JİTEM'in kadrolu celladı Abdulkadir Aygan, şunları anlattı:
"Bir mekanizma veya bir grup içinde olduğunuz zaman, resmi veya gayri resmi ol, grubun yaptığı şeylerden sen de sorumlusun. Grupla birlikte hareket ediyorsun, aynı ortamı teneffüs ediyorsun, aynı şeyleri görüyorsun. Sana da bir görev veriliyor, yapıyorsun. Yani suç ortaklığı. Ben Jandarma Grup Komutanlığı'nda yapılan, saydığım eylemlerin hepsinde vardım. Onlarca olaya şahit oldum veya içinde yer aldım. Sorgulamada veya infazlarda en çok Şehmuz kod adlı Uzman Çavuş Uğur Yüksel (Palu Zazasıydı) yer alıyordu. Kürtlere çok düşmanlığı vardı. Bu olayları unutmak için alkole başvurdum. Ailede huzur kalmadı. Yaşamım bir kbusa dönüşmüştü."
Olayların yüzde 80 veya 85'ini JİTEM'in İstihbarat Timi'nin yaptığını söyleyen Aygan, kendisinin hiç unutmayacağı olayları şöyle anlattı:
"Her bir olay bir dram, bir trajediydi. Bunlar içerisinden Bismil'de Zahir Turan diye bir kişi alınmıştı, Hüseyin Tilki infaz etti o esnada. Şahsın kafasına ateş ettiğinde o 'ah' demesi benim unutamayacağım bir şey. Yine Bismil'den alınıp Diyarbakır Çınar yolu üzerinde Mete kod adlı İbrahim Babat tarafından infaz edilen gerillanın 'Hn kî ne (Siz kimsiniz)' diye sorması hiç aklımdan çıkmıyor. Aklımdan gitmesi için çok mücadele ettim. Hangisini anlatayım ki, her birisi acı dolu. Ne diyeyim, bunun gibi birçok olayı hatırlamak istemiyordum."
1999'da sürgün edildiğini anlatan Aygan, JİTEM'den uzaklaştırılarak Burdur'daki İl Jandarma Alay Komutanlığı'nda sivil bir memur konumuna getirildiğini belirtiyor ve bu süreci şöyle anlatıyor:
"Zaten insan, kullanıldığını ve güven hissetmediklerini biliyor, bir muhakeme yaptığı zaman insan, kendi insanlarına karşı kullanıldığı ve suç ortaklığı yaptığı ortaya çıkıyor. Akşam eve geldiğin zaman sakin kafayla ben ne yapıyorum, diyorsun. Öyle bir zaman oldu ki, alkol ile ayakta durabiliyordum. Unutmak için, kafamı boşaltmak için içiyordum. Üst rütbeliler de her gece içerdi. Bu Ali Yıldız her gece içerdi, alkolik olmuştu. Abdulkerim Kırca sürekli içerdi. Bunlar alkolle ayakta duruyordu. Geri dönemiyorsun, örgütle düşman olmuşsun, aile ya da aşiretin de koruyamaz seni. Benim yanımdakiler de biliyorlardı ki, ağzımızla kuş tutsak bile devlete yaranamayız. Devletin aldığını aldıktan sonra bizi kirli bir bez gibi atacağını ve yok edeceğini biliyoruz. Yaşam yaşam değil, insan içine çıkınca kendinden utanıyorsun, insanların yüzüne bakamıyorsun, her an vicdanen rahatsızsın, tedirginsin, takip ediliyorsun. Devlet seni çalıştırıyor. Ev ve cep telefonun dinleniyor. Dışarıda kimle görüştüğünün hesabını soruyor. Hatta dışarıya çıktığın zaman, evinden misafirliğe gideceksin, telefon açıp falan yere, falan numaraya bildirmek zorundasın. Bunlar ailede psikolojik sorunlara neden oldu. Eşim 4 yıl tedavi gördü, ben sürekli hastayım, büyük kızımda da aynı sorunlar var. Bir de bir sürü şeylerini biliyorsun, içinden çıkarsan yok edilme tehliken var. Tek olunca insan sorun yapmıyor; ama aile ve çoluk çocuk varsa insan sürükleniyor."
Aygan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ben kendi istemimle dilekçe verdim. Memuriyet görevinden ayrılmak istediğimi söyledim. Çünkü öyle oldu ki, artık dayanamaz oldum. Beni tutup Burdur'a verdiler. Oranın sürgün yeri olduğunu gördüm. Gelen polis, astsubay problemliydi. Bu kadar zaman görev yaptırıldı bana, hiçbir şeye karışmasam da hareket etmişim, en azından kendimi korumak için bana silah vermeleri lazım, can güvenliği sağlamak da yok. Telefon dinleniyor, gelen giden misafirim soruşturuluyor. Bir ara çanak anten aldım, onu bile sorguladılar, izinsiz olarak firar ettim. Antalya'ya gittim, 4 gün orada kaldım. Atsınlar, tazminatımı versinler diye yaptım; ama yapmadılar. Bir de İzmir Menemen'de 9 gün izinsiz kaldım, ifademi aldılar, gülerek hiç oralı olmuyor, bundan sonra ekonomik sıkıntılarım başladı, ek işler yapmaya başladım. Alay Komutanı buna itiraz etti, yapmamamı söylediler. İki defa ihtar yazdılar, ben de dilekçe yazdım, 'Ben memuriyet görevimden isteyerek çekiliyorum', dedim. İki ay beklettiler 'pişman olduğunu söyle, dilekçeni geri al' dediler. Oradaki astsubaya 'Bunu bir defa kullandım, hayatıma mal oldu. Bir daha kullanmayacağım.'"
Çekirdek kadro nerede?
* Ali Ozansoy, jandarmadaki memuriyetinden istifa ederek akrabası olan Hanefi Avcı'nın vasıtasıyle Emniyet Genel Müdürlüğü'ne sözleşmeli personel olarak girdi.
* JİTEM'in kurulma aşamasında Bismil'deki Musa Toprak'ın üzerindeki bombayı patlatması sırasında kolu kopan Fethi Çetin, malulen emekli oldu ve Gölcük'teki Donanma Komutanlığı'nda işçi statüsüyle çalışmaya başladı.
* Adil Timurtaş, Antalya Manavgat'ta ekibiyle birlikte turistik bir otelin koruma müdürlüğü görevini yürütüyor. Aynı zamanda çek-senet tahsilatı yapıyor.
* Hüseyin Tilki ve Recep Tiril devletin verdiği farklı kimliklerle halen jandarmanın değişik birimlerinde görev yapıyor.
* Saniye Alataş ile Kemal Emlük evlendi. Saniye'ye Emel Berak, Kemal'e Erhan Berak kimliği verildi. Kemal Berak halen Diyarbakır Jandarma İstihbarat Teşkilatı'nın (JİT) Foto-Film Şubesi'nde toplumsal olayları izlemekle görevli kameraman olarak görev yapıyor.
* Hatice Elmas, Eda Esin Mert kimliği ile Diyarbakır İstihbarat Şubesi'nde çalışıyor.
* Binevş Alsaç, Diyarbakır Alayı'nda işçi statüsünde çalışıyor.
İşte infaz timlerindeki ajanlar
Arteş kod adlı Engin Karadağ, Diyarbakır'daki Bölge Komutanlığı sorgusundaydı. Örgüt hakkındaki bilgileri ve taktikleri o veriyordu.
Örgütten üst düzeyde ayrılan Abdurrahman Kayıkçı, faaliyette bulunmak üzere İstanbul'a gönderildi.
* Bölge'de Abdullah Barkın Silopili, hali vakti yerinde olan bir kişiydi. O da ajanlık yapıyordu. Silopi'den Habur Gümrük Kapısı'na giden yolda oğlunun Çimen isimli bir lokantası vardı.
İsmini hatırlayamadığım Koçero adlı kişi vardı. Bizzat faili meçhul olaylara katılıyordu. Ekonomik durumu iyiydi. Kendi imkanları ile JİTEM ne derse oraya koşturuyordu.
Aslen Karacadağlı olan Emin Fettahlıgil adlı şahıs da ajandı. JİTEM'e devamlı gelir gider, örgüt hakkında bilgi verirdi.
Serpil Toprak (Serpil kod adını kullanıyordu). Şu anda Erzurum'da bir üniversite hocasıyla evlidir.