Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 17 yıllık iktidarı boyunca 1 Mayıs İşçi Bayramı'nı kutlamak isteyenlere resmi olarak sadece üç kere (2010-2011-2012 yılları) Taksim Meydanı'nı açtı.
2009'da DİSK organizasyonuyla Taksim'e çıkan 5 bin kişilik gurubu da sayarsak bu yıllar haricinde AKP hükümeti emekçilerin bayramına iktidara geldiği 3 Kasım 2002 genel seçimlerinden beri Taksim ambargosu uyguluyor.
Bu ambargo sadece Taksim ve 1 Mayıs'la sınırlı değil. Son bir senede Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi'nde yapılmak istenen 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 24 Nisan Ermeni Soykırımı Anması, HDP'lilerin tecrit protestosu gibi birçok etkinlik valiliğin kararı gerekçe gösterilerek yasaklandı.
Öyle ki, Cumartesi Annelerinin 23. yılında, Galatasaray Meydanı'ndaki 700. hafta oturması da yasaklandı. Yasak kararının her ne kadar kaymakamlık tarafından alındığı açıklansa da, polis müdahalesinin ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun açıklamaları kararın üst merciler tarafından alındığını gösteriyordu.
"Protestolar yasaklanırsa hukuk devleti ilkesi ihlal edilmiş olur"
Diğer şehirlerde de durum farklı değil. Verilen yasaklama kararlarının hukuki olmaktan ziyade siyasi nitelikli olduğu ise aşikar.
Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi ve Anayasa hukukçusu Yrd. Doç. Dr. Serkan Köybaşı, yasaklama kararlarının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na ve kanunlarına aykırı olduğunu söylüyor.
Devletin keyfi bir yasaklamaya gidemeyeceğini belirten Köybaşı, Anayasa'nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını" düzenleyen 34. Maddesini ve "Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma" maddesini düzenleyen Anayasa'nın 90. Maddesini örnek gösteriyor.
"Devlet elbette bazı şartlar varsa yasaklamaya gidebilir ama eğer o şartlar yoksa yasaklama keyfi hale gelir. Bu durumda da Anayasa'nın 34. Maddesindeki 'toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı' ve Anayasa'nın 90. Maddesinin son fıkrası üzerinden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarının üstün olduğuna dair düzenleme ihlal edilmiş olur. Bunların bağlamında ise 2. Maddedeki değişmez nitelikteki 'hukuk devleti' ilkesi ihlal edilmiş olur.
"Kanunda izin yok, bildirim var"
"Eylemlerin yasaklanmasında hukuki bir dayanak yok. Fiili bir durum var. Tabii olunan bir 'Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu' var. Kanunda izin istemi yok. Gösterilerde karşılaştığımız polisin 'İzinsiz gösteri yapıyorsunuz. Dağıtacağız' şeklindeki söylem yanlış. Çünkü Türkiye'de Avrupa'yla uyumlu bir şekilde izin sistemi yok, bildirim sistemi var.
"Sadece yapacağınız eylemi, gösteriyi bildirmeniz gerekir ki bildirmemeniz durumunda da yine gösteriyi yapmaya hakkınız vardır. Tabii eğer barışçıl, şiddetiz bir gösteriyse.
"İzin verilmeyen durumlarda öne sürülen gerekçe genelde 'kamu düzeni bozulacak' ifadesi oluyor. Evet, kamu düzeni bozulur. Gösteri ve toplantı yürüyüşü yapma hakkının özünde zaten kamu düzenini bozmak vardır. Bu etrafa saldırılacak, bankalara, dükkanlara saldırılacak demek değildir. Bu bazı yollar trafiğe kapatılabilir, insanlar yollarını biraz uzatmak zorunda kalabilir anlamına geliyor.
"Kamu düzeninin bozulması, hakkın kullanılmasına içkindir"
"Bu aslında şu demektir: 'Neden toplantı ve gösteri yürüyüşü yapıyorum?' Bellidir, bir derdim var, herhangi bir konuda bir derdim var. Dolayısıyla insanlara benim bu derdimi gösteri yaparak göstermem gerekiyor. Adı üzerinde, gösterinin bir şeyi göstermesi gerekir. O yüzden de kamu düzeninin bozulması, hakkın kullanılmasına içkindir. O yüzden de 'Kamu düzeni bozulacak, kaldırım kapatıyorsunuz' diyerek gösteri engellenemez."
"Protesto ile şiddet arasında bariz fark var"
Yrd. Doç. Dr. Serkan Köybaşı'nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü kanunu" açık bir şekilde anlatmasının ardından ona Ankara Çubuk'ta Hakkari'de öldürülen sözleşmeli Er Yener Kırıkçı'nın cenazesine katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırının bazı gazeteler ve siyasiler tarafından protesto hakkı olarak değerlendirilmesini soruyorum.
Köybaşı, arada çok bariz bir fark olduğunu söyleyerek, birinin barışçıl gösteri, diğerinin ise saldırı olduğunu söylüyor:
"Bir gösteri saldırıya dönüştüğü zaman saldırganlar şüpheli haline sanık haline gelirler. Gösteri ve toplantı yürüyüşü hakkının dışına çıkmaya başlar. Dolayısıyla Anayasa'yla korunan bir eylem olmaktan çıkar."
"Taksim'de oturma eylemi yapan kadının gözaltına alınması kanuna aykırı"
Köybaşı Küçükçekmece'de beş yaşındaki bir çocuğun istismarı sonrasında bir kadının, Taksim Meydanı'nda oturma eylemi başlatması örneğini veriyor:
"Bir kişinin Taksim Meydanı'nda oturma eylemi yapması hakkıdır. Barışçıldır ve kamu düzenini dahi bozmaz. Gözaltına alınması hukuka aykırıdır. Bu iktidarın fiili olarak canının istediği bütün gösteri haklarını ortadan kaldırması demek. O kişinin gözaltına alınması Anayasa'ya aykırı bir durumdur.
"Türkiye'nin insan haklarıyla ilişkili olarak imzaladığı bütün uluslararası sözleşmelere de, AİHM'in kararlarına da aykırıdır. Tek kişi hiçbir bildirim yapmadan, hiç kimseye söylemeden gösteri ya da eylem yapabilir.
"Gösterilerin yapılabilmesini sağlamak iktidarın yetkisinde ve yükümlülüğündedir"
"İktidar, söylenen şey hoşuna gitse de gitmese de buna müsaade etmek zorundadır. Hatta AİHM kararlarına göre iktidar, kendisinin ve toplumun çoğunluğunun hoşuna gitmeyen gösterilerin de yapılabilmesini sağlamalıdır. Çünkü demokrasi çoğulculuk rejimidir. Ve çoğulculuğun sağlanması da yürütücü olarak iktidarın sorumluluğundadır. Hoşa gitmeyen gösterilerin yapılabilmesini sağlamak o nedenle iktidarın yetkisinde ve yükümlülüğündedir. (HA)