Kadın hukukçu, öğrenci, stajyer avukat ve araştırmacıları desteklemek için Şirin-Ahmet Tekeli Kadın Hukukçuları Destekleme Vakfı (KAHUDEV) kuruldu.
Vakıf, 53 öğrenciye burs vererek çalışmalarına başladı. İleride de sadece eğitim bursu değil, dönüştürücü, özgürleştirici birçok projeye destek olmayı amaçlıyor.
Vakıf, Mor Çatı Sığınma Vakfı, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi, KADER gibi birçok ilkin kurucularından olan Doç. Dr. Şirin Tekeli ve şu anda hayatta olmayan hukukçu eşi Ahmet Tekeli'nin desteğiyle kuruldu.
İlk etkinlik de avukat Filiz Kerestecioğlu'nun moderatörlüğünde Doç. Dr. Şirin Tekeli ve vakfın yönetim kurulu üyesi emekli hakim Ali Güzel’in sunumlarıyla gerçekleşti.
"Tezime tüm erkekler karşı çıktı"
Şirin Tekeli, "80'lerden günümüze kadın hareketi" başlıklı sunumunda kendi hayat hikayesi üzerinden, yani İstanbul Üniversitesi'ndeki akademik hayatından günümüze kadarki feminist mücadeleyi anlattı.
"Türkiye'de bizim zamanımızda Atatürk kadınlara Fransa'dan da önce seçme hakkı verdi, eşitlik zaten var anlayışı vardı. Bu anlayış aydın çevrenin yer aldığı akademide de geçerliydi. Kadının siyasete katılımı ile ilgili doktora yapmaya karar verdiğimde bu cinsiyetçi bakış su yüzüne çıkmıştı. Çevremdeki tüm erkekler 'saçma bir iş, kendine ciddi bir konu bul' dediler. Bülent Tanör hariç. Ben direndim ve tezimi bitirdim.
''Tabii şimdi o tez bana çok mahçup geliyor. Çünkü o tezde örtük bir feminizm var, açık açık söylemeye aforoz edilirim diye cesaret edememişim. Hatta solcu çevrenin gönlünü almak için de sürekli Marx, Engels'den alıntılar yapmışım. Ama üniveristede kalsaydım asla bu konuda bir ders açtıramazdım. Zaten o sıra 12 Eylül darbesi ve YÖK kuruldu; ben de istifa ettim.
"Yazko'da kıvırcık kadınlar"
"12 Eylül toplumu apolitikleştirirken Yazko yayınevinde "Kadınlık Durumu" kitabını çevirmeye başladık bir grup kadın. Ancak bunu çevirirken aslında kendimiz 'biz kimiz ve hangi saikle' bunu yapıyoruz dedik. Ve kendiliğinden 'bilinç yükseltme toplantıları' yapmaya başlamış olduk. Feminizmi tartışmaya, terminolojisini kurmaya başladık. Gittikçe büyüdük. Düşünün Yazko'nun koridorlarında 100 tane o zamanın modasıyla perma yaptırmış kıvır kıvır kadınlar. Can Yücel bizi görünce 'Karı kuvvetleri geliyor' derdi.
"Bağımsız olmak şarttı"
"O sıra Fransa'dan gelen feminist bir avukat bize 'feminist bir hareket olacaksınız mutlaka tüm siyasi parti ve hareketlerden bağımsız olmalısınız' demişti. Biz de Yazko'dan ayrıldık. Toplantılara evlerde devam ettik. Sıkıyönetim devam ettiği için basılırsak diye kek, börek dolduruyorduk masalara. Sorarlarsa çay sohbeti demek için. Bayağı bir kilo da aldık tabii.
"Eylülist derlerdi bize"
"Sonra Somut Dergisi'nde bize bir sayfalık kadın köşesi ayırdılar. İlk kez sinek büyüklüğünde bir femina işareti kullandık. Ama bize üç ay dayanabildiler, sayfayı kapattılar. Biz de 1983'te Kadın Çevresi şirketi diye bir şey kurduk. Artık ikinci kuşak feministler gelmeye başlamıştı. 1984'te hükümet CEDAW'ı Medeniyet Kanunu'na çekince koyarak imzalamıştı. Çünkü Medeniyet Kanunu o dönem 'erkek ailenin reisi' gibi söylemlerle çok cinsiyetçiydi. Biz de kampanya yaptık buna karşı.
"Darbe sonrasi ilk kadınlar çıktı sokağa"
"Ardından 1987'de Yargıtay'ın 'kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin' kararının ardından 'sokağa çıkma zamanıdır' diyip sokağa çıktık. Üç binin kişinin katıldığı Yoğurtçu Parkı'nda yapılan bu eylem darbe sonrasında da yapılan ilk eylemdi. O güne kadar bize 12 Eylül'e atfen 'eylülist', 'lezboşlar' diyen erkek solcular artık bu husumeti bitirmeye başladı.
"Ardından şiddet gören kadınlara karşı Mor Çatı'yı kurduk. Yasalarda bazı değişikliklerle devlet çatısını değiştirebileceğimizi anladık. Sonrasında, cinsel tacize karşı mor iğne kampanyası, kadın kütüphanesi, barolarda, üniversitelerde kadın bölümleri derken hareket yayıldı. Coğrafi olarak da yayıldı. Müslüman feministler, Kürtler vb. derken iyicene genişledi.
"Hayata dönüş operasyonu ve KADER"
"Tam artık çok yoruldum, yaşlandım dediğim zaman hayata dönüş operasyonu yapıldı. Ve ben acaba mecliste daha çok kadın olsa bu karar alınabilir miydi diye sordum kendime. Ve KADER kuruldu. Bugün BDP kadın kotası getiren tek parti. Bu mücadele zor ve devamı için de genç kuşağın bastırması gerekiyor."
Güzel: Toplumun hukuka sahip çıktığı karar
Uzun yıllar ceza yargıçlığı yapıp Anayasa Mahkemesi’den emekli olan Ali Güzel, hakimliği boyunca çok sayıda kadın haklarını savunan kararlara ve yasal değişikliklere imza attı.
Güzel, yargıda erkek egemen bakışın hakim olduğunu belirterek kendi başvurusu ile değişen iki maddenin hikayesini anlattı.
"Eski Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 438. maddesi, ırza geçme ve kaçırma suçunun mağduru eğer çevresinde fahişelikle tanınıyorsa, yani ille fahişe de olması şart değil, öyle bir kanaat varsa dahi sanığın cezasını azalılmaısnı öngörüyordu. Yani suçlar kısmen mazurdur, alın kaçırın, ırzına geçin diyordu. 1989'da bu maddenin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurduk, oy çokluğu ile reddedildi. Fakat red kararı resmi gazetede yayınlanınca ülkede kıyamet koptu. Hukukçular dahil kimsenin bilmediği bu maddeden herkes haberdar oldu. Çok büyük tepki çekti, basının da desteğiyle. 10 ay sonra parlamentodan çıkan bir kanunda o madde kaldırıldı. Bu olay, toplumun hukuka sahip çıkmasının çok önemli bir örneği olarak unutulmamalıdır.
"Mahkemenin 5,5 yıl yazamadığı karar"
"Yine, eski TCK'nın 462. maddesi namus cinayetlerine prim verecek derece haksız tahrik indirimi sağlıyordu. Yani aile bireyleri, kadını cinsi münasebet halinde görürse onu ve yanındakini öldürdüğünde indirim veriyordu. Anayasa’ya aykırılığı ile yine Anayasa Mahkemesi'ne başvurduk; onu da oy çokluğu ile reddetti. Ancak ilginçtir mahkeme 5,5 yıl o red kararını yazmadı. Nihayet AB uyum sürecinde yapılan yasalardan biriyle parlamento bu maddeyi yürürlükten kaldırdı. Altı ay sonra da Mahkeme, o açıklamadığı red kararını, nasılsa madde kalktı diye resmi gazetede yayınladı.
"Son olarak Anayasa Mahkemesi’ndeyken de sürüden ayrıldım. Yine yasalara göre, kaçırılan bir kadın evli ise sanığa ceza arttırımı var. Bu duruma uygun bir davada böyle bir ayrım yapmanın doğru olmadığını söyledim. Sonuçta muhalif kaldık." (NV)