Tabii şiir biraz tahrif edilmiş ama doğruya doğru. Hüküm veren de şahit olursa o davanın geçerliliği biraz şüpheli olur, atalarımızın objektif olma meselesine ilişkin birçok örnek var ama asıl sorun bu değil.
Hizipsiz mozaik!
Efendim; gayet şıkşıkıdam görünüşüyle etrafta dolaşan Alara Hanım'ın da katıldığı Genç Parti (GP) kongresi geçen günlerde yapıldı. İzlemişsinizdir, rahmetli Turgut Özal beyden dilimize pelesenk ettiği "dört eğilimin uzlaşması" gündeme geldi, kongrenin gayet medeni geçtiği ve de Cem Uzan'ın yeniden genel başkan seçildiğini özellikle Star gazetesinde okumuşsunuzdur.
Özellikle diyorum çünkü; Star haberi ayrıntılı bir şekilde verdi. Şimdi diyeceksiniz, dükkan adamın dükkanı istediği malı satar, pek tabii ki yan dükkanın malını satıp piyasa yitirilmesini düşünmek olası değil ama sorun bu da değil.
Rauf Tamer'in 24 Şubat günkü köşe yazısını izleyelim: " Genç Parti Kongresi'nde toplumsal uzlaşmanın temellerini gördük. 4 eski eğilim, öyle bir bütünleşmiş ki, 5. bir eğilim doğmuş.Yani hizipsiz bir mozaik. Tipik bir halk hareketi bu... Küçük çocukların 'hangi kulübü tutacağına karar vermesi gibi' kalabalık bir Cem Uzan taraftarı doğmaktadır... Şimdi tek cümleyle özetleyelim: AK Parti'nin (böyle bir parti var mı? - Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kısaltması niye AK Parti olsun ki?) alternatifi CHP değil."
Tamer'in GP'si
Rauf Tamer'in köşe yazısının başlığı "Düşündürdükleri". Şimdi okuyucunun masum bir şekilde, neyi diye sorması mubah, yoksa bu tip sıfatsız, yönü belirsiz ifadeler acaba yeni bir reklam taktiği mi?
Neyse asıl mesele, Rauf Tamer'in köşe yazısında GP'yi övmesi, tabii bir yazarın siyasi düşüncesini açıklaması doğal da, bu bana Japon şirketlerinde çalışanların sabah sabah şirketin marşıyla iş başını yapmasını ve yazının başında belirttiğim kadı meselesini hatırlatıyor.
Yani geçen hafta üzerine kalem oynattığım, Ege Cansen'in iyi kapitalizm diye Aydın Doğan'ın işletmesini ima etmesi gibi bir durum söz konusu burada.
Atıf hoca ve Banvit
Neyse Rauf Tamer tek örnek değil, ertesi gün "doğru haber veren" Akşam Gazetesi'ne göz atıyordum ki aradığım şey karşıma çıktı: Sayfa 10 başlık. "Oldu mu Atıf Hoca".
Haberin spotunda şöyle deniyor: "Hürriyet'teki köşesinde beyaz et üreticisi Köy-Tür'ü batırmak için yazı üstüne yazı yazan Ali Atıf Bir'in rakip firma Banvit'in yayın organında çalıştığı ortaya çıktı.
Haberin içerisinde "Rakibi batırmanın medyatik yolu" şeklinde bir resim altı ve Ali Atıf Bir'in yazılarından örnekler veriliyor. Dolayısıyla haberin doğruluğu konusunda bir şüphemiz kalmıyor, ama mesele bu değil ki!
Mesele öncelikle Hürriyet yazarı Ali Atıf Bey'in (kendisinin Hürriyet camiası içerisinde yıldızı parlayan kişi olarak bahsi geçiyor) Banvit'in mallarını satmak için rakip firmayı kötülemesi.
Şahitliğin hükmü
Diyeceksiniz ki; sistem böyle işliyor, piyasa kapitalizmi böyle bir şey zaten , ama canım okuyucu bahsi geçen kişi bir gazeteci, öncelikle haber yapmakla yükümlü, bakkal tezgahtarı gibi davranmak onun işi değil ki?
Hem kendini doğruyu, yanlışı ayırt eden kadı yerine koydu diyelim, ama Hürriyet'te tavukçuluğun asıl olarak Banvit'te yapıldığını ima eden yazı yazıp, Banvit'in yayın organında "Birlikte El Ele" diye yazarsanız sizin şahitliğinizin hükmü olur mu?
Sanki işin çivisi
Efendim özetle söyleme istediğim şey şu; gazetecilik öyle kutsallaştırılacak bir iş değil, kamusal alanda yapılan herhangi bir iş kadar etik değeri var, fark şurada, sizin yazdıklarınızdan etkilenmeye müsait insanlar varsa siz de o etkinin farkında olarak işinizi yapmanız gerekir.
Yok yapmam derseniz birisi çıkıp da kardeşim senin şahitliğinden ne olur ki derse şaşırmayın... TÜSİAD üyesi Ertuğrul Özkök'ün savaşı akli sebeplerle istemesiyle sanayicilerin savaş isteği arasındaki bağ, Akşam Gazetesi'nin patronu hakkında haberler dolaşırken, konu hakkında sessiz kalması ve diğer örnekleri de düşününce en ucuzundan işin çivisi çıktı demek gerekiyor. (NK)