Kendi uygun gördüğü adıyla Siminya, sanal alemdeki bloguyla girdi önce dünyamıza, ardından Sayfa6 Yayınları'ndan kitabını yayımladı: Kız Kısmı.
Siminya ismi duyulur hale gelmeye başladığından itibaren blogu çevresindeki okuyucu halesi genişledikçe genişledi. Sözünü esirgemeyen, sivridilini ustalıkla kullanan tarzı öne çıktı daima.
Kız Kısmı üzerine söyleşiler ardı ardına gelirken bir yandan blogundaki yazıları aksatmadı. İsmi yayıldı, cismi saklı kaldı hep.
Bir insanı tanımanın ismini, cismini bilmekten değil, duruşundan, düşüncelerinden geçtiğinden hareketle gündemdeki kadın sorunlarını konuşmak istedik Siminya'yla; kabul etti...
Bir süredir hükümetin çıkarmak istediği yasal düzenleme dolayısıyla kürtaj hakkı üzerinden bir tartışma yürüyor. Kürtaj üzerine sizin düşünceleriniz nedir?
Bir insanı karnında taşımanın ve onu tarifsiz acılar çekerek dünyaya getirmenin nasıl bir duygu olduğunu erkeklerin bilmesi imkansız, haliyle dünyaya getirmeme kararının nasıl verildiği ve ne travmatik bir duygu olduğunu bilmelerini de bekleyemeyiz.
Yüzyıllardır savaşlar, cinayetler, katliamlar yoluyla; yıllardır yaşayan, hayalleri ve birikimleri olan insanları gözlerini kırpmadan öldüren erkekler, kadınları, karınlarında yaşamaya başlamış bir canlıyı büyük bir zevkle yok eden caniler gibi göstermeye çalışarak kara vicdanlarını rahatlatıyorlar. Bunu yaparken ne kadar ironik göründüklerinin farkında bile değiller. Kürtaj bla bla bla dedikten sonra gidip onlarca insanın üzerine bomba yağdırıyor, şu veya bu ülkeye savaş açmalı mı açmamalı mı bunu tartışıyorlar. Gerçek zihniyetleri bu iken, önceden çalışılmış "yaşama değer veren merhametli insan" imajı, üzerlerinde fazlasıyla sakil duruyor.
Kürtaj kadının günlük bakımlarından biri veya kadınlar arası bir eğlence biçimi değil. Çoğunlukla ceninin sağlıklı oluşmadığı ya da sağlıklı bir yaşama doğmasının imkansız olduğu zamanlarda, vicdan azabı içinde yapılan bir eylem.
Tecavüze uğramış, yaşadığı acı yüzünden neredeyse kendini bu dünyadan kazımak isteyen bir kadına bile "eğer hamile kalmışsa doğursun devlet bakar" diye yaklaşan bir hükümetin kadınlara ne kadar acımasız bir noktadan baktığını, amacının ucuz işgücünde dünya devi olmak olduğunu anlamak zor değil. Ne söylesen boş bu adamlara. Sonuçta ne oldu? Yasa masa değişmedi, olan Uludere'ye oldu.
Gerek Kız Kısmı'nda gerek röportajlarınızda kullandığınız dil belirgin bir şekilde öne çıkıyor. Günlük hayatta kullandığımız dili kadın perspektifinden değerlendirir misiniz?
Maalesef günlük hayatta kadın, çoluk, çocuk hepimiz erkek egemen bir dil kullanıyoruz. Yarı erkeğe yarı da kadına ait olan "İnsan dili" denebilecek bir dil yok ortada. O kadar içimize işlemiş ki hangi kelimenin cinsiyet ayrımı içerdiğini anlamak için kullanmadan durup düşünmek gerekebiliyor. Aynı zamanda hem arzulanıp hem de küfür lazım olduğunda ilk başvurulan bir cinsel organa sahibiz. Erkeğin cinsel organı ise ucundaki et parçasının kesilmesi şerefine şenliklerle, dualarla kutsanıyor. Mesela benim vajinamın fotoğrafı albümlerde yok. Ama kardeşlerimin çüklerinin her hali albümleri süslüyor.
Böyle söylemem bile kimbilir ne kadar abes bir his uyandırmıştır. İşte bunu diyorum. Kadınlara ait bütün öğeler dilimizde aşağılama ve küfretme amacıyla kullanılıyor, erkeğe ait olanlar ise yüceltme ve ödüllendirme. Bunları sadece erkekler değil farkındalığımız henüz tam oluşmadığından kadınlar da yapıyor. Bir kadına "erkek gibi kadın" dendiği zaman, kadın bunun temelindeki aşağılamayı göremeyecek kadar teslim olmuş, böyle denmesinden büyük bir gurur duyuyor. Hemcinslerine karşı bir erkek "bedenime dokunmaymış... değdirirken eyiydi" yazınca en çok kahkaha atan "ağzına sağlık valla" diyen yine kadınlar. Biri bizi buradan alsın! Bu hale nasıl geldik, erkeklerin hayatın her alanına bu kadar hakim olmaları ilk ne zaman başladı bilmek isterdim. Bilmek yetmez, zaman makinama binip gitmek isterdim. Sonra belki bu süreci durdururdum.
Günlük hayatta hep duyarız, "Ah, bana yetki verecekler..." Biz bu soruda konuyu belirleyip yetkiyi size verdik: Çocuk gelinler! Buyurun yetki sizde, güç elinizde; bu sorun karşısında ne yaparsınız?
Bana yetki vermeseydiniz keşke. Çünkü benim projelerimden biri kökten sünnetçi olmak. Yetkilerimi kötüye kullanabilir, tarihin en kanlı kadın diktatörü olabilirim. Bu yıl 20 bin civarında çocuk gelinimiz olmuş. Hayırlı olsun. Baya baya resmi evraklarla pedofili yapıyor, kötü görünen yerlerini de düğün, aile, din makyajıyla süslüyoruz.
Eğer bir yetkim olsaydı, ilk önce aile içi denetimleri on kat artırır, mevcut durumu hızla düzeltmeye çalışırdım (örneğin; yaşı küçük kızı için evlilik izni almaya gelen aileyi ağır bir şekilde cezalandırmak, kızı bir süre ailesinden uzaklaştırmak gibi).
Sonra babaları eğitmek için kolları sıvardım. Hep annelerin eğitilmesinden dem vurulur. Fatura yine kadına kesilir. Hayır. Ataerkil bir toplumda anne ne kadar bilinçli olursa olsun son söz babanındır. Gerekirse şiddete başvurup dediğini yapar. O babaların çoğu; kahvede, camide, çarşıda çabucak gaza gelen, bir tomar paraya tav olan adamlar. Kızıyla alakalı en küçük bir namus şüphesine düşsün hemen başgöz edip namusu kurtarma derdine düşer.
Küçük yaşta evliliklerin çoğu; kızın onun bunun oğluyla adı çıkacak diye ve babanın paraya ihtiyacı olduğunda yapılır. Bizzat yaşadığım şeyler bunlar. Sonra kız çocukları için pozitif ayrımcılık paketi hazırlardım. Maddelerden biri "En az 20 yaşına kadar okuma zorunluluğu" olurdu. Okumam derlerse işe sokar sürüm sürüm süründürürüm onları. Onu da kabul etmezlerse hapse atarım. Tabii yasaları buna göre düzenleyeceğim. Galiba tam bir diktatörüm. Ama güzelinden.
Medyaya yakın bakışınızdan, yazılarınızın tarzından, popüler kültüre yaptığınız göndermelerden mizah dergilerine uzak durmadığınız belli. O halde sorumuz şu: Mizah dergilerinde kadının yansıtılışını nasıl buluyorsunuz?
Şimdi koca memleket baştan ayağa berbat olur da dergisi olmaz mı? Kadına bakış açımız tek kelimeyle: seks. Mizahımız da bu doğrultuda. Gerçi eski dönemlerin, 70'lerin, 80'lerin karikatürleri daha kötüymüş. Homofobi, köylü kadın aşağılama, tecavüzü normalleştirme, sarışın kadını aptal görme, mutfakta duran anne gibi komikliklerle geçmiş o yıllar. Şimdi iletişimin hızlı olması, gelen tepkilere göre hataların hemen anlaşılması sayesinde daha az. Hâlâ daha bazı eksikler var. Mesela meşhur olmuş karikatür kahramanlarından kaç tanesi kadın?
Herhangi bir karikatürde, diyelim ki bir işveren veya müdür çizilecek, kaç karikatürist bu figürü kadın olarak çiziyor? Bir kadını cinsiyetini alet etmeden eleştirebilen bir mizahçı babayiğit görmedim. Her şeyi bıraktım kadın karikatürist sayısı kaç?
Kadınlar mizah üretemiyor diye bir öngörü var, belki haklılık payı vardır. Bunun sebebi zeka eşitsizliği falan değil, özgüvensiz yetiştirilmemiz. Sadece güzel görünsün, hoş giyinsin, edepli konuşsun, düzgün yürüsün, istediğimizde seks versin ama seks istemesin, öyle yollu gibi olmasın diye adeta bir mumya gibi şekillendirilmiş, taşkınlığı hoş görülmemiş kadında; mizahın o darmadağınık, serseri, çirkin, sivri yapısının oluşması beklenmesin. İstisnalar müstesna tabii.
* 2011'de tanıdıkları erkeklerden şiddet gördüğü için ölen kadın sayısı 250'den fazla. Kitabınızda "şimdilik memleketin testosteron familyası benden korkmasın. Ama amaaa 70 yaşına gelince, o tayfa ile cinsi ve insi münasebetim kalmayınca yapabilirim diye düşünüyorum..." diye yazıyorsunuz. Siz yetmişinize gelmeden bu konuya nasıl el atılmalı?
Röportajın başından beri konuştuğumuz her konu gelip gelip erkeğe, erkeğin eğitilmesine dayanıyor. Çünkü öyle. Ama nasıl eğitilirler bilmiyorum. Erkekler inatçı, erkekler sahiplenici, erkekler şiddete meyilli. Birkaç gün önce bir video seyretmiştim. Muhafazakar bir türkücü şiir okuyordu ve şiirinde kadın gibi kadının nasıl olması gerektiğinden dem vuruyordu. Bana hizmet ederken zarif olacak, kuru fasulye bile pişirse şık sunacak, şişman olsa bile (olsa bile?) hanım hanımcık yürüyecek, süzülecek, ecek, acak, öcök, diye gidiyordu. Paketleyeyim mi burada mı yersin dedim ama beni duymadı. Şiir zaten başlı başına ele veriyordu ama şiirin sonunda söylediği cümle egemen erkek kafasının nasıl çalıştığını özetledi. "Ben erkeğim, kadına sahip olurum ve kadın bana ait olur" dedi. İşte şiddetin sebebini ve çözümünü bu cümlede aramalıyız.
Öldürülen kadınlar, evlerde yaşanan şiddetin boyutu hakkında sadece bir ipucu. O kadınlar ve diğer milyonlarca kadın erkeğin malı olarak büyütülüyor ve erkeğe sunuluyor. Erkek annesinden gördüğü ilgiyle diğer kadınların da kendisine hizmet etmesi gerektiğine inanıyor. Ömrü boyunca kadının kendi eye kemiğinden yaratılmasının onurunu taşıyor. Bununla kendine haklar yaratıyor. Kadın ne zaman ki kendine ait haklar da olmasını istiyor, şiddet başlıyor. Erkeklerin bu sahiplenme duygusundan kurtarılması, kadınların hizmeti olmadan yaşayabileceğinin ve hiçbir insanın ona ait olmadığının öğretilmesi bir çözüm olabilir. Ama zor, çok zor. (YY)