Çözüm merkezli bir düşünceye sahip olmayan ve her iki tarafın da kazanacağı (ve bu anlamda her iki tarafın tam anlamıyla memnun olamayacağı) bir "win-win" müzakere yaklaşımı ve bunun beklenir sonucunu kabul etmeyen Denktaş, siyasi arzularının gereği "win-lose" yaklaşımı sergiliyor.
Karşı tarafın beklentilerini hiçe sayarak sadece kazanmak, daha da doğrusu sadece kendi hayallerini gerçekleştirme amacını taşıyor. Bu yaklaşım, katı ideolojik bir tutuma karşılık geldiği için, esneklikten uzak kırılgan bir öze sahiptir.
Görüşmecilikten çekilmediğini sadece dörtlü görüşmelere katılmayacağını belirtiyor Denktaş ve görüşmeleri hükümet yürütsün diyor. Oysa çok iyi bilindiği gibi üst düzey görüşmeler, görüşmecilik yetkisini taşıyan toplum liderleri tarafından yapılmaktadır.
Bunun dışında hükümetin veya daha alt düzeyde bir siyasi mercinin, görüşmecilik yetkisini meclisten almadan (ve Kuzey Kıbrıs için uluslararası düzeyde sorumluluk yüklenmiş olan Türkiye'nin onayı alınmadan) bu düzeyde bir toplantıya katılması mümkün değildir. Mümkün değil çünkü, uluslararası hukukun dışındaki bir devletin seçilmişleri de aynı hukuk dışılığı taşımaktadır.
Bu anlamda Denktaş'ın bu adımı süreci kilitlemeye dönüktür ve bilinçli olarak atılmıştır. Bunun aşılması, sürecin yeniden çalışabilir kılınması ve 20 Nisan referandum tarihine kadar aklıselim bir çalışmanın gerçekleştirilebilmesi için üç alternatifin olduğu düşünülebilir:
1. Denktaş'ın tavrı sadece Kıbrıslıtürklerin geleceğini değil, Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefini de felakete sürükleyeceğinden ve bu bağlamda son çıkışıyla doğrudan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) siyasi perspektifine müdahale ettiğinden dolayı, buradaki tavırda aynı zamanda Tayyip Erdoğan'a doğrudan bir rest çekme olduğu düşünülebilir.
Yeni bir dış politika stratejisi ile kendine önemli bir hareket alanı yaratarak aktif bir siyaset yürüten AKP'nin Kıbrıs politikası, bu stratejik halkanın önemi bir parçasını oluşturuyor.
Tayyip Erdoğan'ın bu anlamda uluslararası güçlere verdiği taahhütler sürecin hem devam ettirileceği, yapıcı olunup görüşüleceği hem de Kıbrıslırum/Yunan tarafından daha önde olacağı yönünde idi. Bu çerçevede Denktaş'ın bu adımı, Tayyip Erdoğan'ın tüm uluslararası ilişkilerini zedeleyici, kendisinin uluslararası kredisini sıfırlayıcı ve dış politik stratejisini önleyicidir.
Bu anlamda Denktaş'ın çıkışı hem basite alınamaz hem de kişiselleştirilemez. Bu adımın ardında mutlaka ve mutlaka Türkiye'nin derin devletçi "kemalist" güçlerinin desteği olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Kamuoyu araştırmalarına göre yerel seçimlerde yüzde 50 dolayında oy alacağı belirtilen AKP'nin bu konuda Denktaş'a boyun eğmesi ise hiç mümkün değil. Bu durumda Denktaş'ın ısrarla görüşmelere tekrar katılması konusunda Tayyip Erdoğan tarafından etkin bir irade sergilenme olasılığı yüksektir.
2. Eğer kararında ısrarlı ise Denktaş'ın görüşmecilikten hemen istifa etmesi ve Serdar Denktaş'ın da ikna edilerek görüşmecilik yetkisinin KKTC Meclisince Mehmet Ali Talat'a verilmesi gerekmektedir. Bu durumda Türkiye'nin de onayı ile görüşmeler kaldığı yerden devam eder.
Bu yeni durum, özellikle de Türkiye'nin "onay"ı, Papadopulos'un da herhangi bir "görüşmeci-tanınma-yetki" itirazında bulunmadan görüşme masasına oturmasını sağlayacaktır. Çünkü eğer Denktaş katılmaz ise Papadopulos'un görüşmelere bunu gerekçe yaparak katılmama olasılığı çok yüksektir ve bu durumda Papadopulos'un haklı görüleceği ortadadır.
3. Bir diğer ihtimal dörtlü görüşmelerin ya sadece Türkiye-Yunanistan düzeyine indirgenmesi -ki Kıbrıslırumlar bunu kabul etmeyecektir- ya da "dolaylı yapılması"dır.
Bir uzlaşmadan çok görüş sunumu, belge alışverişi düzeyinde sürmesi beklenen dörtlü görüşmelerin de bu anlamda es geçilerek, sürecin doğrudan Annan'ın yetkisine devredilmesi gündeme gelebilir. Bu durumda ciddi bir kayıp olacağı söylenemez, çünkü planda yapılabilecek değişikliklerin rengi giderek belirmeye başladı gibi de görünüyor.
Denktaş'ın gerçekten tehlikeli sularda yüzdüğünü belirtmeye gerek var mı bilmiyorum. Ancak, kılıcını çektiği ve elinden geldiğince her ortamda açıkça çözümü engellemeye çalışacağı açıkça ortaya çıkmıştır. Kararını geri alsın veya almasın Denktaş'ın tavrı artık kesindir. Bu durumda bir an önce görüşmecilikten çekilmesi en gerçekçi yöntem gibi görünüyor. İster gönüllü ister zorla! (NM/BB)