Gisele Pelicot davası sadece Fransa’da değil tüm dünyada büyük yankı uyandırırken, utanması gerekenin mağdur olmadığı konusunda hepimize önemli bir ders verdi.
Kocası bildiği adam ve onlarca erkek tarafından yıllarca tecavüze uğrayan Gisele, davada kimliğinin gizli kalması hakkından vazgeçerek küresel çapta tüm cinsel saldırı mağdurlarının sembol isimlerinden biri oldu.
Gisele’nin söylediği “Utanç artık yer değiştirmeli!” cümlesi günlerce zihnimde dönerken, aklıma Bernardine Evaristo’nun Kız, Kadın, Öteki (Girl, Woman, Other) adlı romanı geldi. İlham kaynağımız Gisele Pelicot’a cesur mücadelesinden dolayı sevgi ve saygılarımızı gönderirken, bu roman üzerinden Gisele’in bize işaret ettiği yere bakmaya çalışalım mı?
Utanç ve travmalara toplumun etkisi
Evaristo “Kız kardeşlere, bacılara, abalara, hemşirelere, kadınlara, garılara, gacılara, hatunlara, hanımlara, biraderlerimize, emmilerimize, abilerimize, adamlarımıza, tayfamıza ve insanlık ailesinin LGBTİ+ mensuplarına” (Orijinali; For the sisters & the sistahs & the sistas & the sistren & the Women & the womxn & the wimmin & the womyn & our brethren & our bredrin & our brothers & our bruvs &our mandem & our men) şeklinde geniş bir kitleye adamış.
Bu geniş adanmışlığa rağmen herkese aynı okuma keyfini vermeyeceğini biliyorum ancak Kız, Kadın, Öteki; utanç, travma ve toplumun bu duygular üzerindeki etkisini konuşmak için oldukça başarılı bir roman.
Romanın konusu ve yazım tarzı ilgimi çektiği için uzun zaman önce almıştım. Yazarına 2019 yılında Booker ödülü kazandıran, hemen ertesi yıl bizde Ebru Kılıç çeviriyse Doğan Kitap’tan yayınlanan kitap, epeydir okuma listemde bekliyordu. (Çok kitabı olanlara ‘hepsini okudun mu’ diye soranlara da cevap vermiş olalım; hayır, hepsinin bir zamanı var.) Gisele Pelicot davası sonuçlanıp da onca kadının mağdur edilmeleri yetmezmiş gibi sırtlarına bir de utanç yüklenmesi meselesi kafama takılınca Kız, Kadın, Öteki’ni de okumanın zamanı geldi.
Başlangıçta romanın içine girmekte biraz zorlansam da, finalde şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Farklı kadın karakterlerin yaşamlarına odaklanan Kız, Kadın, Öteki, toplumun dışladığı ya da ötekileştirdiği bireylerin üzerinden bakış açımızı genişletiyor.
Travmayı güce ve direnişe dönüştürmek…
Utanç, bireylerin taşıması gereken bir yük mü? Yoksa bir topluma ya da sisteme mi ait olmalı?
Gisele Pelicot’un hikayesiyle bu sorunun cevabını açıkça aldık. Yine de biliyoruz ki utanç, bireylerin içine kapanmasına ve kendilerini suçlamalarına neden olan bir duygu. Ancak Gisele’in cesur duruşu sayesinde failler mahkemede sadece adaletle yüzleşmedi, aynı zamanda mağdura yüklenmeye çalışılan utancı da yüklenmek zorunda kaldı.
Bernardine Evaristo da romanıyla bireysel utancın toplumsal bağlamını sorguluyor ve bunu bir direniş, kendini bulma aracı olarak kullanıyor. Gisele gibi…
Bu arada nomanda temelde 12 ana karakter var ama çok daha fazla isimden de söz ediliyor. Bu nedenle okurken isimlerin aklınızı karıştırması normal. Bazı okuma kulüpleri bu karışıklığı gidermek için isim haritaları hazırlamış, ben de size kısaca kim kimdir tanıtmaya çalışayım.
Amma ve Yazz – Farklı kuşaklar ve mücadele
Amma, lezbiyen, feminist bir tiyatro yazarı ve yönetmeni, radikal bir gençlik geçirmiş. Toplumun dışladığı kadınların hikayelerini sahneye taşıyor. En büyük çatışmasını kızı Yazz ile yaşıyor.
Yazz modern bir dünyada büyüyen, annesinin radikal geçmişinden kendini uzaklaştırmaya çalışan genç bir kadın. Ancak hatırlaması gereken bir konu var: Yazz’ın özgürlüğü, annesinin mücadelesinin bir sonucu değil mi?
Bu iki karakter, kuşaklar arası çatışmanın ve dayanışmanın ne kadar karmaşık olabileceğini gösteriyor.
Dominique – Özgürlük ve bağımlılık arasında
Amma’nın eski arkadaşı Dominique, Amerika’ya göç ederek kendine yeni bir başlangıç yapıyor. Ancak orada toksik bir ilişkiye sürükleniyor.
Özgürlük arayışındaki Dominique, bir yandan kendini bulmaya çabalarken diğer yandan da bağımlılıklarının esiri oluyor.
Shirley ve Winsome – Sosyal sınıf ve gelenekler
Shirley, öğretmen olarak sosyal sınıf atlamış, ancak kendi köklerinden uzaklaşmış bir kadın. Annesi Winsome’un hayatına kıyasla daha modern bir yaşam sürse de, bu süreçte kızına ve geçmişine yabancılaşıyor.
Winsome ise, İngiltere’ye göç eden bir neslin yükünü taşıyor. Shirley ve Winsome’un hikayesi, göçmen aileler arasındaki jenerasyon farklılıklarını gözler önüne seriyor.
Morgan/Megan – Cinsiyet ve kimlik arayışı
Morgan, Shirley’nin torunu ve Yazz’ın arkadaşı. Cinsiyet kimliğiyle ilgili derin bir sorgulama süreci yaşıyor ve sonunda non-binary olarak kimliğini benimsiyor. Morgan’ın hikayesi, bireysel kimlik arayışının toplumsal önyargılarla nasıl kesiştiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Hattie ve Grace – Geçmişin izleri
Hattie, Morgan’ın büyükannesi, toprakla ve geleneklerle derin bağları olan bir kadın. Aileyi bir arada tutma çabasında, ancak modern nesiller bu bağları sorguluyor.
Hattie’nin annesi Grace ise sessiz bir güç figürü olarak ailenin geçmişini temsil ediyor. Bu iki kadının hikayesi bize geçmişin bugüne nasıl şekil verdiğini anlatıyor.
Carole ve Bummi – Travma ve dayanışma
Carole, Shirley’nin öğrencisi ve gençliğinde yaşadığı bir saldırıdan sonra içine kapanmış. Hayatını yeniden inşa etmeye çalışıyor. Ancak geçmişinin yükünden kurtulmakta zorlanıyor.
Carole’un annesi Bummi, Nijeryalı bir göçmen olarak kültürel değerlerini koruma gayesinde. Belki de bu yüzden kızının yaşadığı travmayı anlamakta güçlük çekiyor. Bu iki kadın annelik ve kız çocuğu rollerini bize sorgulatıyor.
Penelope ve LaTisha – Farklı yollar, benzer sorgular
Penelope, emekli bir öğretmen. Geçmişteki önyargılarıyla yüzleşirken kendi kimliğini yeniden değerlendiriyor.
LaTisha üç çocuk annesi bir süpermarket çalışanı. Hayatındaki hayal kırıklıklarına rağmen, kendi koşullarında anlam arayışını sürdürüyor.
Toplumun şekillendirdiği bireysel kimlikler
Ben bu yazıda utancın yer değiştirmesi konusuna odaklandım, ancak roman çok daha fazla tema barındırıyor: Kadınların, queer bireylerin, göçmenlerin yaşamlarına odaklanarak; kimlik, aidiyet, feminizm, toplumsal cinsiyet ve ırk konularını derinden sorguluyor. Bireysel kimliklerin, toplumun dayattığı sınırlarla nasıl şekillendiğini ve bu sınırların nasıl aşılabileceğini de çok iyi işliyor.
Söylev çekmek istemem, bu nedenle romanı okuduktan sonra aklımda kalanları soru olarak paylaşacağım: İnsan olduğunu sandığı şey midir?
Farklılıklarımız, bizi bölen değil de bir arada tutan unsurlar olabilir mi? Kolektif dayanışma, bireysel özgürlüklerin önünü açmaz mı?
Kimlik, sabit ve tek boyutlu bir yapı mı? Etnik köken, cinsiyet, sınıf ve geçmiş deneyimler kimliğimizi şekillendiren katmanlar değil mi? Toplumun dayattığı sınırlar, kişinin özünü bulma yolculuğunda engel oluşturur ama aşılamaz mı? Her bireyin kendi hikayesini yazma hakkı yok mu?
Yazım tarzıyla da farklı bir roman
Bu arada romanın yazım tarzının da değişik olduğunu söylemeliyim; özel isimler dışında yazar büyük harf kullanmamış. Soru işaretleri, virgüller var ama nokta yok! Noktalama işaretlerindeki bu tercih; metne şiirsel bir görünüm veriyor, devrik cümleler de bunu destekliyor.
Farklı kültürler, farklı insanlar tanımak istiyor, yeni bir yazarla, değişik bir tarzla tanışmak istiyorsanız kesinlikle Kız, Kadın ve Öteki’yi okumanızı tavsiye ediyorum. Biraz zorlasa bile sonunda okuduğunuza memnun olacaksınız.
Hadi yazımızı romandan alıntılarla bitirelim.
ama hiç olmadı ki kendi başına biri, önce kız evlattı, sonra hanım ve anne, şimdi de büyük anne ve büyük anneanne
belki kötü adamların sarhoş küçük kızlara tecavüz etmesi önlenir
(yanlarına kar kalması da)
belki küçük kızların bunu kendi hatalarıymış gibi görmesi önlenir
(bir tek kişiye bile söylememeleri de)
Ona kendisini ezik, değersiz ve bir hiçmiş gibi hissettirirlerdi
bir tek sözcük bile etmeden
hatta onu fark bile etmeden
Ben kurban değilim, sakın bana kurbanmışım gibi davranma, annem beni kurbanmışım, mağdurmuşum gibi yetiştirmedi
benim için asıl önemli olan, nasıl hissettiğimi bilmem, dünyanın geri kalanı bir gün yetişir gelir, benim ömrümden daha uzun zaman alacak sessiz bir devrimle olsa bile
peki ya derinde, aslında kim olduğunu keşfetsen?
(NK/EMK)