Ülkelerindeki iç savaş nedeniyle Türkiye’ye göç eden Suriyeliler ile geçtiğimiz yaz Eminönü’nde kaldıkları parklarda konuşmuştuk.
Bir yılın ardından Suriyeliler artık İstanbul’un farklı ilçelerinde de yaşamaya çalışıyorlar.
Kadıköy bu ilçelerden biri. Son aylarda ailece sokaklarda yaşayan, yardım isteyen Suriyelilerin sayılarının arttığını görüyoruz. Fikirtepe’de kentsel dönüşüm nedeniyle boşaltılan yıkık evlere Suriyeliler yerleşirken kimileri bir alışveriş merkezinin bahçesinde yaşıyor.
Kadıköy çarşı içinde, Yeldeğirmeni’nde ve bir AVM’nin bahçesinde yaşayan üç Suriyeli aile ile konuştuk.
Fotoğrafları yok. Onlar için olumsuz sonuçlar doğurmaması için isimlerini ve fotoğraflarını yayınlamasak da geçtiğimiz yıl Eminönü’nde özellikle çocuklar fotoğraflarının çekilmesini istiyordu. Bu kez özellikle çocuklardan “Çekme abla” cümlesini duyuyorum. Korkunun yanında sokakta yaşamak zorunda kaldıklarının görülmesini istemeyenler de var.
Hepsi kaçak yollarla Halep’ten gelmiş. Hepsi evlerinin yıkıldığını anlatıyor. Çevreden gelen yardımlarla geçiniyorlar. İnsanların yardımcı olduğunu anlatıyorlar. Hepsinde çocuklar var. Okula gidemiyorlar.
İki aile savaş bitince Suriye’ye dönmek istediğini anlatırken biri buradaki şartlardan dolayı “Yaşayacaksak da öleceksek de Suriye’de” diyerek bir an önce dönmek istediklerini söylüyor.
Bir aile biraz Türkçe biliyor, çocuklarıyla oturan Kürt bir genç kadınla işaretler ve tek tük Türkçe, Kürtçe kelimelerle anlaşıyoruz, son aile Halep Türkmeni.
Kadıköy’deki Suriyeliler anlatıyor.
“Nasip”
Çarşı içinde genç bir kadın ve erkeğin yanında bebek arabasında altı yaşında bir oğlan çocuğu var. Çocuğun ayağı alçıda. Konuşmaya başlayınca az ötede kaldırım kenarında oturan genç kadın da geliyor. Kardeşler. En büyük erkek kardeş 18 yaşında, bastonla yürüyor, bir ayağının üzerine basamıyor. Halep’te sokakta “nasip” sattığını, babalarının da boya işi yaptığını anlatıyorlar. “Nasip”i hani kağıtları çekersin ya diye anlatıyorlar, tavşanların seçtiği niyet kağıtları olduğunu anlıyorum.
Birinin başladığı cümleyi diğeri tamamlıyor:
“Halep’te yaşıyorduk. Evimiz bombalandı. Muhalifler yaptı. Esad iyi adam, dışarıdan gelenler evlerimizi yıktı. Türkiye hududundan da girdiler.
“Bir ay önce Kilis’e geldik. 15 gün sonra İstanbul’a geçtik. Yedi kardeş, anne, baba Eminönü’nde parkta kalıyoruz. Orası kalabalık olduğu için gündüzleri buradayız. Burası çarşı hem, burada tutmazlar bizi, hem Eminönü’ne alıştık.
“Günde 10-15 lira yardım topluyoruz. Zabıtalar bazen yerimizden kaldırıyor, paralarımızı alıyorlar. (Büyük erkek kardeşin) kimliğini de aldılar. Biz dönsek o giremeyecek Suriye’ye.
“Etraftakiler iyi davranıyor, yiyecek yardımı yapıyorlar.”
“(En küçük kardeşe) Eminönü’nde bakkala giderken araba çarptı. Hastanede alçıya aldılar. Hastaneden para istemediler.”
“Burada sokakta kalıyoruz, yıkanmak yok. Savaş bitse de bitmese de bayrama kadar para toplayıp dönmek istiyoruz. Ölsek de kalsak da orada olsun.”
Yeldeğirmeni
Yeldeğirmeni Mahallesi'nde bir sokağın başındaki kaldırımda bir kadın. Birini emziriyor, iki çocuk daha var yanında. En küçüğü üç en büyüğü 10 yaşında. İki çocuğu daha olduğunu, Fikirtepe’de kaldıklarını anlatıyor.
“Kocam Suriye’de öldü. Onun kardeşleriyle geldik. İki ay oldu. İnsanlar yardım ediyor. Çocuklar okula giderdi, burada gidemiyorlar. Zabıtalar bazen bizi kaldırıp başka yere oturmamızı söylüyorlar. Gündüz 16.00’ya kadar buradayız. Sonra Fikirtepe’ye dönüyoruz. Otobüse üç lira veriyoruz. Savaş bitince Suriye’ye gideriz.”
AVM bahçesi
Bir alışveriş merkezine çıkan alt geçidin hemen yanında iki kadın ve bir erkek ile beş çocuk ve bir bebek var. Konuşmak istediğimde “Ev bulacak mısın kızım?” diye cevaplıyor erkek önce. Karısı da geliyor, çocukların üçü onların, diğer genç kadın büyük oğullarının eşi. Onun yanında da biri bebek üç çocuk var.
Erkek olan Halep'te inşaatta çalıştığını söylüyor. Peşi sıra anlatıyorlar:
“Halep Türkmeniyiz. Evimiz yıkıldı. Annelerimiz öldü. Hatay’a geçirdiler kaçak yoldan. Kampta yer yok diye bizi İstanbul’a gönderdiler. 20 gün oldu buradayız.
“Fikirtepe’ye gittik, Suriyeliyiz diye ev vermediler. Komşular şikayet ediyormuş. ‘Kaçak işçi çalıştırmıyoruz’ diye iş de vermiyorlar.
“İnsanlar yemek, yatak yardımı getiriyor. Ev olsa kalırız, ekmeğimizi yeriz, tuvaleti, suyu olur. Burada camiye gidiyoruz. Çocukları soğuk suda temizliyoruz.
“Büyük oğlumuz Suriye’de. Onların evi de yıkılmıştı. Nasıldır şimdi, ne yapıyor bilmiyoruz.” (BK)