Türkiye Sahil Güvenlik ekiplerinin kayda aldığı, Yunanistan Sahil Güvenlik botlarının kendi karasularında yakaladığı insanları Temmuz 2004 ve Mayıs 2006'da Türkiye karasularına bırakışına ilişkin iki ayrı olayın görüntülerine medyada yansıdı.
genellikle "Yunanistan'ın taş kalpliliği"nin bir kanıtı olarak yer verilse de, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nden (UNHCR) Metin Çorabatır, aynı uygulamayı Türkiye'nin de yaptığını açıkladı.
Mültecilere yönelik hak ihlallerinin neden ve sonuçları konusunda görüşlerine başvurduğumuz UAÖden Taner Kılıç, Türkiyenin her şeyden önce bir iltica yasasına ihtiyacı olduğunu söylüyor ve ekliyor: Hükümet tutuklandıktan sonra iltica talebinde bulunanlara karşı daha az hoşgörülü. .
"İnsanların niçin geldiğinin incelenmesi gerek"
Taner Kılıç, mülteci hukukuna göre, "Kişi bir ülkenin karasularına gelmişse, o ülkenin sınırları içindedir; gümrük kapısından geçmiş anlamındadır" diyor.
Böyle bir durumda, eğer kişinin ülkeye sığınma talebi varsa, sığınma prosedürünün işletilmesi gerek. Kılıç, süreci şöyle açıklıyor:
"Kişi ülkeye girdiğinde 'sığınma amaçlı geldim' diye başvurması gerek. İllegal yakalananlar, 'yakalanmış kaçak' diye niteleniyor. Ama mülteci hukukuna göre, bu kişiler yakalanmış bile olsa, kendileri sığınma için başvurmamış bile olsa, niçin o ülkeye geldiğinin irdelenmesi gerekiyor."
Bunun için de kişinin BM'nin 1951 tarihli Cenevre Mülteciler Sözleşmesi'nin mülteci tanımındaki nedenler varsa, yani kişinin ırkı, dini, uyruğu, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle kaçtığı anlaşılıyorsa, iltica prosedürünün işletilmesi gerekiyor.
UNHCR'ın Şubat 2006 tarihli "Türkiye'de İltica" başlıklı brifing notunda şöyle deniyor:
"Hükümetin yasadışı girişleri, bulunuşları nedeniyle veya Türkiye'den ayrılmaya çalıştıkları sırada tutuklandıktan sonra kendilerini korumak için iltica talebinde bulunanlara karşı yaklaşımı, bu tür başvuruların kötü niyetle yapıldığı düşünüldüğünden, daha az hoşgörülüdür."
Eğer bu kişilerin mülteci tanımına uygun olmadığı anlaşılırsa, "yasadışı göçmen" kabul ediliyorlar ve sınır dışı ediliyorlar. Yurttaşı oldukları ülkenin Türkiye'yle sınırının olması halinde, yasadışı göçmenler o ülkeye iade edilebiliyor. Ama Somali gibi sınırı olmayan bir ülkedense, o zaman Türkiye'den Somali'ye giden bir uçakla gönderilebiliyorlar.
Ama bu konu da sorunlu. Kılıç, Avrupa'da yasadışı göçmenlerin sınırdaş olunmayan ülkelere gönderilmesi için ortak bir fon bulunduğunu, maliyetin bu fondan karşılandığına dikkat çekiyor.
Bir başka nokta da, yasadışı göçmenlerin "yakalanmasıyla" iade edilmeleri arasında ülkede geçirdikleri süre boyunca karşılaştıkları muamele. Bu süre içinde hiçbir temel hakları ihlal edilmemeli. Oysa en çok insan hakkı ihlalinin gerçekleştiği süreç bu. Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT), Türkiye'yle ilgili en son raporunda bu noktaya dikkat çekmişti.
Ama karasularında yakalanıp diğer ülkenin karasularına bırakılan kişilerle ilgili bu sürecin hiçbir adımı gerçekleştirilmiyor. Oysa, herhangi bir sahil güvenlik biriminin yakaladıklarını doğruca diğer ülkenin karasularına bırakma gibi bir yetkisi yok;
Kılıç, "bu tutumu ve uygulamaları epeydir biliyoruz" diyor ve örnek olarak Türkiye-Yunanistan sınırında, Meriç Nehri'ndeki ölümleri anımsatıyor.
Yunanistan sığınmacı, göçmenlere ve mültecilere karşı ayrımcı
Uluslararası Af Örgütü, Yunanistan'ın sığınmacı, göçmen ve mültecilere yönelik ayrımcılığını geçen yıl ekim ayında yayınladığı raporla belgelemişti. Kılıç, "Yunanistan da bu konuda sabıkası olan bir ülke" diyor.
"Yunanistan'da da sığınma prosedürleri düzgün işletilmiyor. Ülkedeki resmi rakamlara göre, kabul edilen sığınma başvurularının oranı yüzde 1. Dünyada böyle bir oran yok. Bu, ayrımcılığın bir resmi politika olduğunu gösteriyor."
İltica Yasası bir an önce çıkarılmalı
Kılıç, bu sorunların çözülmesi için yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor.
Kişilerin iltica prosedürüne sokulması: "İltica prosedürünün tüm gerekleri uygulanmalı. 1994 tarihli yönetmelik, bu yılın ocak ayında değiştirildi. Yasadışı yollardan gelen sığınmacıların iltica eğilimlerini beyan etmeleri için daha önce çok kısa sayılabilecek 10 günlük bir süre varken, şimdi yönetmelikteki değişiklikle 'makul bir süre' deniyor."
Sınır polisi: "Uygulamada yaşanan en büyük sorun iltica prosedürüne erişimde. Örneğin, Doğu'da dağlardan geçerek gelenler terörist sanılarak vurulabiliyor. Bizim sınırlarımızda sınır polisi yerine askerler var. Bunlar da çok sık değişiyorlar. Oysa insan hakların, mülteci hukuku konusunda eğitimli bir sınır polisine ihtiyaç var."
Gözlem: "Bütün bu sürecin izlenmesi gerekiyor. İçin de mutlaka sivil toplum örgütlerinin de yer aldığı gözlem heyetleri olmalı."
İltica yasası: "Türkiye'nin acilen bir iltica yasasına ihtiyacı var. Bu yasa, uluslararası mülteci hukuku standartlarına uygun olarak çıkarılmalı.
"İltica hakkı BM'nin İnsan Hakları Bildirgesi'nde temel inan hakkı olarak kabul edilir. Bunun Anayasa'da da geçmesi gerek. Türkiye'nin bu konudaki ulusal eylem planında, yasa orta vadede taahhüt ediliyor." (TK)