www.gercekizmir.com'dan gazeteci Gönül Soyoğul, ‘barış bildirisine' imza attığı gerekçesiyle üç yıl önce Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Psikoloji Ana Bilim Dalı'ndaki görevinden ihraç edilen, kısa bir süre önce yargılandığı mahkemede ‘beraat’ eden Prof. Dr. Melek Göregenli ile İzmir’i, İzmirli olmayı konuştu.
“Benim İzmir'le kurduğum ilişki neredeyse 60 yıllık bir ilişki, beni hiç yanıltmamış en eski arkadaşım o” diyen Prof. Dr. Göregenli’nin Soyoğul’un sorularına yanıtları özetle şöyle:
İzmir derin dostluktur
“İzmir ve aşk...” Son yerel seçim kampanyasında en çok duyduğumuz ikiliydi. Siz aşkı İstanbul için kullandınız, İzmir için ‘derin dostluktur, sizi hiç yanıltmayan bir kucaktır’ dediniz. Niye aşk değil de dostluk?
Seçim kampanyaları esasen illüzyonlar yaratır; güzeldi, çekiciydi bir kampanya sloganı olarak. Aşk değil İzmir benim için, bence İzmirlilerin çoğu için de değildir, daha çok derin dostluktur, çok emek, kalıcı olan sorumluluklar gerektiren ve gerektiğinde rahatsız edici de olsa hakikati gözünün içine bakarak sana söyleyen bir dost gibi. İzmir’in hakikatini duyabilmemiz lazım, duymak için de dinleyebilmemiz.
"Göç, göçmenler şehri"
İzmir üzerine alan çalışmalarınız olduğunu biliyorum, iç göç üzerine bulgularınız ne mesela?
İzmir, birinci sırada Ege Bölgesi'nden, sonra Doğu ve Güneydoğu'dan, son yıllarda İstanbul, Ankara ve Eskişehir başta olmak üzere orta-orta-üst sınıf göçü alan bir şehir. Ayrıca "Suriyeliler" başlığı altında genellikle toplanan, Ortadoğu ve Asya, Afrika ülkelerinden göçler var.
Çiğli'de Kürtlerin, Kemalpaşa'da Erzurumluların vb. her bölgenin sosyo-politik kimliğini göçler belirlemiştir. Dolayısıyla farklı farklı İzmirlilikler'den söz ediyoruz. Basmane ve civarı, yeni göçlerle kimlikleniyor, belki onlar da bir süre sonra başka İzmirliler olacaklar.
İzmir, zaten bir göç ve göçmenler şehridir. Levantenler, Yahudiler, çok az da kalsalar Rumlar ve Ermeniler, Yunanistan ve Balkan göçleri, daha erken tarihlerde Kürtler, yüzyıllardır bu şehri İzmir şehri yapan.
İzmir, Türkiye'nin 6 büyük, göç alan şehrinde yaptığım araştırmanın bulgularından hareketle, göçmenlerin en çok uyum sağladığı ve yaşamaktan mutlu oldukları, geri dönmek istemedikleri şehir.
Şehre bağlılıkları ve şehir kimliğini benimseme oranları da, şehrin yerlilerinden düşük olsa da, diğer şehirlerin göçmenlerine göre çok yüksek. Sınıfsal faktörler kuşkusuz etkili, sosyo-ekonomik koşullar iyileştikçe ve şehirde yaşama süresi arttıkça doyum ve uyum yükseliyor.
"Diyarbakır ve İzmir birbirine benziyor"
Diyarbakır’da da alan çalışması yapıyorsunuz, bu iki il tesadüf mü, yoksa arada sizinle ilgili ya da iki kentle ilgili bir bağ mı var?
Kişisel olarak çok sevdiğim, İzmir'den sonra en sevdiğim şehir ama araştırma sonuçlarına göre İzmir ve Diyarbakır birbirine çok benzeyen şehirler olarak görünüyor. İkisi de şehir kimliklerinin öne çıktığı ve içinde yaşayanların -yerli ya da göçmen- şehre bağlılığının yüksek olduğu şehirler.
Ayrıca göçmenlerin entegrasyonu bakımından da diğer şehirlere göre benzer.
Araştırmadan bağımsız olarak bir benzerlik daha söyleyeyim: İktidarların, yerel yönetimler düzeyinde ne yapsalar başarılı olamadıkları iki şehir; özellikle yerel yönetimler diyorum, çünkü şehrin kimliği, yerel yönetimlerin politik kuruluşuyla merkezi olandan daha ilişkili. Bu durum, bu iki şehre politik olarak da “kale” olma özelliği yüklüyor.
Seküler göç yorumu
Son yıllarda bir de İstanbul ve Ankara’dan bir tür seküler göçten söz ediliyor. Bu konuda neler gözlemliyorsunuz?
Bu, oldukça yeni bir olgu, az sayıda araştırma var. Bu göçün bir boyutu, İzmir’in merkezinde yükselen yüksek yapılaşmayla görünür olan, genel olarak “soylulaştırma” diyebileceğimiz kentsel-mekansal politikalar sonucunda bir tür yeni iş merkezlerine akan ticari göç..
Bu yeni durum şehri nasıl değiştirecek, trafik yoğunluğu, şehrin siluetinin değişmesi vb. şimdiden gözlediğimiz olgular dışında nasıl etkileri olacak zamanla göreceğiz, araştıracağız.
İkinci boyut, kıyı bölgelerine ve kırsal bölgelere dönük göçler. Bu göçler, hem zaten İzmir’de yaşayanların kırsal bölgelere göçü, hem de İstanbul başta olmak üzere dışgöçler.
İzmir’in içinden kırsal bölgelere ve kıyılara göç edenler, yerel dokuya uyum gösterip onun bir parçası olmaya çalışıyorlar ama diğerleri daha çok kıyıları ve köyleri bir tür “soylulaştırma” eğilimi içindeler; taş ev çılgınlığı, eğlence anlayışı, iddialı ve yerel olmayan mimari yaklaşımlar vb. ilk gözlemler..
Emlak ve arsa fiyatlarındaki gerçekçi olmayan artışlar, özellikle kıyı bölgelerindeki yerel dokuyu ve tarım-hayvancılık alanlarını tehdit ediyor.
"Hiç kimse tek bir kimliğe sahip değildir"
Sizinle iki yıl önce bianet için yaptığım röportajda, “İzmir’de bir araştırma yapmıştım… ‘En güvenmediğiniz gruplar kimlerdir?’ diye… ‘Kürtler’ cevabı hiç öyle orta ya da orta üst sınıf arasından değil de en yoksul kesimlerden çıktı. Mesela Kürtlere daha çok yakın, en yakın mahallelerde oturanlar Kürtlere güvenmediklerini söylediler” demiştiniz. Konuyu dağıtmamak için soramamıştım, şimdi sırası. O araştırmanın sonuçlarını nasıl yorumluyorsunuz? Bana şaşırtıcı, beklenmedik gelmişti…
Evet.. En güvenilmeyen kişiler, gruplar olarak ilk sırada “yabancılar-tanımadığım insanlar” kategorisi çıkmıştı. Bu araştırmanın bulguları şu açıdan önemli. Çok sık yayınlanan ve “Kimlerle komşuluk etmek istemezsiniz” yok “Kızınızın kimlerle evlenmesini istemezsiniz” gibi soruları olan araştırma sonuçları yayınlanıyor.
Ne yazık ki, bu sorular Dünya Değerler Araştırması gibi uluslararası anketlerde de yer alıyor. Bu anketlerde gruplar sıralanıyor ve katılımcılardan puanlamaları isteniyor ve sonuçlar, bir toplumda kimlerin “istenmeyen” “ önyargılı yaklaşılan” “hoşlanılmayan” gruplar olduğu ilan ediliyor.
Her şeyden önce bu gruplar neye göre belirleniyor, daha belirlenirken zaten bir öngörü yapılmış olmuyor mu? Ayrıca şöyle bir araştırma hatası söz konusu. Hiç kimse tek bir kimliğe sahip değildir, hiç kimse sadece Kürt, sadece eşcinsel, Hıristiyan, Yahudi değildir. “Kürtlerle komşu olmak istemiyorum.” “Gayrımüslimlerle komşu olmak istemiyorum.” Ayrıca, gerçek hayatta çok düşük olan olasılıkları sanki verili durummuş gibi sunmak da bir hata. Kaç kişinin bir Yahudi aileyle komşu olma olasılığı var ya da bir travesti ile?
Biz, Hollanda’dan bir akademisyenle birlikte bu soruların geçerliliğini test etmek için karşılaştırmalı bir araştırma yaptık.
Hollanda ve Türkiye’de üniversite öğrencilerinin oluşturduğu benzer özellikteki örneklemlerin yarısına, grupları vererek, diğer yarısına da açık uçlu olarak “Kimlerle komşu olmak istemezsiniz” diye sorduk. Grupları verdiğimizde DDA ile benzer sonuçlar bulduk ama açık uçlu sorduğumuzda sonuçlar bambaşkaydı. Hollandalı gençler “alkolikler, ruhsal sorunları olanlar” vb. cevaplar verirken, Türkiyeli öğrenciler en çok “Aile ve akrabalar”la komşu olmak istemiyorlardı. İzmir’de yaptığımız araştırmaya dönersem, benzer bir durum var. Kürtlerle ilgili somut olumsuz düşünceleri olanlar, Kürtlerle en benzer koşullarda, yan yana yaşayanlar; aynı ekmek için rekabet edenler. Kürtler veya Kürt siyasetleri ile ilgili olumsuz-olumlu genel bakış açıları ise, İzmir’e özgü değil. Her yerdekine benzer dinamiklere bağlı.
İzmir’de Suriyelilerle ilgili bir alan çalışmanız oldu mu? Olmadıysa da bir sosyal bilimci olarak, gözlemleriniz neler?
Oldu.. Araştırmalar yaptım, tezler yönettim.. Türkiye’nin genelinden ve yukarıda söz ettiğim dinamiklerden farklı değil sonuçlar. Olumsuz tutumların, ayrımcılığın nedeni, genel olarak zor koşulların gerçek nedenlerine odaklanamamak; göçmenlerin, -tıpkı iç göçlerle gelenlere yönelik olduğu gibi- zorluklardan sorumlu olduğunu ve kentlerin “imajı”nı zedelediğini düşünmek. “Geldiler ve şehrin içine ettiler” cümlesini bütün büyük şehirlerde, Diyarbakır da dahil, duyuyorsunuz.
Suriyeliler konusunda İzmir’de özel olarak var olan bir olumluluk, sivil toplum örgütleri ve spontan inisiyatiflerin büyük bir dayanışma göstermesi, başka şehirlerde bu boyutlarda bir dayanışma örgütlenmesi olduğunu gözlemlemiyorum.
"İktidarlarla pek barışık olmayan bir şehir"
İzmir, AKP’nin 18 yıllık iktidarında bütünüyle teslim olmayan bir kent oldu. Sizce neden?
İzmir genel olarak iktidarlarla pek barışık olmayan bir şehir ama AKP iktidarının dünya görüşüyle arasında uzlaşmaz bir çelişki var. İzmir, cumhuriyet değerlerine ve laikliğe özellikle sonuna kadar değer veren bir şehir. İzmir’de AKP’liler bile, Türkiye’nin genelindeki AKP’lilerden farklıdır. “Atatürk” bu şehirde, kurucu babadan başka daha fazla bir şeydir; bütün ideolojik anlamından farklı, temel bir sosyalizasyon figürüdür. Her meyhanede, kafede, kapalı pek çok mekanda, ofiste, farklı farklı Atatürk resimleri görürsünüz.
‘İzmir’in kadınları’ diye bir parantez açarsak… İçini nasıl doldurursunuz?
Nereye gitsem, nerelisin dediklerinde İzmirliyim diye cevap verdiğimde aldığım yanıtla doldururum: “Belli” (gülüyor) Bu “belli”nin içi nasıl doldurulur diye somut örnekler vereyim. Mesela, bir düğüne gittiniz ve çok oynadınız, “hafif” İzmirlisinizdir. Çok güldünüz, çok kıkırdadınız “rahat” İzmirlisinizdir. Rahat giyindiniz, biraz da açık, “müsait” İzmirlisinizdir. Bir kadından “beklenmeyecek” kadar çok ve rahat lafa karıştınız “şımarık” İzmirlisinizdir ve nereden geliyorsunuz –mesela başka şehirlerde takside falan- sorusuna da İzmir diye cevap verdiğinizde her yerde aynı cevabı alırsınız..
”Ne kadar şanslısınız..” Evet, güzel olduğunuzu da düşünürler. Bütün İzmirli kadınlar güzeldir diye düşünürler. Bunu düşünürüm hatta bazen başka şehirlerde merkezi bir yerde oturup kadınları gözlerim, karşılaştırmalar yaparım.
Somut farklar tabii ki var; emin olduğum, İzmir’de kadınlar bedenleriyle daha barışık ve evet açık giyinirler, daha renkli bir de. Daha güzeller mi, sanmıyorum, bence Mardinli kadınlar mesela çok güzel, gözlerine bakmaya doyamazsın. İzmirli kadınlar güzel görünüyorsa bunun nedeni rahat, güvenli ve daha huzurlu belki sakin –şehrin havasından- olmaları olabilir ve belki melez olmaları, farklı göçlerle gelen farklı coğrafyaların renklerini taşımaları.
İzmir'in cinsel kimliklere karşı bakışı nasıl? 'Senin bir kusurun var ama seni hoş görüyorum' mü diyor, ya da ne söylüyor bu kent LGBT bireylere?
Bu konuda da İzmir, önyargılardan, ayrımcılıktan, nefret suçlarından muaf değil kuşkusuz. Ama görece olarak cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerine ilişkin hak örgütleriyle yakından birlikte olduğum için biliyorum, herkes gibi onlar da bu şehrin sokaklarında daha rahat ve yerel yönetimler örnek uygulamalar yapıyorlar. Daha fazlasını da bekliyoruz kuşkusuz, her alanda olduğu gibi. (DB)