Gazeteci yazar Şengün Kılıç-Hristidis son günlerde dikkat çeken bir kitaba imza attı. Anason İşleri’nden çıkan kitabın adı da kafa yakıyor: “Kadehlerdeki Dudak İzleri”
Kılıç-Hristidis’in arşiv belgelerinden canlı tanıklara kadar uzanan kapsayıcı bir araştırmayla hazırladığı kitap, kadın - rakı/içki ilişkisinin Osmanlı’dan Cumhuriyet ve günümüze kadar gelen izlerini sürüyor.
Kılıç-Hristidis anlatıyor.
"Mezelerim lezzetli..."
Önce sizle başlayalım… Sizin rakı ve içki kültürü ile ilişkiniz nasıl?
Pandemiden önce ve sonra diye ikiye ayırabiliriz benim ilişkimi. Dost ve arkadaşlarımla birlikte içki içmeyi severim. O da ne yazık ki artık mümkün değil.
Eskiden birkaç ayda bir evimde geniş katılımlı yemekler verirdim. Arkadaşlarımın söylediğine göre, yaptığım mezeler lezzetliymiş.
"Birikimlerimi aktardım"
Kitabınız nasıl ortaya çıktı? Neden böyle bir kitap hazırlamak istediniz?
Kitap teklifi OvetTeam’den geldi, projelerim arasında böyle bir çalışma yoktu. İlk görüşmemizden sonra konu bana da çok cazip geldi.
Başlangıçta yayınevinin önerisi yayınlanan kitaptan farklıydı. Onlar, çeşitli kesimlerden kadınlardan alınan yazılardan oluşan bir kitap, daha çok bir editör kitabı hazırlamamı istemişlerdi. Kitap hakkında biraz düşündükten sonra, bunun karma bir kitap olmasının daha doğru olacağına karar verdim, onları da ikna ettim.
Yıllar içinde biriken pek çok belge ve haber vardı elimde. Artık başa çıkamadığım bir biriktirme alışkanlığım var ama Kadehlerdeki Dudak İzleri biriktirdiklerimin bir kısmını kullanmamı sağladı.
Kitabın adına gelirsek… Nasıl tercih ettiniz bu ismi?
Kitabın isim babası Metin Solmaz. Teklif, ismiyle birlikte geldi. Sanırım beni en çok etkileyen ve böyle bir kitap yazmama da bu isim neden oldu.
Kitapta en çok dikkatimi çeken kadınların içki kültürünü daha çok rakı üzerinden anlatmaları.. Sizce de öyle mi?
Bu biraz benim yönlendirmemle de olmuş olabilir. Rakı, meyhanelerle, söylenceleriyle koskoca bir kültür. Ve bu kültür, bir erkek kültürü. Bu kültürle kadın hayatının dizayn edilişi benim odaklandığım nokta.
Kadınların özgürlük alanlarının genişlenmesini içki kültürü üzerinden anlatmışsınız. Sizi buna iten neden? Bunun arka planını anlatır mısınız?
Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e içki, erkekler tarafından sosyal hayat yeniden dizayn edilirken güçlü olarak kullanılan bir argüman. Bu ateşli erkek konuşmalarının ardına baktığınızda ise ya sermayenin el değiştirildiğini ya da yeni yasaklar geleceğini anlıyorsunuz.
Örneğin Birinci Meclis’te içki yasağı tartışmalarını okuduğunuzda sanırsınız Türkiye’de ne kadar kadın var hepsi alkolik olmuş. 1920’lerden bahsediyoruz.
Oysa bu tartışmaların ardında sermayenin el değiştirmesi, TEKEL’in kurulması var. Cumhuriyet’le birlikte “yeni insan” tanımı üzerinden, “yeni kadın”ın da tanımı yapılıyor. “Yeni insan” tipinde asli rol erkeğe verilirken, erkeğin “yeni insan” olabilmesi için kadın için de “yeni kadın” tanımı yapılıyordu.
Bu kadın, modern (yani Batılı), sosyal hayatta eşinin yanında duran (yani destekleyen) ve çocuklarını Batılı ölçülerde yetiştirebilecek özelliklere sahip (yani yeterince eğitimli) olmalıydı.
Farklı yazar kadınları bir araya getirmek zor oldu mu?
Yazı istediğim kadınların çok farklı kesimlerden olmasına özellikle dikkat ettim. Gelecek sonuçları ben de merak ediyordum. Kadın konusunda yazan çizen arkadaşlarımı bir yana bırakırsak, gazeteciden bankacıya, barmaidden rehbere, bürokrattan temizlik işçisine kadar çok çeşitli kesimlerden kadınlar destek verdi, hepsine müteşekkirim.
Kitap için bir özgürlük yolculuğu diyebilir miyiz?
Bu kitapla birlikte senelerdir biriktirdiklerimin bir kısmı dosyalarından çıkıp manalı bir bütün haline geldiler. Benim için puzzle yapmak gibiydi. Kuşkusuz benim yaptığım küçük bir kısmı.
Sonuçta yaptığım şey, kendi tarihimi de yazmaktı. Örneğin, 12 Eylül darbe dönemine hiç bu açıdan bakmamıştım. Herkese yapılan eziyet kadınlara da yapıldı diye düşünürken ne kadar alçakça, farklı noktalardan vurulduğumuzu fark ettim. Kadınları evlerine süpürmek için yapmayacakları şey yok!
Kadınlar rakı-içki kültürü ile kendilerine kapatılan alanlara girmeyi başardılar diyebilir miyiz?
En azından sınırları fena halde tarumar ettiler diyebiliriz sanırım.
Yeni çalışmalarınız var mı?
Yeni mi bilemiyorum ama farklı dosyaların içinde birleştirilmeyi bekleyen iki çalışma var. Erken Cumhuriyet dönemi vazgeçemediğim bir dönem. Pandemi felaketlerin yanında belki de benim için bir iyiliğe vesile olur ve bu iki kitabı tamamlayabilirim.
Yazılarıyla ve röportajlarıyla kitaba katkı sunanlar:
Mutlu Tönbekici, Meri Sevilya, Aybala Yentürk, Sula Bozis, Sumru Toydemir, Efi Kanner, Canan Balkan, Pakize Türkoğlu, Aslı Davaz, Harun Kolçak, Aydın Engin, Ilgın Su, Berrin Tablacıoğlu, Feraye Işıl, Naim Dilmener, Melis Sökmen, Ebru Çapa, Sevda Ferdağ, Elif Key, Racia Adar, Neslihan Kayserilioğlu, Nisan Akman, Şafak Gürgen, Gülten Şen, Ece Aksoy, Deniz Türkali, Güzin Değişmez, Fügen Basmacı, Nilay Lale Yılmaz, Didem Yerdelen, Çağla Öztek, Banu Tuna, Demet Özlen, Filiz Çay, Saadet Kıcır, Burcu Barakacı ve Esin Gedik’in katkılarıyla…
Şengün Kılıç-Hristidis hakkındaGazi Üniversitesi, Maliye Fakültesi mezunu. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Anasanat Dalı’na devam etti. 1986 yılında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda muhabirlik, editörlük ve haber müdürlüğü yaptı. Biz ve Onlar/Türkiye’de Etnik Ayrımcılık (1992, Metis Yayınları), Beyaz Bir Düş (2004, Epsilon Yayınları), Sinemada Ulusal Tavır/Halit Refiğ Kitabı (2006, İş Kültür Yayınları), Erozyon Dede, Hayrettin Karaca Kitabı (2008, İş Kültür Yayınları), CHP’li Yıllar 1946-1992 (2010, İş Kültür Yayınları), Hayatım Mücadeleyle Geçti/Kemal Kurdaş Kitabı (2010, İş Kültür Yayınları), Çayın 90 Yılı (2014, Kesişim Yayınları), Haberde Yargı/Yargı Haberciliği Elkitabı (2019, bianet) adlı kitapları yayımlandı. |
(EMK/PT)