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğü arasındaki üçlü protokol Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye'yi Nahide Opuz davasında mahkum etmesinden sonra imzalandı.
Kadın kuruluşları 4320 Sayılı Yasa'da değişiklik yapılması gerektiğini yıllardır söylediği halde çalışmalar ancak eski kocası Ayşe Paşalı'yı sokak ortasında öldürdükten sonra başladı."
Bu sözler 2005'ten bu yana Türkiye'de kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda kamu kuruluşlarına teknik destek sağlayan Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Proje Koordinatörü Meltem Ağduk'a ait.
"Önemli adımlar atıldı ama merkezi koordinasyona ihtiyaç var"
2005'ten bu yana kamu çalışanlarına yönelik eğitim programlarının tasarlanmasından, hazırlanmasından ve yürütülmesinden sorumlu olan Ağduk, Türkiye'de kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda önemli adımlar atıldığı görüşünde.
Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Aile İçi Şiddet Birimi, İl ve İlçe Koordinasyon Kurulları'nın kurulması için yönetmelik çıkarılması, polisin Aile İçi Şiddet Formu doldurmaya başlaması, bu süreçte gözlemlenen olumlu değişikliklerden.
"Ancak etkili bir dönüşüm için daha çok yol almamız gerek. Türkiye'de yasal mevzuat uluslararası standartlarda ancak uygulamada önemli eksiklikler var. Merkezi bir koordinasyona ve etkili bir denetim mekanizmasına da ihtiyaç duyuluyor" diyor:
"10 yıl sonra farklı bir ortamda yaşayacağız"
Kadına yönelik şiddetle mücadele eden hukukçuların, kadın örgütlerinin temel eleştirisi, kamu personelinin eğitimsizliği. Kolluk kuvvetlerinin, sağlık çalışanlarının, hakim ve savcıların şiddet mağdurlarına yönelik tutumu ve uygulamaları tartışılıyor. Ayşe Paşalı örneği var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Kadına yönelik şiddetle mücadelenin başarılı olabilmesi için bir zihniyet dönüşümü gerekiyor. Hedeflediğimiz davranış değişikliğinin gerçekleşmesi için 10, 20, 100 yıllara ihtiyacımız var. Oysa kamunun kadına yönelik şiddetle mücadeleyi kendine sorun etmesi, eğiticiler yetiştirmesi, kendi personeline eğitim verme isteği henüz beş yıllık bir geçmişe sahip.
Beş yılda her şey sihirli bir değnek dokunmuşçasına değişmez elbette ama ama bardağın dolu tarafını görmek gerek.
Emniyet teşkilatı bünyesinde, genel müdürlük düzeyinde de olsa Aile İçi Şiddet birimi oluşturuluyor. Belki her şey anında karakola, yüz yüze olduğumuz polise yansımıyor ama eğitimler sürekli kılınırsa belki on sene sonra çok farklı bir ortamda yaşıyor olacağız.
"Hakim ve savcılar uluslararası mevzuatı bilmiyor"
Yasalardaki ve uygulamadaki aksaklıklar neler?
Türkiye'de yasal mevzuat, uluslararası standartlarda. Ayşe Paşalı'nın ölümünün ardından, 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanunu'ndaki sorunların giderilmesi için de harekete geçildi.
Esas problem uygulamada. Hâkim ve savcılar, dava dosyasının Yargıtay'dan geri döneceği kaygısıyla, yasayı yorumlama yetkisini kullanmıyor, satır aralarını okumuyorlar.
Anayasanın 90. maddesine göre, hâkim ve savcılar, uluslararası metinleri, sözleşmeleri, AİHM kararlarını iç hukuk metni gibi kullanabilir ve hükümlerine dayanak yapabilirler. Ancak gördüğüm kadarıyla pek çoğu bunları bilmiyor ya da düşünmüyor.
Kadına yönelik şiddetin önlenebilmesi için etkili mekanizmalar oluşturabildi mi?
AİHM'nin Nahide Opuz davasında Türkiye'yi mahkûm etmesinin ardından SHÇEK, Emniyet ve Kadının Statüsü Genel Müdürlükleri arasında protokol imzalandı. Bu protokole göre bu kurumların temsilcileri her üç ayda bir toplanıyor ve gelişmeleri değerlendiriyor.
Polis, 2010'dan itibaren Aile İçi Şiddet Kayıt Formu kullanmaya başladı. Fail ve mağdurdan ifade alındıktan sonra bu form dolduruluyor. Emniyet personeli, bu formda yer alan şiddet risk analizi ile mağdurun ne tür bir risk altında olduğunu anlamaya çalışıyor. SHÇEK'e bilgi veriyor ve tutumuyla ilgili rapor tutuyor. Böylece denetim mekanizması işletiliyor. SHÇEK'in etkin çalışması, emniyet için ciddi bir güç kaynağı.
"Merkezi koordinasyona ihtiyaç var"
Başka hangi adımlar atılmalı?
Kadına yönelik şiddetle mücadelede temel sorun koordinasyon eksikliği. Bunun için de merkezi bir koordinasyona, yetki ve sorumluluk alanlarının çok net tanımlanmış olmasına ihtiyaç var.
Bir genelge ile il ve ilçelerde koordinasyon kurullarının kurulması ve işletilmesi için valiliklere ve kaymakamlıklara görev verildi. Ancak net bir sonuç alınamadı. Gerekli bütçe ayrılmadı. Vali ve kaymakamlıklara sorumluluk verilirken yetki verilmedi. Kontrol ve destek mekanizması oluşturulmadı. Etkin bir sistem oluşturulamadı.
Bütün birimlerin sorumluluklarını eksiksiz yerine getirmesi için çalışanların desteklenmesi, eğitilmesi, rehabilite edilmesi gerek. (BB/EÖ)