Kalbin bir zamanı var mıydı, ya da zaman kalbe giden yoldaki engel miydi? Şu kesin ki, sinema yapmak için, sinemayla çarpan bir yürek gerekiyor ve zaman hiç bir zaman engel değil.
Böyle bakınca da Uğur Yücel'in "Yazı Tura"sı ve Ahmet Uluçay'ın "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak" filmlerinde, o içtenliğin olduğunu söyleyebiliriz.
"Kalbin Zamanı" mı? "Zaman"ın kalbi mi?
Balalayka'dan bu yana, aşk teması etrafında dolanan Ali Özgentürk, bu kez de dolanmakla yetiniyor. Sevdiği üç erkeğe de sadık kalamayan kadın kahramanı, "zaman" yutuyor adeta.
Ve sonunda hayal kırıklıklarından yılan kadın, aşkın sarp yolundan tornistan edip, arkadaşlığın korumacılığına sığınıyor.
Bir kadın ve üç erkek arasında geçen aşk öyküsünün anlatıldığı "Kalbin Zamanı", "Balalayka"nın çekimlerine giderken, uçak fobisi nedeniyle kalp krizinden yitirdiğimiz Kemal Sunal'ın ardından, genç oyuncu Arda Kanpolat'ın sette intihar etmesiyle, Özgentürk'ün çekimlerine buruk başladığı bir film oluyor.
Özgentürk'ün Kaçırdığı fırsat
Hülya Avşar gala gecesi, "Biz iyi film yaptık ve çok emek sarf ettik. Hiç bir sinema eleştirmenine, filmi eleştirme hakkı tanımıyorum" dese de, İcazeti Hülya Avşar'dan almayacağımız için, filmi, küçük dokunuşlarla eleştirerek, 2004 yılının genel bir değerlendirmesini yapalım.
"Kalbin Zamanı" yönetmeni adına kaçırılmış bir fırsat. Sonuçta, Ömer Faruk Sorak'ın çektiği Cem Yılmaz'lı '"Gora" filmiyle çakışmamak adına, gösterim tarihi değiştirilen film, Gora'nın 4 milyonu aşan seyirci rüzgarından yararlanamayarak, 60 bin seyirciyle yetinmek zorunda kalıyor.
"Zaman" adıyla çekimlerine başlanıp, "Kalbin Zamanı" olarak gösterime giren filmin akıllarda kalan tek yanı, filmin başında ve sonunda Agatha Christie ve Alfred Hitchcock'a gönderme yapan animasyon oluyor. Senaryosu aceleye getirilmiş izlenimi veren, dramatik yapısında aksaklıklar olan filmde Halil Ergun ve Hülya Avşar'ın rolüne asıldığı, Fatih Akın'ın "Duvara Karşı" filminde üstün bir performans sergileyen Birol Ünel'in harcandığı, Zeki Alasya Oktay Kaynarca'nın oyuncu seçimlerinin yanlışlığı ilk eleştirilecekler.
Ümit Elçi; "Hoş geldin Hayat
Bir yılın genel değerlendirmesi geleneğine uyarak, 90. yılında, Türk sinemasına bir göz atıldığında, 2004 sinema sezonunun en iyi ve samimi filmleri, Uğur Yücel'in "Yazı Tura"sıyla, Ahmet Uluçay'ın "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak" filmleri oluyor.
"Böcek" filminden 13 yıl sonra "Hoş geldin Hayat"la kamera arkasına geçen Ümit Elçi'nin "Hoşgeldin Hayat" filmiyle, gerek senaryo-yönetim, gerekse oyunculuklar açısından, kötü bir film olarak dikkatleri çekiyor.
Ümit Elçi'ye, 40. Antalya Film Festivali'nde karşılaştığımda, "Artık film çekme zamanın gelmedi mi? Yeni filmini bekliyoruz" dediğimde, tabi ki ne anlattığı belli olmayan, böyle bir film kastetmemiştim.
Ümit Elçi kusura bakmasın, ama her gün yeni bir yönetmenin çıktığı, sinemada yeni yeni arayışların ve tekniğin denendiği bu yıl, böyle bir film çekilmezdi.
Kürt-Türk çatışmasından, silah kaçakçılığına, mafyadan azınlık meselelerine kadar genişleyen, üstüne üstlük bir de, çeşni olarak "aşk"ın yer aldığı "Hoş geldin Hayat", bir de sinema diline de sahip olmayınca, izlenmeye değmiyordu.
Ahmet Uluçay; Karpuz Kabuğundan Gemi
Sinema aşkıyla yola çıkıp, hesapsız kitapsız bir film çeken Uluçay, Kütahya-Tavşanlı kasabasının Tepecik köyünden sinemaya bakıyor ve iyi ki de bakıyor.
Nicedir gişe hesaplarından uzak, moda temalardan kopuk, samimi ve alçakgönüllü bir film arayışında olan seyirciye seslenen "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak", sinema eğitimi olmayan bir yönetmenin türküsü. "Olmayacak şeylere umut bağlamak" anlamına gelen filmin adı, İstanbul'dan çok uzaklarda, sinema yapılabileceğinin de bir göstergesi.
Uluçay'ın kendi yaşamından yola çıkarak, yarı belgesel tadındaki filmini izleyenler, sanıyorum umutlarına bir kez daha sarıldılar.
Uğur Yücel; Yazı Tura
Tiyatro ve sinema oyuncusu, show-man, müzisyen ve yönetmen. Oyunculukla başladığı kariyerine, televizyon dizileri "İkinci Bahar", "Alacakaranlık" ve"Karanlıkta Koşanlar"la yönetmen olarak devam eden Uğur Yücel'in, ilk uzun metrajlı çalışması olan "Yazı Tura", savaş travmaları yüzünden umutları ertelenmiş, kahramanlık safsatasıyla beyinleri yıkanmış iki gazinin (Şeytan Rıdvan-Hayalet Cevher) öyküsünün anlatıldığı bir film.
Türkiye'nin yakın tarihinden yola çıkarak, antimilitarist mesajı belirgin bir film oluyor. Askerliğin "dokunulmaz" sayıldığı toplumumuzda, savaş karşıtlığının zor ve meşakkatli yolundan yürüyen Uğur Yücel, erkekliğin askerlikle özdeşleştirildiği değer yargılarının, antimilitarist düşüncelere geçit vermesi, yakın tarihin karanlıklardan kurtarılması adına cesur bir adım atıyor.
"Yazı Tura"nın "Güneydoğu Sendromu"nu, sanıldığının aksine "Vietnam Sendromu"yla özdeşleştirmek olası değil. Savaşanlarını; farklı dil, din ve kültürlerin kucakladığı, bir o kadar da ayrıştırdığı bu toprakların, "terörist kadın"ın çıplak göğsünün, kendisine silah sıkan elce örtülmesiyle, "bir aradalığı" ne kadar içselleştirdiğini gösteriyor. Uğur Yücel'in, ayrıntılarda yakaladığı bu şiirsellikler içimizi burkuyor.
G.O.R.A ve Büyü
2004 yılının son günlerine damga vuran bir diğer filmse "Gora". Teknolojiyi ve bir film yapmanın ekonomik yanını sonuna kadar kullanmış bir film olan "Gora", gerek seyirci gişesi, gerekse "bilim kurgu" olmasıyla bir ilk olma özelliğinde.
Düşünmek değil, eğlenmek için sinemaya gidenlerin tercihi olan film, farklı bir şey söylemese de, iyi bir PR çalışmasının ürünü olarak bu yıla damgasını vurdu.
Orhan Oğuz yönetmenliğini yaptığı "Büyü" filmiyse, yılın son ayının, izleyicisi 300 bini bulmuş, adı ve konusu etrafında hala uğursuzluk söylemi dolaşan bir film.
Gala gecesi G-Mall sinemalarında çıkan yangınla adeta tescillenen bu uğursuzluk, filmin özüne ilişikin herşeyi geride bıraktırıp, batıl inançların kucağındaki seyirciye sesleniyor.
Onlar da vardı
Kuşkusuz 2004 bu kadar filmle geçmedi. Ümit Efekan'ın "Papatya ile Karabiber" gibi klasik sinema örneği filmi, Ertem Eğilmez'in sinema klasikleri arasına soktuğu Rıfat Ilgaz'dan uyarlama, "Hababam Sınıfı"nın yeni versiyonu,"Hababam Sınıfı Merhaba-1", -ikincisi Hababam Sınıfı Asker'de 2005'te gösterilecek-, Reis Çelik'in "İnat Hikayeleri", Taylan Kardeşler'in "Okul"u, Çağan Irmak'ın "Mustafa Hakkında Herşey", Ezel Akay'ın "Nerdesin Firuze" ve Yılmaz Erdoğan'ın iyi gişe yapmış, 12 Eylül'e gönderme yaptığı "Vizontele Tuuba" filmleri, 2004 sezonuna damga vuran filmler.
İyisiyle kötüsüyle koca bir yılı geride bırakan Türk sineması, 90. yıl bereketini yaşarken, 2005'in ilk yılları, Yeşim Ustaoğlu'nun "Bulutları Beklerken" , Atıf Yılmaz'ın "Eğreti Gelin" ve Yavuz Turgul'un "Gönül Yarası"yla karşılanacak. Yeni yılda herkese iyi seyirler. (AD/BA)