Ahmad Kahire doğumlu yönetmen ve senarist. Mısır toplumundaki sorunları biraz da mizahi bir dille ele alan yönetmen filmlerinde, Mısır'ın görünmeyen ve/veya sesi duyulmayan kesimlerinin sorunlarına eğiliyor.
Bu sorunların arasında alternatif bir müzik çalışması yürütmek isteyen gençler, toplumdaki sınıflar arasındaki uçurumlar ve Mısır'da kadınların yeri, karşılaştıkları engellemeler gibi konular var.
Yönetmenin iki filmi Mikrofon (Microphone) ve Dış/Gece (Exterior/Night) Mubi aracılığıyla Türkiyeli izleyiciyle buluştu.
2009 yılında gösterime giren Heliopolis filmine Kahire Sawiris Vakfı tarafından En İyi İlk Senaryo Ödülü verildi.
2013 yapımı Rags and Tatters filmi ise 2013 Toronto Uluslararası Film Festivali'nde Çağdaş Dünya Sineması bölümünde gösterilmek üzere seçildi.
Yönetmenin kazandığı ödüller arasında 30. İstanbul Uluslararası Film Festivali'nde aldığı Altın Lale de bulunuyor.
Önce Mikrofon, ardından da Dış/Gece filmini izlediğim yönetmene ulaştığımda politik sorular sormaktan imtina etmeye çalıştım.
Türkiye'deki politik atmosferin kültürel alana nasıl yansıdığı hepimizin malumu olduğu için bir duygudaşlık içine girmeden ve Ahmad Abdalla'yı politik sorularla boğmadan filmleri ve yönetmenliği üzerine konuşmak istedim.
Ancak merak ettiğim birkaç soruyu sormadan da edemedim.
Özellikle etkilendiğim Dış/Gece filminin konusu şu çünkü:
Genç bir yönetmen, bir taksi şoförü ve bir seks işçisi gece boyunca bir taksiyle Kahire sokaklarında geziyorlar.
Takside alkol ve uyuşturucu alıyorlar; ancak aralarında polise yakalanma korkusuyla hareket eden sadece yönetmen Moe. Seks işçisi Tutu ve taksi şoförü Mustafa olabildiğince rahatlar.
Üçlü arasındaki sınıfsal uçurumu da gözler önüne seren filmin temposu bir an olsun düşmüyor. Gece boyunca neredeyse tüm tabuları yıkan ve kendi içlerinde de bir devrim yaşayan bu üçlü, alışılagelmedik bir özgürleşme yaşıyorlar.
Filmleriyle ilgili yorumlarını, film müzikleri seçimini ve Mısır'da kendi kaçış çizgilerini nasıl kurduğunu öğrenmek için sözü Ahmad Abdalla'ya bırakıyorum.
"Gala gecesine kimse gelmedi"
Mikrofon filminizin yayınlanma tarihi ile Arap Ayaklanması'nın tarihleri birbirine çok yakın. Bu durum filmin kaderini nasıl etkiledi?
Evet, film 25 Ocak 2011'de piyasaya sürüldü, bu yüzden gala gecesi neredeyse hiçbir aktör ya da film ekibinden biri tarafından katılım olmadan sonuçlandı, çünkü çoğumuz zaten meydandaydık.
Daha sonra, ülkedeki tüm sinemalar ve tiyatrolar güvenlik endişesi nedeniyle kapatıldı ve bu durum filmin gidişatını kötü etkiledi.
Tüm bu nedenlerden dolayı Mikrofon, Mısır'daki sinemalarda iyi bir şans yakalayamadı. Neyse ki daha sonra birçok yerel televizyon kanalında yayınlandığında yeniden keşfedildi.
Dış/Gece filminizde bir taksici, bir yönetmen ve bir seks işçisi gece boyunca bir taksiyle dolaşıyorlar ve çeşitli maddeler kullanıp, olaylara karışıyorlar. Filmin konusuyla ilgili tereddütleriniz oldu mu?
Filmin konusu, senaryo yazarı Sherif Alfy'nin başına gelen bazı gerçek olaylara dayanıyor ama elbette kendimize pek çok olayı değiştirmek ve düzenlemek için sanatsal dokunuşlar yapma imkânı tanıdık.
Filmde karakterler arasındaki gerginliği korurken, yolculuğun aynı zamanda şehrin bir gecesini yansıtan panoramik manzarası olmasını da istedik.
Filmin konusu hakkında pek çok şüphem vardı –doğal olarak– ama asıl endişem karakter analizine ve her karakterlerin özgünlüğüne yatırım yapmaktı. Bu yolu izleyerek hikâye gelişmeye başladı.
Bir kadın hikâyesi anlatmak için neden özellikle seks işçisini seçtiniz?
Muhafazakâr bir ülkeden geldim. Birçok kadın erdemlerine ve iyi davranışlarına dayanarak "yargılanıyor" ya da ne yazık ki "değerlendiriliyor".
Hikâyede insanların Tutu'yu olduğu gibi görmesini ve onu yaşam tarzı için yargılamamasını istedim.
Bu anlayışla başa çıkmanın en iyi yolunun da bir seks işçisi aracılığıyla kurulabileceğini hissettim, böylelikle tüm erdem ve sözde görgü kuralları en başından ortadan kalkacaktı.
Ve bu durum toplumun Tutu'ya nasıl davrandığını ve onun toplum tarafından nasıl kullanıldığını, ona haksızlık etmeden anlatmama izin verebilecekti.
"Kendimi uyumsuz görmeme sebep oluyor"
Film bana –biraz da düz mantıkla– Abbas Kiarostami'nin Ten ve Jafar Panahi'nin Taxi Tehran'ını anımsattı. Siz ne düşünürsünüz?
Ne yazık ki, her iki filmi de görmedim. Ancak film genelde bir taksinin içinde, bir gecede gerçekleşen birçok filmle karşılaştırılıyor, ki bu aslında ortak bir tema.
Genel olarak filmlerinizin çekimlerinde zorlandığınız, engellemelerle karşılaştığınız oluyor mu? Örneğin Dış/Gece filminde, yönetmen Moe'nun yoksul mahallede hiç de hoş karşılanmadığını görüyoruz.
Kahire'deki insanlar kamera fobisi geliştirmeye başladı, birçok insan kameraları ve film ekibini gördüklerinde rahatsız oluyor. Bunu çok sinir bozucu buluyorum, özellikle de tek işim kameramı almak ve kullanmak olduğu için.
Bu bazen yabancı birisi gibi hissetmeme veya kendimi uyumsuz biri olarak görmeme neden oluyor. Belki de bu yüzden Moe filmde kendisi ve bilinmeyen mahalleler arasındaki hayali duvarı yıkamadı.
Müzik ile olan ilişkiniz sadece üniversitede aldığınız eğitimle sınırlı değil gördüğümüz kadarıyla. Kişisel olarak şunu söyleyebilirim, filmlerinizi izlerken sürekli Shazam kullanırken buluyorum kendimi. Bu seçimleri neye göre yapıyorsunuz?
Müzik olmadan yaşam nedir? Ya da her gün yeni bir müzik ve yeni parçalar keşfetmeden? Sinemanın büyüsü de müziği bir hikâyeye farklı bir şekilde gömerek, onu daha da ileri götürmesidir. Dış/Gece'de birçok klasik Arap şarkısı var.
Ama ben şarkıları yeni bir şekilde veya genellikle sahneyle uyumlu olmayan bir durumda kullanmayı denemek istedim. Örneğin bir dövüş sahnesinde Ümmü Gülsüm çalması gibi. Sadece sinema, müziği bu şekilde yeniden keşfetmemize izin veriyor.
Mısır'ın politik atmosferi, muhalif bir yönetmen olarak sizi nasıl etkiliyor? İşleriniz söz konusu olduğunda, otosansür ne kadar devrede?
Hayli gerçekçiyim ve kendi değerleri, gelenekleri olan Arap bir Orta Doğu ülkesinde yaşadığımın farkındayım. İnsanların hepsiyle aynı fikirde olmak zorunda değilim ama kitlelere hitap eden –ve onlar tarafından kabul gören– filmler yapmalıyım.
Son olarak, Türkiyeli yönetmenler arasında takip ettiğiniz isimler var mı?
Cannes veya Berlinale'de sık sık gördüğümüz tanınmış isimlerin yanı sıra, yeni dalga genç Türkiyeli sinemacılarla yakından ilgileniyorum.
İki yıl önce izlediğim Ali Vatansever'in Saf filmini çok beğendim ve şimdi yakın arkadaşım Nazlı Elif Durlu'nun Zuhal filmini dört gözle bekliyorum.
Ahmad Abdalla hakkındaYönetmen, senarist ve yapımcı. 2003'ten bu yana sinema sektöründe. Rags and Tatters, Mikrofon, Heliopolis, Dekor, Dış/Gece bugüne dek yayınlanan filmlerinden. Londra Film Festivali gibi bazı film festivallerine jüri üyesi olarak katıldı. İlk retrospektifini 2014 yılında Singapur Uluslararası Film Festivali'nde yaptı. Kazandığı Ödüller: 35. Montpellier Akdeniz Filmleri Festivali'nde Altın Antigone, İstanbul Uluslararası Film Festivali'nde Altın Lale, Kartaca Film Festivali'nde Tanit d'or, Tarifa Afrika Film Festivali'nde En İyi Film, Kahire Uluslararası Film Festivali'nde En İyi Arap Filmi. Arapça yazdığı kişisel blogu için ise 2008'de Deutsche Welle Best Of Blogs ödülünü kazandı. 1979 Kahire doğumlu. Müzik Eğitimi Fakültesi mezunu. |
(TY/PT)