Aile, değişen tanımı ve içeriğine karşın günümüzde hâlâ en önemli sosyal kurumlardan biri. Aile çoğu zaman toplumu oluşturan temel birim ya da sosyolojik bir kurum olarak ele alınmıştır. Ailenin temel yaşama ünitesi olması, toplumun odağına ailenin alınmasını gerekli kılıyor. Ailenin bireyle toplum arasındaki köprü olma özelliği devletin her türlü hizmet muhatabının aile olmasına neden olmuştur. Sosyal bir varlık olan İnsan için toplumsal hayat ne kadar önemli ve gerekli ise bir toplumun çekirdeğini oluşturan aile kurumu da o kadar önemlidir. Aile bu niteliğiyle kültürel kimliğin, İnsani değerlerin ve tarihi sürekliliğin koruyucu ve aktarıcısı olan evrensel bir oluşumdur.
Genel hatlarıyla baktığımız aileye İlişkin bu değerlendirmeleri Türkiye bazında ele aldığımızda aile yapısına verilen önemin kendini her alanda hissettirdiğini görmekteyiz. Ülkemiz diğer ülkelere nazaran milli kültür ve gelenekleri çerçevesinde aile değerlerini korumaya özen göstermiştir. Toplumların kendilerini ve belirgin Özelliklerini en net şekilde açıkladığı metinler anayasalarıdır. Tarihsel anlamda anayasalarımıza genel bir açıdan baktığımızda, 1921 ve 1924 anayasalarının aileyi daha çok siyasi yapının İçine dolaylı olarak yerleştirdiği, bu anayasaların ilk amaçlarının ülke çapında birliği sağlamak olduğu görülürken; devletin sosyal yönünün öne çıkarıldığı 1961 ve 1982 anayasalarında ailenin toplumun temel birimi olduğu kabulünün sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler bölümünün ilk maddesini oluşturduğu görülmektedir. Bunda, sosyal anlamda devlet politikalarında ailenin en önemli sosyal varlık olduğunun kabulü vardır.
Türkiye'de ailenin algılanış biçimine birey bazında baktığımızda Türk aile yapısına ilişkin önemli veriler ortaya çıkıyor. Genel anlamda toplumsal statü inşa etmenin en önemli yollarından birinin sosyal onaydan geçmek olduğu düşünülürse, Türk toplumunda onaylanmada ailenin temel bir toplumsal kategori olduğu söylenebilir. Varlık bilincine İlk olarak ailesi içinde kavuşan birey, aynı varlığı devam ettirebilmek için, sağlıklı bir yapıya sahip olduğunu göstererek toplumda var olabilmek maksadıyla yaşamsal hedefleri arasına aile kurmayı da katıyor. Böylece, toplumdan beklediği ilgi ve desteği daha rahat alabiliyor. Ailenin varlığını hareket noktası olarak alan yapı, onu ayrıntılı olarak betimleme ihtiyacı duymuştur.
BBC Dünya Servisi ve Gallup'un 68 ülkede 51 bin 49 kişiyle yaptığı araştırma sonuçlarına göre, Türk halkının ailesine bağlılığının güçlü olduğu ortaya konmuştur. Aile yapımızdaki değişime karşılık, evlilik İle aile] kurumları resmi ve toplumsal önemini korumakta, gelenek ve görenekler hâlâ büyük önem taşımaktadır. Her ne kadar birçok değişmeye uğrasa da Türk an yapısı, merkezine çekirdek aileyi oturtmuş, değişim ve dönüşüm süreçlerini bu yapıyı bozmayacak şekilde-yaşamaya özen göstermiştir. Anne, baba ve çocuklar arası bağların kuvvetli olması her zaman aranılan bir özellik olmuştur. Hatta gelenekler bile bu sistemi koruyucu bir şekilde devam ettirmiştir. Sonuç olarak Türkiye'de kabul gören ortak bir aile yapısı mevcut. Bu yapı yaşanan hızlı değişim sürecine rağmen kültürel bir miras olarak varlığını devanı ettiriyor.
Modernleşme ve Türk ailesinin geçirdiği dönüşümden bahseder misiniz? Geleneksel Türk aile yapısı ve modernleşme ilişkisini değerlendirir misiniz?
Modernleşme sürecinde Türk ailesinin geçirdiği temel dönüşümler şöyle Özetlenebilir: Tanzimat ve Islahat gibi toplumsal reformlarla Osmanlı topraklarında başlayan Batılılaşma ve gelişme süreci, Cumhuriyet tarihimiz boyunca da devam ederek toplumun tüm kurumlarında ciddi dönüşümlere yol açtı, Aile de toplumun temel dinamik kurumu olarak bu süreçten nasibini aldı ve yeni anlam alanlarında değerlendirilmeye başlandı.
Geleneksel, kırsal aile düzeninde kuşaklar arası bağımlılığın söz konusu olduğu bir aile modeli geçerlidir. Kentleşme ve sosyoekonomik gelişme ile bu model, maddi bağımlılıkların azaldığı, buna karşılık kuşaklar arası duygusal bağlılıkların devam ettiği duygusal bağlılık aile modeline doğru değişmekte. Bu model, aile içi duygusal bağlılıkların devam ettirildiği, diğer yandan da yetişen insanın özerkliğinin benimsendiği ve desteklendiği yeni bir aile modelidir. Özerk çocuk yetiştirme, itaate yönelik değil, çocuğun karar vermesini ve sorumluluk taşımasını destekleyen bir ana baba yaklaşımıdır. Modernleşme süreci Öncesinde anne, baba, dede, nine, amca, torun gibi çok aktörlü bir geniş aile modeli söz konusuyken, modernleşmeyle birlikte anne, baba ve çocuk-tan oluşan çekirdek aile tiplemesine geçildiğini görmekteyiz. Bununla birlikte endüstrileşmenin etkisiyle köyden kente olan göçün artarak devam etmesi, daha önce taşrada temel üretim birimi olan ailenin bir parçası olan bireyleri bu özelliklerinden sıyırarak şehirlerde büyük endüstri ve hizmet birimlerinde çalışan bireylere dönüştürdü. Mesela; tarlada çocuklar, amca, dede, nine, anne, baba hep beraber aile olarak çalışırken şehirde; baba, anne ve çocuklar ayrı meslek alanlarında ve ayrı rollerde çalışarak aile olmayı, genellikle akşamları evlerine döndüklerinde yaşamaya başlamışlardır. Bununla birlikte, geniş aile bilgi ve görgünün aktarıldığı temel bir eğitim birimiyken modernleşmeyle birlikte yaygınlaşan örgün ve modern eğitim, çocukların eğitimini daha yoğun bir şekilde eline alarak, aile içi eğitimin ve ilişkilerin de modernleşmesine katkıda bulunmuştur. Geleneksel ailede başlayan modernleşme ve dönüşüm, yapısal olarak belirlenmiş diğer akrabalık İlişkilerine dair rolleri de dönüştürmüştür. Toplumun geneli itibarıyla geçmişte çocuk, genellikle aile ekonomisine katkı yapması gereken bir iş gücü olarak algılanırken son dönemlerde iyi bir eğitim alması için okula gitmesi gereken biri olarak görülmeye başlandı. Benzer algı dönüşümleri anne için de geçerlidir. Önceleri endüstri ve hizmet sektörlerinde geri planda kalan kadın, artık yavaş yavaş gündüzleri çalışan akşamları İse evde hem anne hem de eş rollerini üstlenen bir kişiliğe doğru evirilmektedir. Ailede babanın rolünde pek bir değişiklik olmasa da kadının ekonomik katkısının ve özgürlüğünün artması sonucu aile reisliği rolünü paylaşmada kadının ağırlığı artmaktadır. Hızlı gelişen bilgi dünyası kendi bilgi aktarma mekanizmalarını (televizyon, internet vb.) da beraberinde getirdiğinden büyük ailedeki dede ve ninelerin bilgi aktarma rolleri ellerinden yavaş yavaş kaymaya başlamıştır. Hane balkı anlamında toplumun büyük bir kısmı artık ailelerinin yaşlılarını başka hanelerin halkı olarak algılanma pratiklerini geliştirmeye başlamıştır.
Geniş aile tipinin sağladığı sosyal güvenlik işlevi; kentleşme, sanayileşme, kadının çalışma yaşamına girişi, doğum oranlarının düşüşü, evlilik yaşının yükselmesi, boşanma oranlarında artış, eğitini yaşının yükselmesi, çocuğun değeri ve çocuk yetiştirmenin aldığı uzun sürecin maliyeti, tek ebeveynli ailelerin artışı, aile içi rol ve görevlerde değişimler, iş-ev arası mesafenin artışı, ailenin bir tüketim ünitesi haline gelişi, aile içi iletişini ve manevi doyum/hissiyatın başka alanlara (medya, İş ve arkadaş çevresi) kayışı vb. dinamiklerle küçülen çekirdek aile yapısında azalarak başka kurumlara devredilmektedir. Modernleşmeyle birlikte geleneksel olarak süregiden rollerin, üretim şekillerinin, eğitimin ve bilgi aktarımının değişimine ek olarak ailenin yaşam alanında ve konut biçimlerinde de ciddi değişimler görmekteyiz.
Modernleşme temayülleriyle birlikte toplumun vazgeçilmez bir kurumu olan aile, modern dünyanın ihtiyaçlarına binaen gelenekselden moderne doğru tanımlamalarını ve değerlerini dönüştürüyor. Son olarak gelenekselden moderne doğru olan yolculuğumuzu İstatistiki verilerle örneklendirecek olursak, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsünün 2003 yılında yaptığı nüfus ve sağlık araştırması sonuçlarına göre, son 20 yılda ilk evlenme yaşında İki yıllık bir artış olduğunu görürüz. Yani, geleneksel ailedeki erken yaşta aile kurma eğilimleri, son dönemlerde modern eğitim ve Öğretimin süresinin uzaması ve iş imkânlarının çeşitlenmesi sonucu insanların daha geç evlenmelerine ve yuva kurmalarına evirildi. Yine bir diğer mikro ölçekli gösterge olabilecek örnek ise ebeveynlerin yaklaşık yansının çocuklarının kendi kuracakları .evlerin nasıl döşeneceğine dair karan tamamıyla çocuklarına bırakmalarıdır. Türkiye İstatistik Enstitüsünün bir araştırmasına göre, Türkiye genelinde ortalama hane halkı büyüklüğü azalmaktadır. 1955 yılında ortalama hane halkı büyüklüğü 5,7 kişi iken, 2000 yılında bu değerin 4,5 kişiye düşmüş olması, hem ailedeki yaslıların başka hanelerde yaşamaya başladığını, hem de modern aile prototipinde söz konusu olan anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile tipine dönüşümün hızla gerçekleşmekte olduğunu göstermektedir.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün (ASAGEM) kadına bakışı nedir?
Genel müdürlüğümüz, toplumsal yaşamda ve ailede görev, sorumluluk, yetki ve haklar açısından birbirini tamamlayan yanlarıyla, bir yapbozu oluşturan iki parça gibi, birbirine geçmelerle bir bütünü meydana getiren İki parçadan biri olan kadının aile içinde güçlü ve saygın hâle getirilmesini hedef alan bir bakış açısıyla çalışmalarını yürütüyor. Yani, tek bir parçanın tanımlanmasından ziyade, ki bunun sınırlılıkları vardır, kadının onu çevreleyen diğer değişkenlerle birlikte ele alınmasını doğru buluyorum. Bir sistem yaklaşımıyla incelendiğinde kadın sorunlarının hem kaynakları hem de sonuçları bakımından diğer parçalarla etkileşimini bilmek, sorun çözme yönteminin etkinliğini artıracaktır.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün kadına yönelik çalışmaları nelerdir?
Malumunuz kadın sorunlarıyla özel olarak ilgilenilme-si amacıyla kurulan Kadının Sorunları ve Statüsü Genel Müdürlüğü kaçlına yönelik olarak çalışmalarına titizlikle devanı ediyor. Görev alanımıza giren konularda kadından sorumlu genel müdürlüğümüzle eş güdüm İçerisinde çalışmaktayız. Bununla birlikte, aile ve aile bireylerinin tamamına yönelik olarak mevzuatta belirtilen alanlarda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Bildiğiniz üzere ailenin sorunlarının giderilmesinde kadın her zaman başrolde olmuştur. Aile sorunlarını Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü olarak nasıl tanımlıyorsunuz ve bu bağlamda kadına hangi rolleri yüklüyorsunuz?
2002 yılında yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu evlilik birliğinde eşler arasında haklar ve sorumluluklar bakımından salt bir eşitlik getirdi. Kocanın evlilik birliğinin reisi olduğu hükmü, yeni yasada kaldırılarak eşlerin aileyi birlikte yönetme hükmü getirildi. Bunun dışında eşlerin, oturacakları konutu birlikte seçmeleri, evin harcamalarına her iki eşin de katılması, evlilik birliğinin sürekli ihtiyaçları için eşlerden her birinin aile birliğini temsil etmeleri, eşlerden birinin izni olmadan diğer eşin çalışma hayatına girebilmesi, kadının sulh hâkiminden İzin almadan hukuki işlemler yapabilmesi gibi yeni düzenlemeler de getirildi. Türk Medeni Kanunu'nun toplumun temeli olan ailenin kurulmasını sağlayan evlilik konusunu ele alıp belli şekil ve şartlarla bir düzen ve istikrara kavuşturma çabası bazı alanlarda hâlen tam anlamıyla başarılı olamıyor. Şunu belirtmek gerekir ki birçok özellikleri ve mahremiyetleri bulunan ve bilhassa başlangıç itibariyle kadın ve erkeğin müşterek hayat kurma iradesinin, özel ve ikili ilişkinin ağır bastığı evlilik müessesesini sadece kanuni bir temele oturtmanın ve konuya salt kural-müeyyide ikilemi çerçevesinde bakmanın yetersizliği ortada. Bu nedenlerden ötürü aileye ve aileyi hedef alan sorun alanlarına bakarken temel referans noktası bilimsel veriler ışığında tanımlanan ailenin fonksiyonlarında görülen bozulmalar olmalı. Aile sorunları denilen alan ailenin temel görev ve işlevlerinde görülen aksaklıklar olarak ele alınmalı. Kadın ve erkek aileyi kuran iki ayrı cins olarak ailenin sorunlarının çözülmesinde rol ve görevleri birlikte üstlenmeli. Türk Medeni Kanunu'nda belirtildiği üzere, evlilik birliğinde sorunların çözümünde eşler arasında haklar ve sorumluluklar bakımından bir eşitlik söz konusu. Bu anlamda her iki cinsin üstleneceği roller bakımından farklılıklar bulunmuyor.
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü kadın STK'larla hangi boyutlarda iş birliği yapıyor? Kadın STK'larla iletişiminiz nasıl?
STK'larla birlikte hareket edip belirleyeceğimiz hedeflerde onların da katkısının olmasını sağlamanın kurumumuz açısından oldukça önemli olduğunun bilincindeyiz. Sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliğine verdiğimiz önemin bir göstergesi olarak da tüm STK'ları 15 Mayıs Aile Gününde davet ederek sivil toplum kuruluşlarıyla bir istişare toplantısı düzenlendik. Bu toplantının her yıl düzenli olarak gerçekleştirilmesine karar verildi. Kurumumuz İle sivil toplum örgütleri arasında aile eğitimi, aileyi ve aile bireylerini olumsuz etkileyen faktörlere (örneğin şiddet, madde bağımlılığı, yoksulluk, boşanma, suç, çocuk istismarı, sokak çocukları gibi) karşı mücadele, aileyi ve aile bireylerini bilinçlendirmeye yönelik faaliyetler, teknik ve maddi imkânların kullanımı, uluslararası fonların (özellikle Avrupa Birliği fonlarının) kullanımı gibi alanlarda iş birliği ve ortak çalışmalar yapılması planlandı.
Aile ve aile bireylerine hizmet götüren tüm STK'lar ile İş birliğine açık bir görev ve sorumluluk anlayışı içinde, kadına yönelik çalışmalar yapan sivil toplum kuruluşlarıyla ortak projelerin gerçekleştirilmesi için iş birliği kanallarını her zaman açık tutuyoruz.
Sizce aile kurumunun önündeki problemler nelerdir?
Pek çok kriz ve riskle karşı karşıya kalan Türk ailesinin yaşadığı sosyal iç kanama, ailenin direncini azaltmış; değer, yaşayış ve ilişkilerinde derin sarsıntılara yol açmıştır. Bugün aile kurumu temel sorunlarla karşı karşıyadır. Bunlardan bazıları aile içi şiddet, boşanmalar, aileden kopmalar, madde bağımlılığı gibi aile içi sorunlar olarak önümüze çıkarken; diğerleri de köyden kente göç ve bunun beraberinde gelen işsizlik, yoksulluk ve ekonomide yaşanan sıkıntılar olmak üzere makro düzeyde aile üzerinde olumsuz etkileri olan sorunlardır.
Boşanma oranlarının giderek arttığını görüyoruz. Bu konudaki düşünceleriniz ve planlarınız nelerdir?
Ülkemizde boşanmaların neden olduğu olumsuzluklar ciddi bir sosyal sorun olma aşamasına henüz gelmedi. Ancak son yıllardaki olağanüstü artışlar boşanmaların ülkemiz için de ciddi bir sosyal sorun potansiyeli taşıdığını tartışmaya mahal vermeyecek bir biçimde ortaya koydu. Boşanma oranlarının azaltılmasına yönelik bu aşamada yapılacak her türlü sağlıklı müdahale boşanmaların ciddi bir toplumsal soruna dönüşmeden kontrol edilebilmesini mümkün kılabilir. Bu konuda alınacak önlemler ve geliştirilecek politikalar konuyla ilgili çalışmaların yapılmasıyla ve sorunların sağlıklı çözümü sorunlarla ilgili sağlıklı bilgilerin elde edilmesiyle mümkün. Bu sebeple "Türkiye'de Boşanmaların Nedenleri' konulu bir araştırma projesinin çalışmalarına başlamış bulunuyoruz.
Medya aile yapısını bozan temel nedenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Medyaya yönelik çalışmalarınız nelerdir?
Bir araştırma kurumu olan ASAGEM, araştırmalar ve raporlar yoluyla ülkemizin sosyal sorunlarını tespit ermek, bunların sebeplerini ortaya koymak ve çözüm önerilerinde bulunmak amacıyla çalışmalar yapıyor. Ancak halka dönük olarak doğrudan uygulama hizmeti veremiyor. Bu nedenle bu alandaki bilimsel araştırma bulgularını uygulayıcı ilgili birimlere aktarıyoruz. Bu alanda mevcut bilgi birikimini kamu ve özel kurum ve kuruluşlarla paylaşmaya devam ederken aile odaklı bir iletişim aracı olan televizyonun, aileye yaptığı genel ve bütünsel etkilerinin ortaya konulmasını hedefleyen bir araştırma projesini de planlayarak sonuçlarını kamuoyuyla paylaşacağız.
Ayrıca 11 Haziran 2006 tarihinde ilk kez gerçekleştirilen dizi yapımcı ve senaristleri ile bir ortak akıl toplantısı organize ettik. Gebze'de yapılan bu toplantının amacı medyanın sosyal sorumluluk çerçevesinde kurumumuzla iş birliği yapmasını sağlamaktı. En azından toplumsal sorunlarımızı çözmeye yönelik ortak hedefler belirlemek için bir başlangıç diye düşünüyorum bu toplantıyı. Bu tür çalışmalar hem medya özelinde diğer yapımcılarla, hem de yine bu doğrultuda üniversiteler, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları ile yapılmaya devam edecek.
Aileyi korumak amacıyla ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?
Aile sorunlarının çözülmesi tek bir kurumu ilgilendirmediği için problemlerin çözümünde İlgili kamu ve özel kuruluşların iş birliği ve koordinasyonunun sağlanması büyük önem arz ediyor. Buradan harekede aile kurumunu korumaya yönelik tüm' çalışmalarda eş güdüm içerisinde yol haritasının belirlenmesi gerekiyor.
Ülkemizdeki sosyal sorunların tespiti ve çözümü ile Türk ailesinin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek, ilgili projeleri desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını sağlamak ve aileye yönelik milli bir politikanın oluşmasına yardımcı olmak üzere kurulan genel müdürlüğümüz, görev alanına giren alanlarda çalışmalar yapıyor. Ailenin bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının artırılmasına yönelik olan kurumumuz bugüne dek çeşitli araştırmalar, eğitim programlan, çeşitli platformların oluşturulduğu toplantılar, basılı ve görsel yayınlar gerçekleştirdi.
Geçtiğimiz aylarda ortak akıl toplantısı düzenlediniz. Bu toplantıdan hangi sonuçlar çıktı? Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bundan sonra hangi yolu takip edecek?
Kurumumuz toplam kalite yöntemini kabul etmiş ve bunun için öncelikle kurumsal değerlendirme çalışmalarına başlamıştır. Bu çalışmalardan birisi de üniversite öğretim üyeleri, çeşitli sivil toplum örgütleri mensupları ve dış paydaşımız olarak çalıştığımız kamu bürokratlarından yaklaşık yüz kişinin katıldığı ortak akıl toplantısıdır. Ortak akıl toplantısının sonucunda, kurumun vazgeçilmez önemi, özellikle sosyal sorunların tespiti ve buna ilişkin çözüm modellerinin üretilmesinde kurumsal çalışmanın gerekliliği vurgulandı. Ayrıca GZTF (güçlü-zayıf yönler, tehdit ve fırsatlar) analizi yapılmaktadır. Kurumun geleceğine yönelik olarak, hem çalışmaların bir plana bağlanması anlamında hem de kalitenin artırılması için bu analizin öneminin oldukça büyük olduğunu düşünüyorum.
ASAGEM, kurumsal stratejik planlama çalışmalarına çok hızlı bir şekilde başladı. Beş yıllık stratejik eylem planını yıl sonu İtibarıyla tamamlamayı düşünüyoruz. Yapacağımız etkinlikleri belli hedefler doğrultusunda önceden planlamak, kurumsal yapılanmanın da bir yerleştiricisi olacaktır diye düşünüyorum ve bu çalışmayı kurum tepe yöneticisi olarak çok önemsiyorum.
Sosyal, siyasal ve iktisadi sıkıntıların aileye yansımaları nelerdir?
Sosyal yapımızın olduğu kadar ulusal ekonomimizin de temel ünitelerinden biri olan aile, toplumdaki sosyoekonomik gelişim ve değişimlerden en çok etkilenen kurumlardan biridir. Türkiye'deki sosyoekonomik değişme, temel olarak kırdan kente göçle birlikte basit kırsal yaşam tarzlarından kentsel yaşam tarzlarına geçiş şeklinde oldu.
Ekonomik sıkıntılar ve ailenin temel ihtiyaçlarının karşılanamaması aileyi ve toplumu geçimsizlik, boşanmalar, aileden kopmalar, aile içi çatışmalar ve şiddet artışı, ailenin sorun çözme yeteneğini kaybetmesi, komşuluk ve akrabalık gibi ilişkilerin yıpranması, geçim zorluğu sebebiyle meşru olmayan kazanç yollarının meşrulaşması, aile fertlerinde güvensizlik ve umutsuzluğun artması, yoksullaşan ailelerin çocuklarına sunabildiği yaşam ve eğitim kalitesinin düşmesi, sokak çocuklarının sayısındaki artış gibi sorunlarla karşı karşıya bıraktı.
Bilgi ve teknoloji sayesinde her geçen gün daha da küçülen dünyamızda olduğu gibi, ülkemizde de gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizlik, fırsat eşitsizliği gibi sosyal sıkıntılar oldukça artmıştır. Bu sosyal problemler gerek devletin direkt yardımı, gerekse sosyal güvenlik kuruluşları vasıtasıyla çözülmeye çalışılıyor. Ancak sosyal problemlerin çözümünde aile merkezli politikalar izlenmesi sayesinde sosyal problemlerin aileye yansıması minimuma indirilebilir.
Ailenin eğitimi ile ilgili bugüne değin çok farklı yollar denendi. Bundan sonra aile eğitimi konusunda hangi yolu takip edeceksiniz?
Aile eğitimi şeklindeki uygulamaların amacı, aile bireylerinin çağa uygun, kişisel ve duygusal gelişimlerini olumlu yönde etkileyen bilgi ve beceri edinmelerini sağlayıp bu doğrultuda davranış geliştirmelerine yardımcı olmaktır. Aile eğitimi kapsamında aile bütçesi, akraba evlilikleri, kayıtlı evlilikler, yaşlıların ve düşkünlerin toplumda ve ailedeki yeri, madde bağımlılığı, aile İçi şiddet ve istismar gibi konularda eğitim faaliyetlerinin planlanması ve uygulayıcı kurumlarla iş birliği yaparak bu planların uygulanmasını sağlamak, genel müdürlüğümüzün kuruluş amaçlarında yer verilen hususlardan biridir. Adı geçen eğitim başlıkları çerçevesinde toplumsal duyarlılığı artırmak ve bilinç düzeyini yükseltmek amacıyla eğitim programlarının düzenlenmesi yine görevlerimiz arasında yer alıyor.
Kurumumuzun projelendirdiği ve uygulamaya da geçirilen Aile Okulu Programının amacı, toplumda ailenin önemine dikkat çekmektir. Evliliklerin sorunsuz başlaması için, evliliğe uyum ve evlilikte iletişim gibi konularda gençlerin ve eş adaylarının bilinçlendirilmesi ve bu hususlarda eğitilmesini destekliyoruz. Ayrıca tüm bu çalışmalarda halkın katılımının sağlanması için, çocuk gelişim ve eğitim uzmanı, öğretmen, ebe, hemşire, muhtar, İmam, psikolog, doktor, sosyal hizmet uzmanı, sosyolog ve ev ekonomistleri gibi meslek gruplarının ve toplum liderlerinin öncelikle harekete geçirilmesi, hedeflerimiz arasındadır.
Dahası, aile hizmetleri noktasında yapılan çalışmaların, özellikle eğitim ve danışmanlık çalışmalarının, akreditasyonunu ve düzenlenmesini sağlayacak alt yapı çalışmaları da başlatıldı. Bunun yanı sıra bu hizmetlerde görev alacak özel formasyonu olan insan gücünün yetiştirilmesine dönük çalışmalarımızı da Milli Eğitim Bakanlığı ile iş birliği içerisinde yapmayı planlamaktayız. Şu an ön görüşmelerin yapıldığı bu çalışma, kurumumuz faaliyetleri içerisinde yer alacaktır.(LS/MŞ/AD)
(*) Aile ve Sosyal Araştırma Kurumu Genel Müdürü (ASAGEM) Doç. Dr. Ayşe Gürcan'la yapılan röportaj "Kadın Çalışmaları Dergisi"nin ikinci sayısında yayınlandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yayını olan dergi dört ayda bir yayınlanıyor.
Kadın çalışmaları alanında çok farklı konuların ele alındığı derginin Mayıs-Ağustos sayısında "Feminist Metaforlar: Felsefeye Ne Sunabilirler?, Klasik Dönem İslam Yorum Geleneğinde Cinsiyetçilik Düşüncesinin Anatomisi, Kadın Aydınlanması ve Din gibi çeşitli alanlarda yazılmış makalelere yer veriliyor.
Ayrıca Kadın, Kapitalizm ve Savaş teması etrafında hazırlanan Soruşturma dosyasının yanı sıra Haber Panosu, Kadın Kitaplığı ve Gelecek Etkinlikler bölümleri kadınların ajandasına yer alıyor.
Kadın Çalışmaları Dergisi'nin Yayın Kurulu: Prof. Dr. Ömer Çaha, Doç. Dr. Gülgün Erdoğan Tosun, Dr. Mehmet Yıldırım, Muhammet Koçoğlu, Rabia Babacan, Emine Çınar Akalın, Alpaslan Durmuş, Lütfi Sunar, Murat Şentürk'ten oluşuyor.