"Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi", 121. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında yarın imzaya açılıyor.
Sözleşme, aile içi şiddetle mücadele ve kadına yönelik şiddetin önlenmesinde bir dönüm noktası sayılıyor. Sözleşme ile kadına yönelik şiddet ilk kez açıkça insan hakkı ihlali ve ayrımcılık olarak tanımlanıyor ve imzacı ülkeler, koruma tedbirlerini hayata geçirmekle yükümlü kılınıyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden (Human Rights Watch - HRW) kadın hakları savunucusu ve araştırmacı Gauri van Gulik, bölgedeki insan hakları savunucularının bu sözleşmeyi kadınların korunması, daha etkili yasal ve pratik önlemlerin hayata geçirilmesi için kullanabileceğini hatırlatıyor.
Türkiye'de devlet kadınları şiddetten korumuyor
Van Gulik, HRW'nin 4 Mayıs'ta yayımladığı "'Kocandır, Döver De, Sever De': Türkiye'de Aile İçi Şiddet ve Korumaya Erişim" başlıklı raporun da yazarı. Rapor, Türkiye'de yasal eksikliklerin yanı sıra polis, savcı, hâkim ve diğer yetkililerin ihmalleri nedeniyle, aile içi şiddete karşı koruma sisteminin öngörülemez ve hatta "ölümcül" olduğunu ortaya koyuyor.
Rapora göre, özellikle de aile mahkemelerinden koruma tedbir kararı çıkartmaya çalışan aile içi şiddet mağdurları polis memurlarının engellemesiyle, ağır işleyen prosedürle, yasada yer almadığı halde kanıt talepleriyle ve kolluk görevlilerinin izleme konusundaki ihmalkârlığıyla karşılaşıyor. Devlet, kadınları şiddetten korumuyor.
Hukuki bağlayıcılığı olan ilk bölgesel sözleşme
47 üye ülkenin yanı sıra üye olmayan ülkelerin imzasına da açılan sözleşmenin açıklayıcı bilgi notuna göre, Avrupa'daki kadınların yaklaşık yüzde 25'i hayatlarının bir döneminde fiziksel ya da cinsel tacize uğruyor.
Kadınları şiddetten korumak için yasalar mevcut olsa da bunlar sıklıkla kadın sığınmacılar ya da boşanmış kadınlar gibi belli bazı grupları sistem dışı tutuyor ve genellikle de günlük hayatta gerçek bir değişim yaratacak biçimde uygulanmıyor.
Sözleşme, kadına yönelik şiddetle mücadele için önleme, koruma, yargılama ve mağdurlara destek yollarını içeren kapsamlı bir yasal çerçeve oluşturan ve hukuki bağlayıcılığı bulunan ilk bölgesel sözleşme. Pratik uygulamalar öngörüyor ve Avrupa'da kadına yönelik şiddetin ortadan kalkmasına somut katkıda bulunma potansiyeli taşıyor.
Fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddetin yanı sıra zorla evlendirme ve kadın sünneti gibi birçok şiddet biçimini suç olarak tanımlıyor. Evlerinde şiddete maruz kalan kadın ve kız çocuklarının korunmasındaki önemli eksikliklere de değiniyor.
Sözleşme, etkisiz yasalar, koruma kanunlarının kötü uygulanması, koordinasyonsuzluk, adalete erişimin olmaması, aile içi şiddetle ilgili çalışma bütçelerinin düşük olması, sığınma evlerinin bulunmaması ve önleyici tedbirlerin olmaması gibi aile içi şiddetle ilgili yasa ve uygulamalardaki açıkları da ele alıyor.
İmzacı ülkeleri acil destek hatları, sığınma evleri, tıbbi ve adli tıp hizmetleri, danışmanlık ve hukuki destek gibi sistemleri kurmakla yükümlü kılıyor. Sözleşme hükümlerinin ulusal düzeyde uygulanmasını izlemek üzere bağımsız uzmanlardan oluşan uluslararası bir grup oluşturulmasını öngörüyor.
Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için sekizi Avrupa Konseyi üyesi olan en az 10 ülkenin imzalaması gerekiyor. Ayrıca Avrupa Birliği yasal bir entite olarak da Sözleşme'ye taraf olabilir. (BB)
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün "'Kocandır, Döver De, Sever De': Türkiye'de Aile İçi Şiddet ve Korumaya Erişim" raporu için tıklayın.
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün kadın hakları ile ilgili raporları için tıklayın.