Benzer olayların yaşanmaması için de bir çocuk koruma sistemini oluşturmak üzerine çalışmak gerektiğinden söz etmiştim. Bu yazı çok sessiz kalındığı inancından kaynaklanan bir kaygı ile yazılmıştı. Meclis gündemine getirilen Çocuklara Yönelik Cinsel Sömürü Araştırma Komisyonu kurulmasına ilişkin girişim bu kaygıyı hafifleten, üzerinde durulması gereken bir gelişmedir. Öte yandan, bir önceki yazıda sosyal hizmet camiasında yanlış anlaşılmalara sebebiyet verebilecek nitelikte olduğunu gördüğüm konulara da açıklık getirme olanağı sağlamaktadır.
Bu haberlerin yarattığı duyarlılık ortamının kalıcı çözümlere öncülük etmesi, toplumsal sorumluluğun üstlenildiğinin önemli bir göstergesi olacağı düşüncesindeyim. Bu olanlara rağmen çocuklara yönelik hizmetlerde reform adımları atılmaz ise, bu toplumun çocuk hakları alanında duyarlılıktan söz etme olanağı kalmayacağına inanıyorum.
Konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) taşınması, ihtiyaç duyulan sürecin başladığına ilişkin önemli bir işaret olarak kabul edilebilir. Bu nedenle Mecliste bu konunun konuşulması sırasında dile getirilen görüşlere bir bakmak ve Mecliste bu komisyonun kurulmasını desteklemek gerekir. Önergenin 9 Kasım tarihli görüşmesinde gündemde yerini alması kararlaştırıldı. Önümüzdeki süreçte bu komisyonun kurulmasını destekleyerek, etkili bir çocuk koruma sistemi için yapılması gerekenlerin Mecliste tartışılması sağlanabilir.
Meclis'te yapılan görüşmelerde Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun şu sözleri herkesin payı olan toplumsal sorumluluğa dikkat çekmesi bakımından çok büyük bir önem taşıyor:
"Özellikle, şiddete uğrayan çocukların, kendilerini koruyamayan bu çocukların, toplum üzerinde, aynı zamanda yarattığı yıkıcı etki itibariyle yetişmelerinde çok ağır bir sorumluluğumuz olduğu ortada. Bir taraftan çocukları koruyalım derken, her ne kadar hepimiz çok iyi niyetli hareket ediyor gibi gözükse de, birçok alanda çocukları korumaktan uzak, tam tersine, çocukların aleyhinde olabilecek birçok çalışmayı da, birçok konuşmayı da yaptığımızın farkındayız."
"İnsanlık vicdanında asla kabul görmeyen, çocuklar üzerinde bu kadar ağır bir etki yaratan, aynı zamanda geleceğimizin teşekkülünde yıkıcı etki yaratan şiddetin ortadan kaldırılması için lütfen gören gözler olalım, işiten kulaklar olalım ve şiddete uğrayan çocukları korumak için hepimiz vicdani sorumluluğumuzu yerine getirelim ve kamu makamlarını bu durumdan haberdar edelim diyorum."
Sayın Bakan aynı zamanda yapılan yayınların durdurulması için yaptığı çağrının yanıt bulamamış olmasından da şikayetçi:
"Bu meseleyi bu şekilde vermeyin, derken; meseleye sessiz kaldığımız, yok saydığımız, kabul ettiğimiz anlamına elbette gelmez. ... Ben, sadece, bu ülkede yaşayan çocukların korunması adına bu konuda bir talepte bulundum, kendi adıma bir talepte bulunmadım ve bu anlamda, bu çocukları korumakla yükümlü, ilgili bir bakan olarak talepte bulundum. Bundan kimin, ne yararı oldu, soruyorum? Yani, bu ülkede yaşayan bu bebeğin görüntülerinin izlenmesi durumunda, bu toplumda ne gibi -bu konunun ele alınış tarzı itibarıyla- faydası oldu?"
Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşma yapan Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Güldal Okuducu'nun şu sözleri de, bu alanda çalışan herkes için bir uyarı niteliğinde:
"Son günlerde kamuoyu bir ses duydu. Son günlerde kamuoyu, bir bebeğin annesinin memesindeyken ağzı, yükselen ağlamasını duydu. Kültürel değerlerini, geleneksel değerlerini koruyan bir toplum vicdanının parça parça yükselen bu bebek ağlaması karşısında sükûnetini koruması zordur diye düşünüyorum ve artık bizim konuşacağımız sorunlar, daha önce kadın bağlamı içinde ele aldığımız sorunlar artık 1,5 yaşındaki bebeklerin kaderi oluyorsa, Türkiye orada durup düşünmek durumundadır; Türkiye'yi yönetenler, Türkiye'nin seçilmiş milletvekilleri bir kez daha durup düşünmek zorundadır diye düşünüyorum."
Her iki konuşmacı da aynı şeyi söylüyorlar, bu olay karşısında artık hiçbir şey olmamış gibi davranamayız. Bu olanları bir düşünmemiz ve tekrar olmaması için de çalışmamız gerekiyor.
Bu çalışmaya başlarken öncelikle çocukların korunması konusunu planlamasından, hizmetin sunumuna kadar sadece Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu'nun (SHÇEK) sorumluluğuna terk ederek sorumluluktan kurtulma alışkanlığının gözden geçirilmesi gerekiyor. Çocuk koruma sistemi, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, yerel yönetimler gibi tüm sorumlu kurumların içinde rol aldıkları bir sistem olarak yapılandırılmalı.
Bu vaka çocuk koruma sisteminin vazgeçilmez unsurlarını ve çok kurumlu çalışmanın vazgeçilmezliğini ortaya koyması bakımından önemli.
Bu vaka, önleyici yaklaşımın önemini ortaya koyuyor. Çocuk koruma sistemi, ihmal-istismar ortaya çıkmadan fark etmeyi sağlayacak bir izleme ve ihbar sistemine sahip olmalı. Bu sistem okullar, sağlık ocakları, hastaneler, kolluk, sosyal hizmetler dahil çocuklara hizmet veren bütün kuruluşların dahil olacağı bir ağın bulunmasını gerektiriyor. Bu sistem aynı zamanda bir bilgi bankasına ve acil telefon hattına sahip olmak zorunda.
Önceliğin önlemeye verilmesi gerekmekle birlikte, riskin ortaya çıktığı zaman yapılacak müdahalelerin önemi de göz ardı edilemez. Çünkü, önemli gereksinimlerden biri de bu alanda karşımıza çıkar. Çocukların ihmal ve istismar edildiği durumda devreye girecek ve gerek ailesine ve gerekse onun bakımını üstlenecek diğer kurum ve kuruluşlara karşı onun haklarını savunmakla sorumlu bir kamu vesayeti kurumu kurulmalı.
Bütün bunlar olmadığında ise koruyucu müdahalenin kurum bakımının ve koruyucu ailenin, evlat edindirmenin yani çocuğun yeni bir aileye kavuşturma işlemlerinin devreye girmesi gerekecek.
Bu noktada verilen hizmetler Meclis'te şu şekilde dile getirilmiş: "Çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi konusunda hem toplumsal duyarlılığı artırmaya yönelik hem de aileleri bu anlamda yetiştirmeye yönelik, özellikle gelişmiş, büyümüş metropol kentlerde göç nedeniyle sıkışan aile yapısında hizmet vermek üzere, kurumumuz, sekiz aile danışma merkeziyle, kırk dört tane çocuk ve gençlik merkeziyle, altmış altı toplum merkeziyle, sekiz gözlem eviyle ve birçok yatılı kurumuyla hizmet vermeye devam ediyor."
Bu da gösteriyor ki, hizmetin herkesin eşit biçimde yararlanabileceği hale getirilmesi için daha çok çaba gerekiyor. Bu uygun ve yeterli personel, yatırım anlamına geliyor. Bu da çocuk koruma alanında bütçeyi belirleyen milletvekillerinin oynayabileceği rolü gösteriyor. Çocukların korunmasından sorumlu olan kurum rolünün önemi ile orantılı bir bütçeye sahip olmalı, aynı zamanda sadece mevcut hizmetlere değil, eksik olup geliştirilmesi gereken sistemlere de yeterli bütçe ayrılmalı.
Bence bir bebeğin yaşadığı bu faciayı, başka çocukların yaşamasını önleyecek bir sistemi kurmak için vesile olarak görerek, olumsuzu olumluya döndürme fırsatını yakalamış bulunuyoruz. Umarım bu fırsatı doğru değerlendirebiliriz. (SA/KÖ)