“Yüksek lisans mülakatında sadece kadın öğrencilere evli misin? diye soruyorlar.”
“Ekonomik koşullar yüzünden çalışmak zorundayım. Ama iş yerinde taciz edildim. Bunlara maruz kalmama rağmen çalışmak zorunda kalıyorum.”
“Çalışma saatleri çok esnek.”
“Üniversitelerde en çok cinsel ayrımcılığa maruz kalıyoruz.”
Üniversiteli kadınların kurduğu Kampüs Cadıları, 4’üncü yaz kampını 6-8 Eylül’de Balıkesir Gönen’deki Kemal Türkler Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirdi. Kampın bu yıl ki teması, akademideki cinsel tacizdi.
Kadınlar, üç gün boyunca katıldıkları atölyeler ve etkinliklerde üniversitelerde cinsel taciz üzerine fikir alışverişinde bulundu. Üç günün sonunda çıkan sonuçlardan biri de akademide cinsel tacizin takip edilmesi ve öğrencilerin başvuru noktası olması açısından cinsel taciz birimlerinin kurulmasıydı.
Yüksek Öğretim Kurulu’nun 2018 verilerine göre, üniversite öğrencilerinin 4 milyon 47 bin 302'sini erkek, 3 milyon 513 bin 69'unu kadın öğrenciler oluşturuyor.
Kadın öğrencilerin sorunları
Peki, üniversitedeki kadın öğrenciler en çok hangi sorunları yaşıyor? Farklı üniversitelerdeki Kampüs Cadıları kadınları anlatıyor:
-Sağlık bilimleri bölümünde okuyorum hocamız her örneği kadın nedeni üzerinden anlatıyor. “Kadınlar daha zayıf oluyor”, “Yetersiz” oluyor gibi örnekler veriyor. Üniversitede sıkça duyduğumuz “cinsiyetçilik” böyle suratımıza çarpıyor.
-Sosyal bilimler alanında mesela sınıflarda öğrenci sayısı olarak kadın erkek eşitliği sağlansa da hocalar arasında kadın öğretim üyesi yok. “Kadınlar orada gelişemez” gibi bir algı var. Kadın öğretim üyeleri hep araştırma görevlisi konumunda. Hoca olabilen hocamız yok. Kadınlara bu alanda güvenilmiyor.
-Eğitim cinsiyetçiliğine tanık oluyorum. Derste gördüğümüz alan dışında kadın öğrenciler ve erkek öğrenciler arasında da ciddi bir cinsiyetçilik görüyoruz. “Siz eylem yaptınız da ne oldu?”, “Tacizi duyurdunuz da ne değişti?” gibi tepkilerle karşılaşıyoruz.
-Küçük şehirlerdeki üniversitelerde sosyalleşebileceğin alan çok sınırlı. Belli saatten sonra sokağa çıkamıyorun. Üniversiteler ne kadar akademik bir ortam gibi görünse de dışarıdan bir farkı yok. Her türlü ayrımcılıki cinsiyetçilik mevcut.
-Üniversitelerde sesimizi duyurabileceğimiz bir alan yok. Eylem etkinlik yapamıyoruz.
-Okulda toplumsal cinsiyet eşitliği dersi almıştım ama yeterli oranda katılım olmadığı için ders iptal edildi. Öğrenciler bu konuya eğilmeye korkuyor artık.
"Kadın öğrencilere 'Evlenmeyi düşünüyor musun?' sorusu"
-Cinsel taciz birimi kurulsun diye mücadele ediyoruz ancak sesimizi duyuramıyoruz. Bir kaç kişinin mücadelesi yeterli olmuyor.
-Yüksek lisans mülakatında erkeklere “askerliği” soruyorlar, kadınlara da “Evliliği düşünüyor musun?” gibi soruyorlar. Evlenmeyi düşünenlere bu yüksek lisans yapmaz, işimize yaramaz diye bakıyorlar.
-Yüksek lisansa kabul edilseniz de bu sefer de “Hem ev hem burayı nasıl yapacaksın? Neden yüksek lisans yapıyorsun?” diye soruyorlar. Yani “git evinin kadını ol” mesajı veriyorlar.
-Ekonomik koşullar nedeniyle kadın öğrenciler çalışmak zorunda kalıyoruz. Bu sefer de iş yerinde tacizler başlıyor.
-İşyerinde erkekler daha güçlü gibi göülüyor benim de yapabileceğim basit bir iş erkek çalışana veriliyor.
- Hem yüksek lisans öğrencisi olarak hem de haftanın belli günleri özel sektörde çalışan bir kadın olarak tacize maruz kalmıyorum dersem yalan söylemiş olurum.
-Erkek bir akademisyen kadın arkadaşımıza şiddet uyguladı. Sesimizi sosyal medyada duyurmaya çalıştık. Bu sefer de okul yönetimi bizi tehdit etti.
-Bir araştırmamız için anket yapacaktık, kadın bir akademisyen “Girdiğiniz evde hane halkı reisi olan erkek yoksa kadınla konuşmayın” dedi.
-Yüksek lisans yapmak istiyorum ama üniversiteler o kadar cinsiyetçi ve ayrımcı hocalarla dolu ki ben onlardan ne öğrenebilirim?
-Üniversiteye ilk başladığımda cinsiyetçilikten önce farklı bir dine mensup olmamdan ve kimliğimden kaynaklı bir ayrımcılığa maruz kalmıştım.
-İstanbul’u kazandım ilk tercihimdi. Yurda gittim. Farklı farklı illerden oda arkadaşlarım geldi. Hepsi müslüman ailelerin çocuklarıydı. Sonrasında haftalarca kendimi anlatmak zorunda kaldım. İlişki anlayışım farklı sanıyorlardı, Avrupai sanıyorlardı, yani nasıl desem “rahat” sanıyorlardı. Oysa benim ailem de ilişkiyi kabul eden bir aile değildi. Orada çok zorlanmıştım.
-Bölümde de sadece beş erkek vardı. Psikoloji okuyorum. Bu mesleğin kadın mesleği olarak görüldüğünü anladım. Hocamızlad a bunu tartıştık. Hocamız, “Psikoloji kadınlara daha çok yakışıyor. Filmlerde ve dizilerde psikologlar hepe erkek” diye örnek vermişti. (EMK)