Freemuse, uluslararası alanda, baskı gören müzisyenlerin ifade özgürlüğünü savunuyor. Örgüt, geçe yılın sonunda, Türkiyeli müzisyen Ferhat Tunç'a açılan davanın geri çekilmesi için de uluslararası bir kampanya başlatmıştı.
Sansür kategorileri
Siyaset ve müzik arasındaki ilişkiye dikkat çeken Reitov, sansürün tek kanallı olmayabileceğini, çeşitli aktörlerin etkisiyle de yapılabildiğini söyledi. Sansürü kategorilere ayıran müzik eleştirmeni, medyanın gücüne de dikkat çekti; sansür tiplerini şöyle adlandırdı:
* Bir veya birkaç otoritenin yaptığı sansür
* Sanatçının sansürü içselleştirip kendi kendine uygulaması
* Şirketler ve medya kanalları tarafından yapılan sansür
Halihazırda varolan dogmatik ideolojilerin veya yaratılan korkuların belirli bir konudaki sansürü tanımlayan ana unsur olduğuna dikkat çeken Reitov, ABD'den bir örnek verdi.
Britanya'da verdikleri bir konserde ABD başkanı Bush'un politikalarından duydukları hoşnutsuzluğu belirten Dixie Chicks adlı popüler gruba dinleyicileri tarafından uygulanan sansürü fotoğraflarla gösterdi. Vatan haini olarak damgalanan grubun bütün CD'lerinin ve kasetlerinin dinleyicileri tarafından imha edildiğini söyleyen Reitov, ABD'de yürüyen sansürü 11 Eylül sonrası yaratılan korkunun tanımladığını da ekledi.
Reitov: Yasaklı diller ve kadın müzisyenlere baskı sansürün ta kendisi
Sömürgeci düzene tepki ve aynı zamanda onun uzantıları olarak meydana gelen aşırı milliyetçi, aşırı dinci hareketlerin de sansür üzerinde çok büyük etkisi olduğundan bahseden Reitov, zaten varolan yasakların çoğunun bu iki hareketin ekseninde geliştiklerini belirtti.
Ulusal düzeyde konuşulması yasaklanan dillerin veya sanatçı kadınlara yapılan baskıların da sansürün ta kendisi olduğunu da söyledi.
Reitov, seminerde kısa video ve fotoğraflarla dünya üstünden başka sansür örnekleri de verdi. İfade özgürlüğü kısıtlanan müzisyenlerin arasında Ferhat Tunç, Fela Kuti(Nijerya), Thomas Mapfumo (Zimbabwe), Gorki Carasco (Küba) ve Cezayir'de köktendinciler tarafından kaçırılan Lounes Mataub'dan da bahsetti.
Köktendinciler tarafından kaçırılan Mataub'un serbest bırakılması için Cezayir'de yaklaşık 2 milyon kişi gösteri yapmıştı. Fransa'da bir süre yaşadıktan sonra Cezayir'e geri dönen Mataub, Müslüman olmadığını da belirtmişti. 98 yılında köktendincilerin gerçekleştirdiği tahmin edilen bir silahlı saldırı sonucu hayatını yitirmişti.
Faşist devlet ve müzik hiyerarşisi
Faşist rejimlerde iyi ve kötü müziğin devlet eliyle belirlenmesinden de söz eden Reitov, Stalin ve Hitler dönemlerini örnek verdi.
Yahudi müzisyenlerin, soykırım öncesi Almanya'dan sürülmesinden, Çingenelerin yaptığı müziğin "Alman ırkına yakışmaması" gerekçesiyle yasaklanmasını anımsatan Reitov, Stalin döneminde de iyi müziğin, Sovyet halkına yaraşır müziğin tanımının devlet tarafından yapılmasının, cazın ve popüler Batı müziğinin dışlanmasına neden olduğunu da söyledi.
Suudi Arabistan'daysa "yasal ve iyi" olan müziğin tanımının helal ve haram kavramları üstünden yapılmasının söz konusu olduğunu belirten Reitov, ezan, ilahi ve benzeri müziklerin helal olduğunu, İslami olmayan müziklerin ise haram olarak belirlendiğini söyledi.
Seminerde ana akım politikanın dışladığı müzik türlerinin sadece müzik türü olmadığı, altında daha derin kültürel ve sosyal anlamlar ve yasaklar barındırdığının altı çizildi. Reitov, yasaklanan dillerin, ataerkil düzenin parçası olan kabullenilmiş eşitsizliklerin sansürün bel kemiğini oluşturduğunu belirtti.
İnsan hakları seminerleri, 3 Haziran Cumartesi, "Sınır Tanımayan Doktorlar" (MSF) konuk olduğu seminerle devam edecek. (NY/TK)