Karikatür: Kiyanouş Ramezani/Reporterre
Reporterre, 2007'de gazeteci Hervé Kempf tarafından kurulan, "ekolojinin günlük yaşamı" alt başlığını taşıyan, çoğunlukla çevresel ve sosyal konularla ilgilenen bir Fransızca haber sitesi. Açık erişimli, reklam almadan ve takipçilerinin bağışlarıyla ayakta duruyor. Reporterre, kar amacı gütmeyen bir dernek olan Pile (bağımsız, özgür ve ekolojik basın derneği) tarafından yayınlanıyor. Aylık ortalama 1,6 milyon tekil ziyaretçiye sahip olduğunu bildiriyor. |
* * *
16 Eylül'den bu yana, İran'da büyük bir halk protesto hareketi ortaya çıkıyor. Her şey Mahsa Amini'nin aynı gün ölümüyle başladı : Üç gün önce ahlak polisi tarafından "uygunsuz kıyafetler giydiği" için tutuklanan bu 22 yaşındaki İranlı , Tahran'daki hastanede öldü. O zamandan beri, ülke genelinde her gün gösteriler düzenlendi. Cumhurbaşkanı İbrahim Raïssi rejimi tarafından sert bir şekilde bastırılan bu hareketin parolası: "Kadın, yaşam, özgürlük! (Jin, jiyan, azadi)»
Norveç merkezli İran İnsan Hakları (IHR) kuruluşunun raporuna göre, protestolar sırasında altı kadın ve dört çocuk da dahil olmak üzere en az yetmiş beş kişi öldürüldü. Eğer kadınlar sokakta ön saflarda yer alıyorsa, aslında rejimin yıllardır izlediği politikalardan dolayı öfkelenen tüm İran sivil toplumu isyan ediyor. Cinsiyetçi ayrımcılık, seçim sahtekarlığı, ekolojik ve ekonomik krizler, her türlü protestonun bastırılması... Fransa'da yaşayan İranlı sosyolog ve yazar Chahla Chafiq, Reporterre'e bu benzeri görülmemiş halk isyanının kaynaklarını açıklıyor.
Reporterre — İran rejimine karşı isyan hakkında ne düşünüyorsunuz?
Chahla Chafiq - Bu isyan tamamen benzeri görülmemiş bir ölçekte. Son yıllarda, İran halkı, artan yakıt fiyatlarına, rejimin seçim sahtekarlığına veya su kıtlığına karşı defalarca ayağa kalktı. Öfke büyüyordu ve giderek uygulanan politikalara karşı yönlendiriliyordu. Ancak seferberlikler ve sloganlar, sırf hicabı saçlarını tam olarak örtmediği için polis tarafından öldürülen genç bir kadın olan Mahsa Amini'nin ölümüyle tetiklenen, tüm ülkeye yayılan gösterilerde hiç bu kadar radikal olmamıştı.
Rejim protestoyu durdurmak için hiçbir şeyden vazgeçmeyecek. İletişimi engellemek için interneti kapatmaya devam ediyor. Vatandaşları önleyici tutuklamaya tabi tutuyor, hareketlere katıldığından şüphelendiği herkesi hapse atıyor. Sokağa çıkanları öldürüyor. Ama bugün korkunun taraf değiştirdiğini hissediyorum. Her gün arkadaşlarımdan evet, korktuklarını, ancak her şeye rağmen gösteriye çıkacaklarını söyleyen mesajlar alıyorum. İranlılar özgürlük için kanlarını vermeye hazırlar
Bu protestoların ana sloganı neden "Jin, Jiyan, Azadî", "Kadın, yaşam, özgürlük" anlamına gelen bir Kürtçe feminist slogan oldu ?
Kadın sorunu merkezidir. Mahsa'nın ölümü dünyaya "İslam Cumhuriyeti"nin belkemiğinin cinsiyetçilik olduğunu hatırlattı. Kadınlar üzerindeki egemenlik rejimin işleyişinin merkezinde yer alır. Hicabı halka açık yerlerde takmak zorundadırlar, boşanma durumunda çocuklarını almaya hakları yoktur, kocalarının rızası olmadan seyahat edemezler. Bu yüzden hicabı çıkarmak ve saçlarını kesmek güçlü bir kurtuluş jesti, özgürlüğe doğru atılmış bir adımdır.
Bu egemenlik aynı zamanda, daha geniş anlamda, en temel özgürlüklerinden yararlanmayan ve talep ettiklerinde ölümü göze alan bütün bir halk üzerindeki egemenliktir. LGBTQI topluluğu bastırılıyor, insan hakları savunucuları bastırılıyor, çevre aktivistleri bastırılıyor... Mevcut hareket, yıkıcı olarak gördüğü herhangi bir kelimeyi ve yaşam olasılığını bastırmaya çalışan ölümcül bir rejime karşı yaşam mücadelesidir. Halkın bıkkınlığı, bu sloganla, yürekten kopan bu çığlıkla mükemmel bir şekilde özetleniyor.
Bu öfke ekolojik sorunlarla da bağlantılı mı? Son yıllarda, su kıtlığından sonra birkaç isyan oldu...
Tamamen. İran'da ekoloji giderek artan bir endişe ve çekişme kaynağıdır. Çevresel yıkım, son yıllarda kuraklık ve su kıtlığı ile gördüğümüz gibi, nüfusu yaygın yoksulluğa sürüklüyor, bu büyük ölçüde bu kaynağın korkunç kötü yönetimine atfedilebilir. Yeraltı suları, ırmaklar ve göller kuruyor ve aynı zamanda doğal kaynaklar boşa harcanıyor veya acımasızca sömürülüyor. Örneğin, rejimin mensupları, orman arazilerini katlederek inşa edilmiş evlerde oturuyorlar. Ekoloji, rejimin kaygı duyacağı en son şeydir. Ancak bu adaletsizlikler artık sağlıklı bir çevrede yaşamak isteyen nüfusa hitap etmiyor.
Ne yazık ki, yönetim, kendisiyle aynı fikirde olmayan tüm diğer seslere de aynı şekilde karşılık veriyor: Çevre aktivistleri şiddetle bastırılıyor ve hatta ölüm riskiyle karşı karşıyalar. Özellikle ekoloji vakfı Farsî Yaban Hayatı Mirası'na (PWHF) başkanlık eden sosyoloji profesörü Kavous Seyed-Emami'yi düşünüyorum. İktidar tarafından çok kritik bir suç kabul edilen "casusluk"la suçlandı. Bu rakipleri hapse atmak için çok sık kullanılan bir neden. 8 Şubat 2018'de kuşkulu koşullarda öldü. İran adaleti, ailesinin itirazı üzerine Tahran'daki Evin hapishanesinde gözaltında tutulduğu sırada intihar ettiğini açıkladı.
Bir devrime tanık mı oluyoruz? Bu hareket rejimi devirebilir mi?
Emin olduğum şey, bu hareketin öncesi olduğu ve sonrası olacağıdır. Bu hareket zaten bir zaferdir: Tüm ülke, öyle tanınan bir lideri olmadan, rejime meydan okumayı başardı. 1979'da İran devrimi sırasında aktivistler, Ayetullah Humeyni'yi önce hareketin ve ardından ülkenin başına getirme hatasını yapmışlardı. Aksine şimdiki hareketin çok eli, çok ayağı var ve başı yok. Bu nedenle hem muhteşem hem de kırılgan. Giderek daha çok insan, sporcular, sanatçılar, hayatın her kesiminden, her yaştan insanlar dahil suskunluktan kurtuluyor.
Bununla birlikte, ben de çok endişeliyim. Geri kalanını tahmin etmek çok zor, çünkü baskı devam ediyor, iktidar cinayet işlemekten kaçınmıyor. Bugünlerde İran'ın ritmiyle, halkımın heyecanıyla, sevinciyle, korkusuyla, gözyaşıyla yaşıyorum. Sesimi yükseltmeye çalışıyorum, çünkü yapabileceğim tek şey bu. Özellikle Batılı ülkeleri sessizliklerinden çıkmaya çağırmak istiyorum. Suçların ölçeği öyle büyük ki, rejim üzerinde daha fazla uluslararası baskıya ihtiyaç var.
Bugün İranlı erkekler ve kadınlar kendilerini bir bakıma terk edilmiş hissediyorlar. 1988'de aralarında yüzlerce kadının ve siyasal tutsakların da olduğu binlerce genç İranlıyı katleden ölüm komisyonunun dört üyesinden biri olduğu için kendisine "Tahran kasabı" lakabı takılmış olan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reïsi'nin, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle geldiği New York'ta onun tarafından ezilen halkı destekleyen güçlü bir konuşma olmaksızın karşılanması normal değil. Artık İran halkının susturulmasına izin vermeyi reddetmenin, "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" sloganlarına sarılmanın zamanı.
(AEK)