Yemek, teorik olarak akşam yemeği olması lazım. Halbuki sabah saatin altısı(06.00). Normalde kahvaltı saati. Ama İkaria adası hayatı geceleri yaşıyor.
Alternatif Enerji konulu belgesel gösterimi ve panel vardı. Resmi başlama saati gece yarısı birdi. İki buçuğa doğru ancak başlayabildi. Dört gibi de bitti.
Kışın yedi bin kişilik nüfusa sahip adada toplantıya 150-200 kişi geldi. Çoluk çocuk dahil. Tartışmaya katıldı insanlar. Tepedeki Rahles köyünde, meydanda, ağaçların altında.
Baudelaire'in "Calme, luxe et volupte" (Sükunet, lüks ve keyif) dizesinde olduğu gibi çok sakin, çok keyifli ve rahat bir mekan İkaria. Mitolojik bir ada zaten. İkarus, (ki bugün adanın şarap markası) vakti zamanında Girit'ten kalkmış, hani gırgır olsun torba dolsun babından, çıtalar ve koyun derisinden kendine kanatlar yapmış, maksat uçmak, seyahate çıkmak, rüzgar nereye götürürse.
Babası da tembih etmiş aslında: "Bak oğlum kuşların uçuşlarını incele, onlardan öğren, ona göre yön ver kendine havada, ne çok alçak uç, yoksa denize takılırsın, ne de çok yükseklere çık, yoksa sonra güneşe yaklaşırsın."
Bu mitolojik, yani, erken Grek dönemi Hezarfen Çelebi'si, babasını dinlememiş, aklı bir karış (aslında bin karış) havada, Girit'ten Doğu'ya yönelirken (Her seyahat aslında Doğu'yu hedeflemeli) Google Earth bakış açısına sahip olabilecek kadar yükselmiş de yükselmiş. Ne var ki, dönemin altyapısı, Concorde ya da süpersonik durumlara henüz cevap vermediğinden, koyun derisini çıtalara mumla yapıştırmış olduğu için, güneşin ısısı nedeniyle, kanatlar kaput olunca, bizim İkarus pat diye düşmüş Ege denizine. O gün bugün Samos (Sisam) ile bu bizim ada arasındaki denize İkaria Denizi, adaya da İkaria adı verilmiş.
Kanatlar eriyince
Yüksek dağları var adanın, dolambaçlı yolları. İrlanda gibi. Yeşili bol, sahilleri zengin ama öyle turistik bir mecra değil. Çünkü yoksul. Yoksulluğun sebebi de Yunanistan'da daha Krallık döneminde bile sürgün mevkii olarak belirlenmiş. Atina'da tantana çıkaranı, muhalefet edeni, aykırıyı, garibi, deliyi, meczubu (Foucaultca) ana kıtadan uzaklaştırmak için sürmüşler İkaria'ya.
Tarihi bu nedenle parlak bir isyan tarihi. Mesela İkaria doğumlu Amerikalı bir profesör üşenmemiş oturmuş, kaldırım taşı hacminde ve ağırlığında bir inceleme kaleme almış: İkaria'da İsyanlar ve İsyancılar 1600-2000. 4 asırdır farklı yaşıyor İkaria. Hala göklerde. Şarap içiyorlar, bol sohbet, gırgır ve belirli bir saatten sonra (Genellikle 03.00 sularında) mutlaka müzik oluyor ev ya da kahve sohbetlerinde.
İki buzuki bir gitar, biraz Rembetiko, biraz Yunan Hafif Batı Müziği, hep beraber şarkılar söyleniyor. "Şarap su gibi akıp gidiyordu" Leonard Cohen'in Ömer Hayyam şarkısında olduğu gibi (The Guests). Cohen de zaten Ege'deki Hydra adasında geçirmişti orta gençlik günlerini. Hedonizmim Türkçesi, keyif pezoluğu mudur?
Bu, günü geceyi ters yüz etme isyankarlıktan filan kaynaklanmıyor, vakti zamanında köylüler gündüz tarlada çalıştıkları için, ancak gece yaşıyorlarmış. Bir de korsan efsaneleri pek revaçta. Efendim, korsanlara karşı gün boyunca teyakkuzda olmak gerek, o bakımdan, ancak gece boş zaman kalabiliyor, yiyip içip sohbet edip şarkı söylemeye, dediler.
Pek inanmıyor insan, ikna olamıyor dolayısıyla. Bu durumunuzu anlayınca da "Boş ver yahu, ne olacak ki, neden gece yaşadığımızı öğrensen, yaşıyoruz işte, ille de rasyonel bir açıklama olması gerekmiyor ki..." dediler. Hakikaten biz neden ille de her şeyi anlamaya çalışıyoruz ki? Kafamızı neden meşgul edelim böyle eften püften şeylerle?
Haziran başında Denizli ve Samos'da, Türkiye-Yunanistan Dostluk festivalinin 5. yılını gerçekleştirdik. Aslında, sürrealist gibi görünse de, Yunanistan tarafında kültürel etkinlik olarak Sema Gösterisi vardı. Önce bir gösteri Samos'da, bir ikinci gösteri İkaria'da tasarlanmıştı. İkarus'un torunları da hani şarap ve dans konusunda Rumi'nin akrabaları sayılır. Nisan ayında Festival organizatörleri gidip İkaria Belediyesi yetkilileri ile görüşmüşler:
- Ne zaman olacak bu gösteri?
- Haziran'ın ikinci haftası
- Eee?
- Ne eesi?
- Yahu daha en az 2 ay var, 2 ay önce ne hazırlanıp, planlıyoruz ki, Haziran'da geldiğinizde çıkar sahneye dönersiniz olur biter, burada öyle aylarca önce sıkıntıya girilmez...
Bu sebeple değil ama Samos'daki yetkililer rakip İkaria'yı çıkarmışlar Festival çerçevesinden bu nedenle İkaria'ya Yunanlı arkadaşım, meslektaşım Stelyo Kuloğlu ile gittim. Semazenler döndü Samos'dan Konya'ya. Zaten döneceklerdi, onlar hep dönüyor.
Adil Ticaret
İkaria'da limanda olsun tepe köyde olsun dükkanların çoğu gece sabaha kadar açık, çünkü gündüz pek hayat yok, insanlar uyuyor. Dikkat ettim, dükkanların çoğunda esnaf yok, yandaki kahvede ya da hala evde. Başka bir uygulama var müşteriyle dükkan arasında. Her şeyin fiyatı yazıyor. Giriyorsun dükkana, alacağını alıyorsun, hesabını kendin yapıyorsun, parayı da masanın üzerine bırakıp çıkıyorsun. Kelimenin gerçek anlamıyla ve sonuna kadar self-service!
Bir fırıncıyla konuştum mesela. Gırgır bir adam.
- İyi işliyor mu bu mekanizma?
- İşliyor canım...
- Açık çıkmıyor mu hiç? Parayı vermeden ekmekleri götüren?
- Geçen yıl çok turist geldi onun için bayağı bir açık verdik, yüzde 30 kaçak var...
- Zarar yani
- Evet zarar
- E fırın kaldırabiliyor mu bu kadar zararı...
- Haklısın kaldırmıyor, ben de fırını kapatıp seneye kuyumcu açacağım, onun iş hacmi küçük ama parası daha çok oluyormuş
Bıyık altından gülümseyerek.
Resmen başka bir hayat yaşıyor adalılar. Mesela bir akşam pizza yiyeceğimiz tuttu. Ama pizzacı kapalıydı. Normalde açık olurmuş, girer hamurunu ayarlayıp üstüne istediğini koyup fırına atar, sonra yermişsin. Kapalı olunca pizzacı, bir dostun evine davet ettirdik kendimizi. Sabah dörde doğru pizzacı elinde 2 kutu pizzayla geldi bulunduğumuzu evin terasına.
- Uğramışsınız ama ben ancak 02.30'da açtım dükkanı, komşular söyledi geldiğinizi, getirdim pizzalarınızı.
Bizim ev sahipleri adamı sofraya buyur etti, önüne bir tabak koydular, keçi eti ziyafeti çektik hep birlikte. Pizzacı da misafir oluverdi hemen. Arada bir cep telefonu çalıyor. Bir şeyler anlatıyor. Sordum, tercüme ettiler:
Dükkana gelen müşteriler, kırmızı biber nerede, peynir bitti yenisi nerede diye soruyorlarmış bizim pizzacı da yerinden bile kalkmadan telefonla izah ediyor, buzdolabının sağ alt kısmında filan diye...Tele-pizza, hem de 24 saat, pardon 12 saat açık.
Komünist gibi...
Ada yıllardır Komünist Parti'nin (KKE) yönetiminde. Çünkü hem yerliler hem de İç Savaş'tan bu yana adaya sürülenlerin çoğu Komünist Partili. Ancak ana kıtadaki eski Sovyet yanlısı nispeten dogmatik KKE ile pek alakaları yok İkarialıların. "KKE'nin anarşist ada fraksiyonuyuz biz." KKE de, diğer partilerin yapmadığını yapıp, İkarialıların iradesine saygı gösterdiği için adada tek parti konumunda. Ama Genel Merkez'den gelen hiçbir talimatı, genel stratejik politikaları bile uygulamıyor İkarialılar. "Burası başka yer, öyle Atina'dan filan yönetilemez" dedi İngilizce hocası.
Zaten İkaria, Yunan Krallığına da Osmanlı İmparatorluğuna da aynı zamanda başkaldırmış. Bir aralar bağımsızlıklarını bile ilan etmişler. Bayrakları filan da var. Müzede.
Şarap üretiyorlar, koyu kırmızı, kekrek hoş bir şarap, Cotes du Rhone tadı aldım. Ama bir sıkıntıları var. Keyfe düşkün oldukları için ürettikleri şarabın alkol derecesi 18-19. Bu nedenle, Yunan yasaları gereği resmen piyasaya giremiyorlar. Başına buyruk herkes biraz da inatçı olduğu için, şaraplarının alkol derecesini düşürmektense, ihracat yapmayı ret ediyorlar. "İsteyen gelsin burada içsin" diyorlar. Götürmek isteyen de götürebildiği kadar götürebilir. Adadan şarap çıkarmak yasak değil, ana kıtaya sokmak yasak...
Yoksullar ama olağanüstü cömertler. Tek tek bir sürü insan gelip çam sakızı çoban armağanı hediyeler verdi Stelyo ile bana. Pizzacı mesela ağaç gövdesinden bir kalemlik yontmuş, üzerine mumluklar oymuş, isimlerimizi yazmış, bir de dilek: Her koşulda gerçekleri yazmaya devam edin!
Adada bir dergi çıkıyor.
- Haftalık mı?
- Efendim?
- Haftada bir mi çıkıyor?
- Nasıl yani?
- Yayın frekansı nedir? Haftalık mı aylık mı?
- Kendinizi neden öyle zaman dilimlerine göre sınırlıyorsunuz ki? Dergi, önemli bir konu olduğu zaman çıkıyor işte. Bakın mesela bu son sayı Nisan'da çıkmış. Gelecek sayı da Panayır sayısı olacak. Ağustos'a doğru çıkar herhalde. Yani yazılar ne zaman gelirse o zaman çıkıyor.
Cool bir gazetecilik anlayışlar var. İkaria'ya da bu yakışır zaten.
Sen ben yengen
Bir zamanlar Atina'da kelimenin gerçek anlamıyla terör estiren yasadışı bir örgüt vardı: 17 Kasım. (Albaylar Cuntasına karşı Politeknik Okulundaki ayaklanmanın tarihi). Amerikan hedeflerine ve Yunan devletinin bazı kesimlerine yönelik bombalı saldırılar, cinayetler, suikastler gerçekleştirmişlerdi.
Bu arada garip bir şekilde Türk diplomatlarını da hedef almışlardı. 17 Kasım örgütünün, Pasok döneminde devletin gizli bir organı olduğu öne sürülmüştü. Sonradan fos çıktı bu iddia. İşte bu 17 Kasım örgütünün sonunda yakayı ele veren 17 yöneticisinden 12'si İkaria'lı.
- Bu kadar uzun süre nasıl oldu da yakalanamadılar?
- Yunan anti-terör polisi pek becerikli değildir, öncelikle bunların CİA işi olduğunu sandı, ama Amerikan hedeflerine yönelik saldırılar artınca, başka bir kökeni olduğunu anlar gibi oldu.
- Sonra
- E tabi bir de adalı haleti ruhiyesi, dar, gizli kapaklı işleri uzun süre götürmeye elverişli. Bu 12 İkaria'lının 9'u zaten akraba.Bir de bunlar profesyoneldi, 10-15 sene eylem yaptılar ama ne bir bildiri yayınladılar, ne bir söyleşi verdiler basına, tamamen gizli, kapalı bir örgüttü.
Limanda duvarda oraklı-çekiçli bir slogan vardı. 17 Kasım örgütü üyeleri yakalandı, yargılandı, mahkum oldular. Bir suçları da banka soymak. Duvardaki sloganda, "Banka soyguncularına hürriyet!" yazıyor.
Osmanlı pek uğramamış bu adaya. Cami, medrese filan hiç yok. Mübadele filan da olmamış zaten. Türkiye hakkında olumlu izlenimleri var.
- Geçen yaz balayına gittik Kuşadası'na, bizi çok iyi karşıladılar, hatta evlerinde misafir ettiler. Türk, Yunan fark etmez, adalı olmak önemli ve bir de Egeli olmak tabi...Yemeklerimiz bile aynı...Ama sizin kebaplar bizimkilerden iyi.
Adada Türkçe bilen bir adamdan söz ettiler.106 yaşındaymış. "Aman hemen gidelim, adamla konuşalım teybe de kaydedelim, sözlü tarih durumları, yarın öbür gün gider, kayıt kalmaz elimizde" dedim.
- Maalesef burada değil
- Nerede?
- Amerika'ya gitti
- Hayrola?
- Geçenlerde eşini kaybetti, 96 yaşındaydı
- Eee...
- O da teselli olmak için genç bir hanım arkadaşıyla Amerika'daki akrabalarının yanına gitti, değişiklik olsun diye biraz...
Maşaallah...106 yaşındaki adam, genç hanımlarla Amerika gezilerine çıkıyor. Genç hanım arkadaşı, 87 yaşındaymış! Gençlik çok nispi bir kavram...
Dünyayı izliyorlar. Amerika'yı, Bush'u sevmiyorlar. Amerikan yaşam tarzından nefret ediyorlar. Otorite, disiplin, düzen, çalışma gibi sözcük ve kavramlar yok lügatlerinde. Rahatlar, huzurlular. Sabah kahvaltısını gece 12'de yapsalar da...
(RD/KÖ)