"İsyanlar ve Seçimler: Ortadoğu'nun Türkiyesi" paneli Bilgi Üniversitesi'nde yapıldı. Ortadoğu'daki isyanların ve bunun Türkiye yansımalarının tartışıldığı panelde Gencer Özkan moderatörlüğünde Prof. Dr. Fulya Atacan, NTV haber müdürü Mete Çubukçu ve Milliyet yazarı Kadri Gürsel konuştu.
Sırrı Süreyya Önder ve Altan Tan İstanbul dışında oldukları için panele telefon aracılığıyla katıldı.
Önder, "Ortadoğu olaylarını bir başlıkta toplayabiliriz: insanları geleceksizleştirdiler. Kimse mevcut sistemler içerisinde kendisi için bir gelecek tahayyülünde bulunamaz hale geldi. Geleceksizleştirme dalgası dünyayı kasıp kavuruyor ve insanlar buna itiraz ediyor" diye konuştu.
Tan, Türkiye'nin bir yol ayrımında olduğunu hatırlattı ve bu bağlamda yeni yapılacak anayasanın önemine değindi. "Dil, başörtüsü, tarikat ve cemaatler, kürt sorunu, alevilerin sorunları var. Bunlar için yeni bir toplumsal uzlaşmaya, bunun yazışması olarak da yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Sorun şu; yeni anayasa bu taleplere cevap verecek mi? Yeni anayasanın bütün talepleri karşılayacak yeni bir sözleşme olması lazım. Yoksa totaliter laikçi ulus devleti allayıp, pllayıp buna da yeni anayasa dersek toplumdaki çatışma devam edecek. Biz 36 milletvekili kabul de etsek, halk bunu kabul etmeyecek."
İsyanların ortak noktası: sokak, öfke ve onur
Fulya Atacan, isyanların her ülkenin kendi şartlarında farklı şekillerde gerçekleştiğini, ancak ortak noktalarının "sokak, öfke ve onur" olduğunu söyledi. Bu hareketleri sadece sosyal medyada biraraya gelen, örgütsüz, sıradan hareketler olarak nitelememek gerektiğine dikkat çekti.
* İsyanların ortak yanı kitlesel olarak sokağa çıkılması. Otoriter yönetimler insanların sokağa çıkıp hak talep etmelerine izin vermiyordu. Sokağa çıkılması politik mobilizasyonun ve siyasetin başka türlü yapılabileceğine dair pekçok gruba umut verdi. Siyasilere de meşruiyetini sokakta arama imkânını verdi.
* Mısır'da isyanların başında katılım düşüktü, ama bunun adını "Öfke Günü" koyduklarında herkes bu isyanla bir ilişki kurdu. Öfke, mobilize etme gücüne sahipti. Çözüm üretmek için öfkenin kaynağına odaklanmak önemli.
* Ortadoğu'da insanlar "isyan ettik ve onurumuzu kazandık" diyor. Onurlu bir barış, onurlu birliktelik, birarada yaşama meselesi. Tanımlanan kimlik üzerinden bir gelecek tahayyülü içindeki onur, toplumsal hareketler için ana bir dinamiktir.
Atacan, Mısır isyanındaki ana damarın işçi hareketi olduğunu da belirtti. "Ancak isyan sendikalardan değil, 2000'lerin başından beri illegal olarak örgütlenen genç sendikacılardan geldi. İnsanları sokağa döken onlardı, islamcılar sonradan katıldı."
"Arap Baharı tüm dünyayı harekete geçirdi"
Mete Çubukçu, Arap ayaklanmalarının dünyayı da harekete geçirdiğini ve bunun etkilerinin Türkiye'ye de yansıdığını ifade etti. Çubukçu son altı ayda yaşananları üç bölümde ele aldı.
* Mısır ve Tunus'ta hem muhalefet hem yönetim açısından barışçıl ve kontrollü bir geçiş yaşandı. Kısa bir süre içerisinde Mısır'da yaşananlar Filistin meselesine de yansıdı. Hamas ve El Fetih masaya oturdu, Refah kapısı açıldı.
* Ayaklanmanın kırılma noktası Libya oldu . Olgunlaşmamış ve hazırlıksız muhalefet daha ileri adım atmak istedi, Nato ve Batı'nın müdahalesi gerçekleşti. Bu sürecin uzaması kimsenin görmediği bir şeye yol açtı: Libya bugün alt ve üst yapısıyla çökmüş durumda, kurtulsa bile Irak gibi 20-30 yıl ülkeyi inşa etmekle uğraşılacak.
* Suriye ise kendine has bir örnek. Burada birçok farklı grup var ve parçalanma olursa dengeler nasıl kurulacak belli değil. Ama rejimin herhangi bir şansı kalmadı. Sonrasında ne olacak bilemesek de gitmesi gerekiyor.
Çubukçu, Türkiye'nin Suriye meselesinde hem Esad, hem de muhaliflerle görüşerek iki taraflı oynadığını ancak bu noktadan sonra karşısında hangi hükümet olursa olsun halkların yanında olmaktan başka seçeneği kalmadığını da belirtti.
Kadri Gürsel konunun dış politika ve Kürt sorununa ilişkin yönlerini değerlendirdi. Türkiye'nin komşularıyla ilişkilerinde "sıfır sorun" olduğunu söyleyen Davutoğlu'nun politikalarını eleştirdi. "Kendi halklarıyla sorunu olan ülkelerle sıfır sorun olan bir ilişki yürütülemeyeceğini" söyleyen Gürsel, Türkiye'nin "Arap Baharı'ndan sonra, sadece Gazze halkını savunarak bir dış politika sürdürmesi ve buradan meşruiyet kazanması imkansızdır" diye konuştu.
Gürsel, Kürt hareketinin politikleşme, kitleselleşme ve kentleşme eğilimleri güçlendikçe şiddetin uzaklaşacağını, AKP'nin ise buna doğru reksiyon vermediği takdirde bir meşruiyet sorunuyla karşılaşacağını söyledi. (ÇT/ŞA)
(Fotoğraf: Roland Harper)