Filistin İçin Teknoloji serimizin bu bölümünde, Filistinlilerin dijital dünyada yaşadıkları hak ihlallerine karşı mücadele eden 7amleh* - Arap Sosyal Medyayı Geliştirme Merkezi’nin savunuculuk yöneticisi Jalal Abukhater ile konuştuk.
Kudüs’te yaşayan Jalal Abukhater, işgal ve kırım koşullarında Filistinlilerin dijital haklarının hiçe sayılması, büyük teknoloji şirketlerinin bu ihlallerdeki sorumlulukları ve yeni bir dijital medya alanının oluşturulması üzerine değerlendirmelerde bulundu.
“En büyük suçlulardan biri Meta”
Uluslararası medyanın Filistinlilere dikkatini yeterince vermemesi gibi, son yıllarda iyice güçlenen Facebook, Instagram, X (Twitter) gibi büyük sosyal medya platformlarında da Filistinlilerin görünmez kılındığını ve Filistin yanlısı içeriklerin sansürlendiğini kolaylıkla görebiliyoruz. Örneğin “Nehirden denize (Özgür Filistin)” sloganı bile kolaylıkla engellenebiliyor. Sizin özellikle son bir yılda gözlemleriniz neler oldu?
Sosyal medya ve çeşitli diğer platformlarda Filistinlilerin dijital haklarının nasıl ihlal edildiğini dikkatle incelemek, 7amleh olarak odaklandığımız meselelerin başında geliyor. Meta’nın sahibi olduğu Facebook ve Instagram gibi platformlarda Filistinli ve Orta Doğulu seslerin sansürlendiğini ve geride bırakıldığını gözlemliyorduk, ancak özellikle 7 Ekim’den beri bu sorunun çok büyük ölçekte arttığını söyleyebiliriz. Son bir yılda Filistin Dijital Hak İhlalleri Gözlemevimiz aracılığıyla özellikle Facebook ve Instagram gibi Meta platformlarında binlerce sansür vakasını belgeledik.
Pek çok ihlali belgelemenin yanı sıra, aynı platformların nefret söylemlerini, şiddete ve soykırıma teşvik gibi eylemleri durdurmak için yeterince çaba sarf etmediğini de belgeledik. İbranice konuşan kullanıcılardan, İbranice dilinin Arapça kadar yoğun bir şekilde denetlenmediğini görüyoruz. Bu nedenle, Filistinlilerin seslerini sansürleme konusunda en büyük suçlulardan birinin Facebook ve Instagram olduğunu söyleyebiliriz.
Çevrimiçi platformlar, Gazze’de devam eden saldırganlığa ve işgal altındaki topraklardaki İsrail politikalarına karşı protestolarda sıkça kullanılan “Nehirden denize” sloganının sansürlenmesini de değerlendiriyor. Elon Musk, Kasım 2023’te X’te “sömürgecilikten kurtulma” ve “nehirden denize” ifadelerinin soykırımı ima ettiğini ve bu ifadelerin kullanılmasının X’te hesabın “askıya alınmasıyla” sonuçlanacağını söyledi. Benzer şekilde, Meta’nın Gözetim Kurulu, “nehirden denize” ifadesinin anlamı hakkında bir tartışmanın ortasında, sloganın 7 Ekim 2023’ten sonra artan kullanımı nedeniyle bir inceleme duyurdu. Eylül ayının başında Gözetim Kurulu, “Nehirden denize” ifadesinin platformun nefret söylemi, şiddet ve tahrik politikalarını ihlal etmediği sonucuna vardı ve kullanıcıların, kaldırılma riski olmadan bu ifadeyi paylaşmalarına izin verdi.
Dolayısıyla Instagram ve Facebook gibi Meta platformlarının yüzlerce gazeteci, medya kuruluşu ve insan hakları savunucusunun, Filistin’de ve özellikle de Gazze’de tanık oldukları hikâyeleri paylaşmasını cezalandırıyor oluşu bizim için önemli bir konu. Bu cezalandırmayla Gazze’de neler olup bittiğiyle ilgili ifade özgürlüğü hakkı, iletişim kurma hakkı ve bilgiye erişim hakkı ihlal edilmiş oluyor.
“Filistinlilerin her yerde olduğunu biliyoruz”
Sosyal medyada bu görünmez kılma sürerken, Filistinliler hem Filistin içinde hem de Filistin’den dünyanın geri kalanına doğru kurulan iletişimde kendilerini ifade etmenin yeni yollarını nasıl buluyorlar? Misal Signal, Mastodon gibi özgür araçlar ve platformlar mı kullanılıyor yoksa bahsi geçen platformlar için yeni stratejiler mi geliştiriliyor?
Filistinliler, her koşulda hikâyelerini anlatmayı ve seslerini duyurmayı başarıyorlar. Bahsettiğimiz Meta platformları, hâlâ Filistinlilerin kullandığı en yaygın ve popüler platformlar olma özelliğini taşıyor. Örneğin, Gazze’den elimize ulaşan pek çok görüntü, Instagram hikâyeleri veya Instagram Reels videolarının gazetecilerden ya da yurttaş gazetecilerden geldiğini görebilirsiniz. Gazze’de hiçbir uluslararası gazetecinin bulunmadığı bir zamanda, Instagram’da paylaşılan materyallere güveniyoruz çünkü Instagram, tıpkı Facebook gibi en yaygın kullanılan platform.
Ancak pek çok medya kuruluşu ve gazeteci, Meta’nın platformlarının güvenli olmadığının farkına vardı. İnsanlar, yasaklanan belirli isimleri veya belirli bir terminolojiyi kullanarak bir olay hakkında haber yaptıkları takdirde bu haberin kaldırılabileceğini biliyorlar. Dolayısıyla büyük medya kuruluşları ve önemli gazeteciler, yayınlarının kesilmesini istemedikleri için başka platformlara yönelmiş durumdalar.
Signal, insanlarla özgür bir şekilde mesajlaşmak için kullanılan bir platform, ancak Telegram’ın daha çok tercih edildiğini söyleyebilirim. Çünkü Telegram’da, özellikle kanallar tarafında içerik denetlemeye dair neredeyse bir politika yok. İnsanlar kendilerini güvende hissederek mesajlarını ve videolarını paylaşabilecekleri en açık alanı bulmaya çalışıyorlar. Ne kadar sürdürülebilir bir yöntem bilmiyorum ama şimdilik Facebook’ta kısıtlanan ya da kanalları kaldırılan pek çok yayın organı Telegram’a geçti.
X ise Filistinlilerin seslerini diğerlerinden daha az kısıtlayan platformlardan biri. Daha çok gazetecinin X’te olduğunu görenler bu mecrada Gazze ilgili haber yapıyor ve mesajlarının bir kısıtlama olmadan dışarı çıkmasını sağlıyor. Mastodon’a dair çok fazla deneyimimiz yok. Gazze’de bu platformu kullanan çok insan olduğunu sanmıyorum. Ancak Filistinlilerin her yerde olduğunu biliyoruz. Mastodon’a, Blue Sky’a, LinkedIn’e veya başka hangi platforma giderseniz gidin Filistinlileri bulabilirsiniz.
‘Gerçeğin bedeli’: İsrail'in Gazze'de öldürdüğü Filistinli gazeteciler
“Kesintiler uluslararası hukuka aykırı”
İsrail sadece kendi geliştirdiği teknolojileri değil, internet ve telekomünikasyon kesintilerini de bir savaş aracı olarak kullanıyor. Bu kesintiler, Filistinlilerin uluslararası toplumla iletişim kurmasını nasıl engelliyor? Kesintiler karşısında alternatif iletişim araçları bulunabilir mi?
Elbette kesintiler uluslararası hukuka aykırı bir şekilde kullanılıyor. Bu çok açık. Ve de kesintiler gerçekten de Filistinlilerin insan haklarının büyük ölçekte ihlal edilmesine neden oluyor. Bence kesintilerin en talihsiz yanları arasında insanların yakınlarıyla iletişim kuramaması, onların iyi olduklarından emin olamaması, ihtiyaçları için koordinasyon sağlayamaması ve en çok ihtiyaç duyulduğunda acil servisleri arayamaması yer alıyor. Kesintileri, Gazze’de İsrail ordusunun yoğun bombardıman ya da saldırılarının olduğu zamanlarla ilişkilendiriyoruz. Yani İsrail bu kesintileri uluslararası hukuku, uluslararası insan haklarını ve Filistinlilerin haklarını ihlal edecek şekilde kullanıyor.
İnsanların eSIM’leri ya da mobil cihazları kullanarak İsrail ya da Mısır’dan ulaşan ağlara bağlandıkları ve böylece Gazze’de neler olduğunu insanlara anlatmak için sinyal buldukları zamanlar oldu. Filistinlilerin bağlantıda kalması önemli, çünkü İsrail Gazze’ye yönelik tüm bu terör ve bombardımanı sürdürürken gazetecilerin içeriye girip gerçekleri yerinde görmesini engelliyor. Gazeteciler sadece sıkı koşullar altında, İsrail ordusunun denetiminde Gazze’ye girebiliyorlar.
Bu nedenle, Gazze’de neler olup bittiğine dair tam resmi görmek çok zor. Herhangi bir kesinti yaşanmaması ve bilgiye erişim hakkı için mücadele etmemiz gerekiyor. Ayrıca, dünyanın dört bir yanındaki özel şirketlerin Wi-Fi noktaları veya uydu telefonları olarak kullanılabilecek yeni teknolojiler geliştirmesi ya da bağışlaması, Gazze’deki Filistin halkının kasten kesintiye uğratılmasını engellemek için her şeyi yapmamız çok önemli.
Filistinliler dijital alanlarda karşılaştıkları bu baskılara karşı dijital güvenlik ve savunma stratejileri geliştirebiliyor mu? 7amleh olarak bu konuda neler yapıyorsunuz?
7amleh’in çalışmalarında odaklandığı en önemli konulardan biri, dijital güvenlik konusunda kapasite geliştirme faaliyetleri yürütmek.
7amleh’in, 15 ile 30 yaş arası genç yetişkinlere, farklı okullardan ve toplumun çeşitli kesimlerinden gelen, dijital güvenlik eğitimi ihtiyacı duyan insanlara yönelik atölye çalışmaları düzenleyen bir departmanı var. Bu atölyelerde, insanlara çevrimiçi kalmanın, çevrimiçi platformları kullanmanın, haber ve rapor paylaşmanın yanı sıra, güvende kalmanın ve kimliklerini çevrimiçi ortamda nasıl koruyacaklarını, tehlikelerden nasıl kaçınacaklarını ve tam gözetimden nasıl kurtulabileceklerini öğretiyoruz. Çünkü gözetim, Filistinlilere baskı uygulayan ve her zaman izlendiklerini hissettiren bir araç olarak kullanılıyor. Bu nedenle, 7amleh insanların çevrimiçi olduklarında teknolojiyi ve çeşitli stratejileri güvenle kullanabilmeleri için dijital güvenlik eğitimleri düzenliyor.
Elbette, insanları izlemenin yeni yolları varsa, hacklemenin, bilgilere erişmenin de yeni yolları ortaya çıkıyor. Keza kendinizi savunmanın yolları da öyle.
Dünyada dijital güvenlik üzerine çalışan ve insanlara yardımcı olabilecek araçlar geliştiren pek çok kişi ve kurum bulunuyor. Biz de insanlar güvenli bir şekilde iletişim kurabilsinler diye bir yandan da bu araçları paylaşıyoruz. Bunun için 7amleh, çoğunlukla Arapça olan, bol miktarda ve ayrıntılı dijital güvenlik kılavuzları geliştiriyor.
“İsrail teknolojileri büyük sivil kayıplara yol açıyor”
Yayımladığınız “Filistinlilerin Dijital Hakları, Soykırım ve Büyük Teknoloji Şirketlerinin Sorumluluğu” başlıklı son raporda da belirttiğiniz üzere, İsrail’in Gazze’de ve Filistin genelinde yapay zekâ ve otonom sistemler kullanarak gerçekleştirdiği saldırılar hakkında neler biliyoruz?
Evet, yayımladığımız ve yaygınlaştırılmasını istediğimiz bu raporda yapay zekânın devam eden soykırım ve şiddette nasıl bir rol oynadığından bahsediyoruz. Bunun başlıca nedeni, İsrail’in büyük miktarda veriyi işlemek için araçlar geliştirmiş olması. Filistinlilere dair tüm veriler bu araçları geliştirmek için kullanılıyor. İsrail istihbaratı için İsrailli şirketler tarafından yerel olarak geliştirilmiş teknolojiler büyük sivil kayıplara yol açıyor ve bu teknolojiler Gazze’de meydana gelen çok sayıda cinayetle doğrudan ilişkililer.
Lavender, Where’s Daddy ve Gospel gibi programlar, medyada ve haber kaynaklarında tartışılan ve İsrail istihbarat görevlileri tarafından desteklenen yapay zekâ programları arasında yer alıyor. Bu programlar günlük olarak çok sayıda hedef üretmek için kullanılıyor. “Hedef” derken, Gazze’de yok etmek için bir ev, bir kişi ya da bir aile seçtiklerini kastediyorlar. Bir bilgisayar programı tarafından oluşturulan bir hedefin insan müdahalesine ihtiyaç duymadığını düşünün. Bu da tabii ki masum sivilleri hedef alma olasılığını artırıyor ki neredeyse her zaman böyle oluyor. Yapay zekâ kullanılmadan önce, İsrailli istihbarat görevlilerinin kendisi bile ayda 100 hedef bulmakta zorlandıklarını itiraf ediyorlardı. Şimdi ise bunu yapabilecek yapay zekâ programları var. Her gün yüzlerce “hedef”, sadece bir düğmeye basılarak bir yapay zekâ programı tarafından vurulabiliyor. Burası, yapay zekâ programlarının kimin yaşayacağına ya da öleceğine karar verdiği ürkütücü ve fütüristik bir yer.
İsrail’in kullandığı gözetim sistemleri hakkında neler biliyoruz? Gazze’de veya Batı Şeria’da gözetim derken neyi kastettiğimizi somut örneklerle anlatabilir misiniz? Gazze ve Gazze’nin dışındaki Filistin topraklarında İsrail farklı araçlar/yöntemler kullanıyor mu?
Bu çok önemli bir konu, çünkü yapay zekâ programlarını kullanabilmelerinin nedeni çok büyük miktarda gözetim verisine sahip olmaları. İnsanların telefon görüşmelerini sürekli izliyorlar. İnsanların hareketlerini gökyüzünden izleyerek belgeleyen dronları var. İnsanların öldürülme tehdidi altında kaçmaya zorlandıkları Gazze’de silahlı askerler ve tankların olduğu kontrol noktalarına yerleştirilmiş yüz tanıma kameraları var. İnsanlar bu noktalarda küçük bir koridordan kaçıyor ve geçen her bir kişinin biyometrik verilerini alabilen yüz tanıma sistemleri var.
Batı Şeria’daki gözetim sistemleri amaçları biraz daha farklı. Filistin halkının tamamı üzerinde kontrol ve boyun eğdirme sağlamak ve apartheid’ı çok daha steril bir baskı sistemi haline getirmek için kullanılıyor. Temel olarak, Batı Şeria kasabaları ve Filistin köylerinin hepsi ya duvarlarla ya da çitlerle çevrili ve insanların çok az özgürlükleri var. Her zaman insanların hareketlerini izleyen kameralar, yüz tanıma sistemleri, araç plaka takip kameraları var. Böylelikle insanların bir yerden başka bir yere gitmelerini kolaylıkla izleyebiliyorlar. El-Halil ve Kudüs gibi şehirlerde yaşayan Filistinlilerin tüm hareketleri ve davranış örüntüleri yüz tanıma özelliğine sahip kameralar tarafından izlenip kayıt altına alınıyor.
Elbette tüm bunlar bir mahremiyet hakkı ihlali ve bu ihlaller Yahudi İsraillilerin yaşamadığı, sadece İsrail işgali altındaki Filistinlilerin yaşadığı bir durum. Üstelik bu sadece mahremiyet hakkının ihlaliyle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda insanların katılım hakkı, ifade özgürlüğü ve hareket özgürlüğü de ihlal ediliyor. Çünkü Filistinliler, sürekli olarak izlendikleri ve yaptıkları her şeyin şüpheli görüldüğü, bu nedenle tutuklanabilecekleri bir ortamda yaşıyorlar.
TEKNOLOJİ ŞİRKETLERİ İSRAİL’İN YANINDA
“Gazze’deki mevcut askeri operasyon, ilk dijital savaş”
“Bulut hizmetleri, yapay zekâ ve gözetim sistemlerinin ayrılmaz parçası”
Peki “Nimbus Projesi” gibi adını sıkça duyduğumuz bulut bilişim projelerinin, İsrail ordusunun Filistin’de yürüttüğü yıkım ve yerleşimci sömürgecilik faaliyetleriyle ilişkisi nedir? Google ve Amazon gibi şirketlerin bu projelerdeki rolü nedir?
İsrail hükümeti ile bahsettiğimiz bulut hizmetini sağlayan bu şirketler arasında çeşitli ilişkiler olduğunu biliyoruz. İsrail yıllardır Filistinlilerin gözetimi yoluyla elde ettiği çok büyük boyutlu verileri işleyebilmek için bu şirketlerle çalışıyor. Böylelikle yeni “hedefler” oluşturabiliyor. Şirketler tepki çekmemek için İsrail hükümeti ile doğrudan bir ilişkileri olduğunu doğrudan kabul etmiyorlar çoğu zaman. Ancak her şeye rağmen gerçekler ortaya çıkıyor. İsrail hükümeti ile Amazon ve Google’ın ortaklığında geliştirilen Nimbus Projesi’nin 1,2 milyar dolara mal olduğu biliyoruz.
Aynı durum, Azure bulut hizmetini İsrail Savunma Kuvvetleri için sağlayan Microsoft için de geçerli; bu kurumlar daha fazla kişiyi hedefleyebilmek için veri işlemeyi daha kolay ve hızlı hale getirmek amacıyla bu teknolojileri kullanıyor.
Google ve Amazon gibi teknoloji şirketlerinin bulut bilişim desteği olmadan İsrail, kapsamlı veri odaklı askeri teknolojilerini işletmekte zorlanacaktır. Bulut hizmetleri, yapay zekâ ve gözetim sistemlerinin ayrılmaz parçası olan karmaşık algoritmaları ve büyük veri akışlarını işlemek için gereken ölçeklenebilirliği ve hesaplama gücünü sunuyor. Bu işbirliği, büyük teknoloji şirketlerinin önemli insan hakları ihlalleriyle sonuçlanan askeri operasyonları etkinleştirme ve desteklemedeki potansiyel suç ortaklığını gözler önüne seriyor.
Zelda Montes: Teknoloji işçileri, kendi emekleri üzerinde söz sahibi olmalı
Devlet destekli birçok teknoloji şirketinin bulunduğu İsrail’de, bu alanda Filistin mücadelesine destek veren aykırı sesler ya da oluşumlar çıkmıyor mu? Eğer varsa, onlarla ortak çalışmalarınız var mı?
Sorduğunuz nitelikte pek kuruluş yok. Bizim gibi insanların İsrail’de çalışması pek mümkün değil. Gazze ve Batı Şeria’da Filistinlilere yönelik büyük insan hakları ihlallerini belgeleyen B’Tselem bazı İsrailli kuruluşlar olduğunu biliyorum. Daha ziyade hukuki yardım çalışması yapan kuruluşlar söz konusu. Bunlardan Gisha ve YeshDin aklıma gelenlerden bazıları. Ancak teknoloji sektörü için bu pek söz konusu değil.
İsrail’deki şirketlerin pek çoğu “Birim 8200” isimli istihbarat birimiyle ilişki içerisindeler. Bazı özel şirketler de doğrudan İsrail ordusu için üretim yapıyorlar. Teknoloji alanı İsrail için çok önemli bir pazar ve buraya çok yatırım yapıyorlar. Bu nedenle pek aykırı sesin olabileceğini düşünmüyorum.
İsrail’in, Lübnan’da Hizbullah tarafından kullanılan çağrı cihazlarını ve telsizleri uzaktan patlatmasını nasıl yorumluyorsunuz? Sizce bu saldırının uzun vadeli etkileri olacak mı?
Son saldırının kesinlikle uzun vadeli etkileri olacak. En baştan, bunun uluslararası hukukun büyük bir ihlali olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bu, “terörist saldırı” olarak nitelendirilebilecek, insanlara zarar vermek ve pek çoğunu da korkutmak üzere tasarlanmış bir saldırı. Ve eğer şimdi bunun için hesap sorulmazsa, bu tür saldırıların farklı ülkelerde, farklı yerlerde ve farklı durumlarda tekrar tekrar gerçekleştiğini göreceğiz.
Bu konuda yayımladığımız açıklamada da belirttiğimiz gibi, sivillere yönelik bu ve benzeri tüm saldırılara bir an önce son verilmesi gerekiyor.
Lübnan'da 'çağrı cihazı' patlamaları: Siber saldırı mı, tedarik zinciri ihlali mi?
“Filistinlilere platformlar sunmalıyız”
7amleh olarak Filistin mücadelesine destek veren farklı kuruluşlarla işbirliği yapıyor musunuz? Yürüttüğünüz ortak çalışmalar var mı?
Evet, bizimle benzer alanlarda, yani dijital haklar alanında çalışan birçok kuruluşla birlikte çalışıyoruz. Avrupa, ABD, Asya, Afrika ve Türkiye’de dijital haklar üzerine çalışan kurumlarla işbirlikleri yapıyoruz. MENA Dijital Haklar İttifakı, EDRi Ağı, DSA-İnsan Hakları İttifakı gibi koalisyonların bir parçasıyız. Ayrıca Access Now, EFF, SMEX, ELSC, Privacy International, Uluslararası Af Örgütü, HRW gibi dünya çapındaki birçok kuruluşla yakın bir şekilde çalışıyoruz.
İşbirliği yaptığımız kurumlara Filistinlilerin günlük deneyimlerini aktarıyor, onlarla savunuculuk çalışmaları yürütüyoruz. Bazen ortak çalışmalar yapıyoruz, bazen de başka kuruluşlara bizim için çalışmalar yaptırıyoruz. Ancak günün sonunda hepimiz dijital haklar üzerine çalışmalara odaklanıyoruz çünkü Filistin’de dijital hak ihlalleri, diğer hak ihlalleri kadar öne çıkıyor. Bu yüzden bu alanda oldukça fazla çalışma yapıyoruz.
İsrail’in tüm bu saldırıları karşısında Filistinlilerin kendilerini daha iyi ifade edebileceği ve özgür Filistin şiarını yükseltebileceği bir medya ortamı sizce nasıl yaratılabilir?
En büyük sorun, Filistinli seslerin neredeyse her zaman tartışmanın dışına itilmesi. Filistinlilerin sesini yükseltmek çok önemli çünkü bazen Filistin’deki durum, farklı ülkelerden, farklı deneyimlerden, farklı geçmişlerden gelen yorumcular tarafından iyi yansıtılmıyor.
Filistinlilerin kendi adlarına konuşması her daim en iyi seçenek. Bu nedenle, Filistinlilerin seslerinin kısıtlanmaması, sınırlandırılmaması ya da sistematik olarak sansürlenmemesi için mücadele etmeliyiz. Filistinlilere platformlar sunmalı, hikâyelerini anlatmaları ve paylaşmaları için onlara alan açmalı ve sonra da onları dinlemeliyiz.
Elbette Filistinlileri dinlerseniz, onların mesajını doğru bir şekilde aktarabilirsiniz. İnsanların, özellikle Gazze’de her gün hakları için mücadele eden Filistinlilerin sesini duyması çok önemli. Odaklanmamız gereken tam da bu. Sesimizin korunması gerekiyor. Sesimizi korumak ve hak ettiklerimizi elde edebilmek için var gücümüzle çalışacağız.
*7amleh, Arapça ‘kampanya’ anlamına geliyor ve ‘hamleh’ olarak telaffuz ediliyor.
(DS/VC)