"Yeraltından ideolojik bir savaş", "doğalcılığın güçlü geri dönüşü", "annelerin kabahatliliği"'nden bahsediyor Elisabeth Badinter. Etrafındaki kadınları gözlemlemiş, "süt savaşına" kendini adamış inançlı Leche League (1) derneğinin uygulamalarını incelemiş, bazı çocuk doktoru ve kuramcıların "annelik içgüdüsüne" dair tavsiyelerinin gözden geçirmiş ve feminizmi irdelemiş olan Badinter, anneliği kadın kimliğinin kalbine oturtturan yeni bir modelin ortaya çıkmasını anlatıyor.
Son kitabında Çatışma, Kadın ve Anne (le Conflit, la Femme et la Mère), bu tehdidi analiz ediyor.
Günümüzde "iyi anne" olmak nedir?
Esaslara geri dönen bir annedir. Altı ay emzirir, bebeğini kreşe koymaz ya da erken vermez çünkü bebeğin bir mikrop yuvasına değil, annesiyle birlikte olmaya ihtiyacı vardır. Suni olan şeylerden kuşkulanır ve ekolojik kaygıları vardır. Hazır kavanoz mamalar bir bencilik göstergesi haline gelmiştir ve annenin ezdiği püreye bir geri dönüş söz konusu.
İyi bir anne sürekli dikkat halindedir, çocuğun bedensel ve ruhsal huzuruna özen göstermelidir: full time bir iş. Bir de, söylemeyi unuttum, anne her istenildiği zaman emzirdiği için, bebeği ebeveyn yatağına koymak tavsiye ediliyor. Bu tutum, yetişkinlerin mahremiyetini ret ediyor ve babayı dışlıyor.
Ayrıca kadının evden çıkmasına dair bir üzüntü söz konusu, onun doğal yeri evdir. İşe gitmesi gerektiği anlaşılır bir şey ancak çocuklar okuldan geldiklerinde evde olmak için bir çare bulmak ona kalıyor.
"İyi annelik" yeni görevler dayatıyor. Bu görevleri takip etmeyenler için ise bir baskı söz konusu. Şu ana kadar devam ettirdiğimiz modelin ters örneği, bu da cinsiyet eşitliğini imkânsız ve kadın özgürlüğünü haksız kılıyor. Geriye dönüş bu. Kadınlar bu modeli tekrar üstlenmeleri için kendilerinin ikna edilmelerine izin verecekler mi?
Bu son otuz yılda gözlerimizin önünde nasıl bir "sessiz devrim" gerçekleşti?
Ekonomik kriz işi daha zor, daha güvencesiz, daha stresli hale getirdi. Bu durumdan ilk etkilenenler kadınlar: eğitim görmüşler, iş arıyorlar, az paraya çalışıyorlar ve kâğıt mendil gibi atılabiliyorlar.
Altüst oluşun kökeni bu. 90'lı yıllarda, sağ kanatın sunduğu annelik ödeneği adı altında kadınlar bir yarım asgari ücretle eve gönderildi. Aynı dönemde, tüketicililiğin sorgulanmasına tanık olduk. Gereksiz hırslar peşinde koşarak yanlış yolda olduğumuz ve doğaya daha uygun farklı bir yaşantının mümkün olabileceği fikri aşılandı. Birçok kadın bu söylemi benimsedi ve kendi kendilerine "Neden hedefim küçük çocuğumla ilgilenmek, özetle, ideal anne olmak olmasın?" dediler.
Buna, bilimsel gelişimin, "sanayiye satılan" bilimin genel bir eleştirisi eşlik ediyor. Aynı zamanda, bir önlem ilkesi belirdi. Tüm bunlar, esaslara geri dönüşü elverişli kılan yeni davranışlar ve yeni korkulara yol açtı.
Sizce bu şartlar emzirmenin gerekliliğine dair ideolojiyi mi teşvik etti?
"Emzirmeye hakkınız var"'dan «Emzirmelisiniz»'e bir geçiş oldu. Leche League önderliğinde, ahlaki baskılar meşru bir seçimin yerine geçti. Bence doğalcı felsefe bu dayatılanlarla tehlikelidir. Zira anneliğin çelişkiliğine hiç yer bırakmıyor.
Kadınlara dair birleşik tek bir anlayış empoze ediyor. Hepimiz aynı şeyi yapabiliriz, yapmalıyız. Sanki hepimiz dişi şempanzelermişiz gibi. Bu, kadının bir hayvan türüne indirgenmesidir. Nitekim bunu doğa dayattığına göre, tepkilerimiz aynı, görevlerimiz aynı.
Hayır deme özgürlüğü yok ediliyor. Leche League'e göre emzirmeyi reddetmek için kabul edilebilir hiçbir bahane yok, ısrar etmek gerekiyor. Hayır demek için hiçbir gerekçe yok.
Bir yazınızda, "Benliğin bir prensip olarak inşa edildiği bir uygarlıkta annelik bir meydan okuma, hatta bir çelişki" diyorsunuz....
Şizofrenik bir durum. Son otuz yıldır, bireyciliğin, hedonizmin, önce Ben'liğin artışı söz konusu. Bu ise, gitgide ağır basan çocuğa öncelik verme gerekliliğiyle çelişkili bir durum: Kadının doğum kontrolünden faydalandığından beri, dünyaya gelmeyi talep etmeyen çocuğa borçluyuz, örneğinin her istediği zaman onu emzirmeye borçluyuz.
Bunu yapmayanların ise suçlu, bencil olduğu kastediliyor. Bireyselliğin yükselmesi ve annelik görevlerinin artmasıyla kadın içinde bir çatışma yaşıyor ve bu çatışma olağanüstü toplumsal sonuçları da beraberinde getiriyor.
Zira toplumlar kadınlarda küçük bir atom bombasının var olduğunu unutuyorlar: çocuk yapmamanın bombası. Almanya'da, İtalya'da, İspanya'da, ne zaman toplum yardım etmeksizin kadınların omuzlarına bütün annelik yükünü koyduğunda, kadınlar daha az çocuk yapıyorlar ya da hiç çocuk yapmıyorlar.
Size göre, "Doğalcı bir hareket" "gericilerin kutsal ittifakI" tarafından sürdürülmekte. Bunları kimlerdir?
Ekolojinin, Leche League'in, doğalcı feminizmin ve davranışsal bilimin uzmanlarının birbirlerine dayanarak bir koagülasyonu söz konusu. Leche League eylemcileriyle feministlerin anneliğe yeniden değer kazandırmak ve anneliği kadın kimliğinin özüne yerleştirmek için bir araya gelmelerini görmek çok ilginç.
Bu feministler annelik erdemleri sayesinde maçolukla zıt daha huzurlu bir toplum oluşturmak istiyorlar. Leche League eylemcileri kadının doğal olarak anne olduğunu düşünüyorlar, dolayısıyla bin yılık bir geleneğe geri dönüş söz konusu.
Ancak iki hareket birlikte uzun bir yol gittiler ve annelik hormonlarına esaslı bir rol veren "bağlantı" teorilerini benimsediler. Onlar için, anne sevgisi hormonlarımızın bir sonucu.
Ekolojik anneliğin işaretleri nelerdir?
Bunun en iyi örneği atılabilir çocuk bezleridir. Beni oldukça korkutan bir zihniyetin göstergesidir bu. Nathalie Kosciusko-Morizet (2) annelere getirdiği iş yükünden hiç endişelenmeden atılabilir bezler için bir vergi önerdi. Ve Cécile Duflot'nun (3) düşündüğünün aksine, bezleri çamaşır makinesine atmak için acele acele eve gelenler erkekler olmayacaklardır.
Benzer şekilde, epidurale karşı bir kuşku söz konusu, sanki ağrıyı kaldırmak doğumun o otantik ve orijinal değerini ortadan kaldırıyormuş gibi. Doğal bir sürece engel olduğu için doğum kontrol hapına da kötü gözle bakılıyor. Aynı şekilde, çocuğa doğanının meyvelerini vermek gerekiyor, formül süt gibi yapay, kimyasal ürünlerden uzak tutmak gerekiyor.
Size göre bebek "Erkek egemenliğinin en iyi dostu" haline geldi
Bebek cağız, istemeden annesini tutsak ediyor: Anne çocuğunun ihtiyaçlarını karşılıyor, onun saatlerine ayak uyduruyor, bazen de çocuk ebeveyn yatağına kuruluyor. En ilgili olan annedir, bu ise babaya işe karışmamaya dair ahlaki bir otorite veriyor.
Erkeklerin tek bir parmak kaldırmalarına bile gerek kalmadı. Bebek hükmediyor ve eşitsiz ebeveynlik paylaşımını haklı çıkarıyor. Genç babaların gittikçe bebeklerine bakmaktan zevk almalarına rağmen bu durum babaların dışlanmasını meşrulaştırıyor.
Erkek egemenliğinin termometresinin kadın ve erkek arasındaki ücret farkı olduğunu düşünüyorum.
Maaş farkı konusunda haykırılması gereken bir ikiyüzlülük söz konusu ama en büyük eşitsizliği unutmamak gerekir: Aile ve ev işlerinde paylaşımın olmaması, bu ise erkek ve kadın arasında haksız rekabete neden olmaya devam ediyor. Erkekler evde hiçbir şey yapmamaya devam ettikleri için peşinen bağışlanıyor.
Bu çatışma nasıl çözümlenebilir?
Fransız kadınlarının birçoğu annelik ve çalışma hayatının bir arada götürüyor. Çocuk sahibi olan ve tam zamanlı çalışan çok kadın var. Mükemmel anne modeline karşı direniyorlar ama ne zamana kadar?
Özellikle de nesiller arası bir hesaplaşmaya tanıklık ederken. Bazı kızlar annelerine: "Ben senin gibi her zaman aceleyle ve stresli bir şekilde iş ve çocuklar arasında koşuşturmayacağım" diyorlar. Ben bugün bir dönüm noktasında olduğumuzu hissediyorum. (ST/EÖ)
(1) Leche League (Süt Ligi) Chicago banliyösünde yaşayan ve olumlu emzirme deneyimlerini paylaşmak isteyen anneler tarafından 50 yıl önce kurulan bir dernektir. 1979'dan beri Fransa'da yerleşik olan dernek, emzirmek isteyen annelere bilgi ve destek vermektedir.
(2) Nathalie Kosciusko-Morizet: Fransız kadın siyasetçi (UMP Partisi)
(3) Cécile Duflot: Fransız kadın siyasetçi (Yeşiller Partisi)
(*) Liberation gazetesinin 10 Şubat 2010 tarihli sayısında Charlotte Rotman imzasıyla yayımlanan röportajı Serpil Turan Türkçeleştirdi.