“İtalya'da yaşıyorum. Kocam İtalyan, oğlum Kenyalı, kızlarım Portekizli ve Azerbaycan'da çalışıyorum..."
Burcu Algon - Giorgianni.
Türkiye Milli Yelken takımı antrenörlüğünü yapıyordu. 2000 yılında Avrupa Yelken Şampiyonası’nda İtalyan Milli Yelken takımı antrenörü ile tanıştı ve iki yıl sonra evlendiler. İtalya’ya yerleşti. 2012’de gönüllü bir çalışma için Kenya’ya gidince bir oğlan çocuğu Macmillan’ı ve 2015’te de iki kız kardeş Sol ve Mar'i Portekiz'den evlat edindiler.
Şimdi hem Azarbeycan Yelken Federasyonu’nun koordinatörlüğünü yapıyor hem de evlat edinmek isteyen insanlara destek olmaya çalışıyor.
Burcu anlatıyor.
Türkiye'den ayrılmak
Grubumuzun tabiri ile 17 yıldır “Göçmen bir kadınım”. 2002 Eylül’de evlenerek İtalya’nın Trieste şehrine yerleştim. Evlenmeden önce hangi ülkede yaşayacağımızı, işimizi hangi ülkeden istediğimiz gibi yapabileceğimizi tartıştık. Sonuçta ailelerimizin yanında birer çocuklarının olması ilerisi için önemliydi. Abim ve eşi annemlerin yanındaydı. Massimo'nun eğer İstanbul'da yaşasaydık ailesi tek kalacaktı. Bu yüzden İtalya'ya yerleşmeye karar verdik. Yelken sektörü İtalya'da çok ileride olduğu için geldiğimin haftasında yelken imal eden bir fabrikada yöneticiliğe başladım.
Göçmen olmak
Göçüp yeni bir hayata başlamak büyük bir adım. Ama esas önemli olan ikinci adım: yerleşmek. Göçmenlik, yerleşerek "yeni eve" ait olarak son bulmalıdır. Göçmen olarak yaşamak demek kalbin hep Türkiye'de kalması.. Bu da sizin evde olmadığınızı hissettirir. Arafta kalırsınız ki bu da çok yıpratıcıdır.
Ama bunları aşmak için fedakârlık yapmanız gerekir. İlk göçmenlik döneminde bu fedakârlıkları yapmak çok zor oluyor. Hele dile hakim değilseniz, yabancı dil bilen ve güveneceğiniz doktorlar bulmak, aradığınız küçük bir düğme için dükkanlarda dolaşmak, resmi dairelerde saatlerce beklemek....
Bu benim için bir nevi 26 yaşında yeniden doğmaktı. Ben ilk iki yıl köküne kadar göçmendim. İtalyancayı anladığım halde konuşamıyordum. Dik başlılığımdan her şeyi kendi başıma yapmaya çalışıyordum. Sonunda Çerkes inadımı kırıp pes ettim ve yerleştim.
O ülkede gönülden yaşıyorsanız, trafik polisi ile tartışacak kadar dilini öğrendiyseniz, yemeklerini, sokaklarını avucunuzun içi gibi biliyorsanız ve bu sizi mutlu ediyorsa evdesiniz demektir.
Mesela ben, İtalya’da yaşıyorum, Türküm, kocam İtalyan, oğlum Kenyalı, kızlarım Portekizli ve Azerbaycan'da çalışıyorum. Bodrum'da annemin bahçesinde çay içerken de evdeyim, Bakü'de sahilde dolaşırken de. Kendimi huzurlu olduğum zaman evde hissediyorum. Olduğum yerin kahvesi, peyniri beni mutlu ediyor. Çünkü zaman bana elimdekilerle mutlu olmayı öğretti.
Göçmen anne olmak
İtalya'da anne olduğum için göçmen anne neler yaşar, Türkiye'de olsaydım hayat daha mı kolay olurdu? Bilmiyorum. Sadece büyük yaşta çocukları evlat edindiğim için bana yardım etmek isteyen ve annelik hormonları yüksek anneler tarafından oldukça tacize uğradım. "Bak sen simdi bilmezsin" cümlesi ile başlayan sonu gelmeyen öneriler... Kafama yatanları uygulayıp, ters gelenleri bir gülümseyerek kenara koydum.
Avrupa'da herkes kendi işini kendi yapıyor. Günün büyük bir bölümü çocuklara taksicilik yaparak geçiyor. Özellikle Kuzey İtalya’da yaşam oldukça bireysel. Yardımlaşma, komşuculuk oldukça sınırlı ama yavaş yavaş çevremdeki buzları eritip yardımlaşmanın hayatı kolaylaştırdığını çevreme öğrettim. İtalya'da hayatı kolaylaştıracak servis hiç yok. Örneğin okul servisi yok. Okuldan çocuğunuzu siz ya da yazılı izin verdiğiniz en fazla üç kişi alabilir. Sınıfta annelerini organize ettim ve birbirimize izin kâğıdı verdik. Böylece okul çıkışı kızlarımın arkadaşlarını alıp öğle yemeğine götürürken o anne de evde yapması gereken işleri yapabiliyor.
“Evladım” ve “evlatlık”
Benim durumum farklı olduğu için evlat edinmiş bir anne olarak çok fazla zorlanacağımı, sorun yaşayacağımı düşünüyorum. Çünkü evlat edinmek ülkemizde bir tabu. Mesela ben "evladım" derken Türkiye'de hala insanlar "evlatlık" diyor. Özellikle bu soruya maruz kalıyorum. "Neden evlatlık aldın?", "Hanginizin çocuğu olmuyor?", "Bu kızların anne babaları nerde?"...
Bu soruları çok rahatsız edici bir şekilde annemin uzaktan tanıdığı komşusunun komşusu bile pat diye sorabiliyor.
Sevgi her şeyin anahtarı
İşin zor tarafı yıllık tatilinizin aynı zamanda aile ziyareti olması. Türkiye'ye ziyarete geldiğimizde tüm ailemi emeklilik hayatı için seçtiği Bodrum’a gidiyoruz. Biz büyük ve birbirine bağlı bir aileyiz. O yüzden her gün bir evde toplanıp sofralar kuruyoruz, saatlerce konuşup gülüyoruz. İlk senelerde devamlı çeviri yapıp organize bir tur rehberi edasıyla her şeyi dakik bir şekilde planlıyordum.
Ama baktım ki tatil sonunda eve daha da yorulmuş olarak geri dönüyorum ve kızlar da tek kelime Türkçe öğrenmiyor, taktik değiştirdim. Çevirmenliği bıraktım ve geldiğimiz gün kızları annemlere bırakıp eşimle anneme çok yakın bir otelde kalıyoruz. Böylece kızlar bolca aile sevgisi alırken biz de biraz olsa dinleniyoruz.
Biz karışık dilli ve kültürlü bir aileyiz ama sevgi her şeyin anahtarı. O yüzden uyum sorunu hiç yaşamadık. Massimo İtalyan ligini tabletten takip ederken ben ablamın harika turşularını yiyorum, abim mangal yakıyor, kızlar anneannelerinden nasıl terbiyeli zeytinyağlı pişirilir öğreniyor.
Ama yere tüküren, sırada önüme geçen saygısızca konuşan birini gördüğümde eskisine nazaran çok daha kolay sinirleniyorum ve tepki veriyorum. Yerleri süpüren çöpçülere teşekkür edip, her dükkâna selamla girip hayırlı işler dilerek çıktığım için garipseniyorum. Sanırım 15 yıl önce bıraktığım ülkemde insanlar şimdi daha mutsuz yaşıyor.
Eğitim sistemi
Çocuklarım burada eşit ve ücretsiz bir eğitim alıyor. 10 yaşında hiç İtalyanca bilmeden ilkokula başladılar ve devlet hemen destek öğretmeni sağladı. Sosyal servis ve destek servisleri oldukça iyi çalışıyor.
İstedikleri şekilde giyinip, sözlü tacize uğramadan dolaşabiliyorlar. Özgürce düşünüp fikirlerini ifade edebiliyorlar.
İtalya'da sosyal statüye bağlı sınıflar yok. Bir marangoz da yelkenci, bir mimar da bir çöpçü de aynı. Ayın sonunda hepsi aralarında uçurumlar olmayan maaşlar alıyor. Kızım aşçı olmak istediği için meslek lisesine gidiyor. Bitirdiğinde isterse iki senelik bir yüksek eğitim alabilir ya da hemen çalışma hayatına atılabilir. Çevremizde kimse bunu garip karşılamadı hatta destekledi. Ama Türkiye'de olsa tam tersi olurdu.
Son söz yerine
Bu karantina günlerinde durup çevrenize bakın ve tek başına kalan çocuklardan olduğunuzu hayal edin... Sosyal medyada bu sayfadan evlat edinmek isteyen kişilere destek oluyorum.
Evlat edinme hikâyemi, deneyimleri paylaşıp elimden geldiğince onlara destek oluyorum. Özellikle yaşı büyük çocukların da bir aileye ihtiyacı olduğu onların da evlat edinilmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Kolay değil biliyorum ama anne olmak zaten kolay bir iş değil.. (EMK)
TIKLAYIN - Türkiye'den Göç Eden Kadınlar: Yalnız Değiliz
TIKLAYIN - İngiltere'den Burcu Emran: Göç Sonrası Güçlü Bir Kadın ve Anne Oldum
TIKLAYIN - İrlanda'dan Esra Pencereci: Göçmenlik Acıklı Arada Kalma Hikâyesi Değil
Yarın- ABD'den Elif Key: Yaşamak İçin Kolay Bir Yer Yok