Gelen bilgilerin ve görüntülerin baş döndürücülüğüyle bazen kendimiz de, temel insani yönleri geç fark ederek, "kitle imha silahı" yalanıyla Irak halkına çektirilenlere doğru başımızı ağır ağır çevirdik.
Beyaz Saray ve Downing Street'te kurulan akıcı ve düzgün cümlelerin endamına kapılan dünya kamuoyu, çok uluslu şirketlerle yoğun çıkar ilişkileri olan ve bunları gelecekte de geliştirmek isteyen uluslararası medya kuruluşlarının sattığı on binlerce haberle, Irak'taki saldırının "saldırıyı önleme" üzerine kurulduğunu sandı.
Gelinen noktada daha iyi anlaşıldı ki, Irak halkı üzerine atılan binlerce bomba, insanlara sıkılan milyonlarca kurşun, yine Washington ve Londra'daki merkezlerden hazırlanan bir senaryonun uygulanmasının bir sonucu...
Sembolik de olsa, uluslararası mahkemelerce dikkate alınması dileğiyle geçen hafta İstanbul'da gerçekleştirilen Irak Dünya Mahkemesi'nin (WTI) tespitlerinde uluslararası medya şirketlerinin, dünyaya dağıttıkları, hepimizin de izlemek zorunda kaldığımız haberlerle, Saddam'a "ayarlı" saldırının nasıl birden Irak halkına yöneltildiğine yer verildi.
Zira, ne Bush, ne Blair ne de onların yankıları olan medya, şu ana kadar Irak'ta bu türden silahlar bulabilmiş değil...
WTI, New York Times, CNN, Fox News ve BBC gibi medya devlerini, Irak'ta kitle imha silahı bulunduğu yolundaki suçlamaları, "peşin birer gerçek" olarak vermekle eleştirdi.
Irak Dünya Mahkemesi bir de bir gazetecinin ismini özellikle verdi:
NYT'nin muhabiri Judith Miller, CIA'deki haber kaynaklarını sorgulamadan iş yapıyordu.
Gazeteci Zafer Atay, Irak'a saldırı hazırlıklarının yapıldığı süreçte olduğu kadar saldırı sonrası da, Türk medyasının temel sorunundan "hemen her haber üstüne atlamak" olduğunu söylüyor.
Bu tespitin kendi içinde ne denli doğru olduğunu geçtiğimiz günlerde yine Miller ve yine ABD'den geçilen bir haber gösterdi.
Basında yer alan habere göre, "NYT muhabiri Judith Miller ve Time muhabiri Matthew Cooper, Irak'ta kitle imha silahı bulunmadığını söyleyen emekli büyükelçi Joseph Wilson'ın CIA ajanı eşi Valerie Plame'nin kimliğinin deşifre ettikleri ve kaynaklarının açıklamadıkları için 18 ay hapse mahkum edildi. ABD Yüksek Mahkemesi, temyiz başvurusunu da reddedince gazeteci hapse girecek"
Özetle böyle... Judith Miller kim? Başka nerede adı var? Sorgulamak yok... Böyle olunca basınımız Miller'in adının birkaç gün boyunca WTI'de geçtiğini de fark edemezdi.
Gerçi Miller, kaynağından aldığı bilgileri not tutmuş ancak haberleştirmemişti. O kadar az tutmuştu ki, mahkeme gazetesinden belgeleri bile istemedi. Cooper ise, ancak Robert Novak isimli yazar Plame'in ajan olduğunu 2003'te bir yazısında söz edince birkaç satır yazmıştı.
Araştırmayınca da basınımız, Miller adının bu "vicdan" mahkemesinde geçtiğini fark etmeden, onu sadece ve sadece "kaynağını açıklamadığı için cezaevine girmeyi göze alan kahraman bir gazeteci" olarak tanıttılar.
Modern toplumlar tükettiklerinden memnun olmadıkları zaman, memnuniyetsizliklerini onları boykot ederek gösterirler...
Irak işgalinin, çıkarları aşarak yansıtmada gerekli hafıza ve bütün diğer geliştirilebilen nitelikler, bir gazetecinin niçin iki farklı olayda bilgi kaynakları ile ilgili sorun yaşadığını sorusunu da beraberinde getirmeliydi.
Miller gibi her CIA haberinin üstüne atlayan bir gazeteci olmamalıyız.
Aldığımız haberleri tartmalıyız, kontrol etmeliyiz, zenginleştirmeliyiz.
Miller gibi yargılanmadan, ama daha da önemlisi, ismimiz masum ve öfkeli halkların vicdanlarında suçlu olarak damgalanmamak için...
Tabi, eğer bu bizim için yeterince vahim bir durumsa...(EÖ/EÜ)