Nitekim İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş 10 yıl önce İstiklal Caddesi'nde dikilen ağaçların insan ve araç trafiğini aksattığını, bu nedenle söküleceklerini açıklamış. Buna karşılık bina cephelerine konsol olarak çiçeklikler yapılacağını ve "Avrupa kentlerinde olduğu gibi güzel, hissedilir bir Beyoğlu'nun ortaya çıkacağını" da sözlerine eklemiş.
Böylece İstiklal Caddesi konseptinin ne olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Dikkat ederseniz inşaat ihalesi gerçekleştikten aylar sonra da olsa, İstiklal Caddesi tarihinde ilk defa "mimari açıdan" tartışılmakta. Biz de bu sayede olacaklar hakkında bir fikir sahibi oluyoruz.
Belki Kadir Topbaş Büyükşehir'e seçildikten sonra unutulmuş olabilir ama Beyoğlu'nda sivil toplum kuruluşlarının (STK), gönüllü insanların katıldığı bir platform var. Bu platformun her hafta toplanan çalışma grupları var. Bu çalışma grupları Beyoğlu'ndaki sorunları halka maletmek, çözümleri katılımcı bir şekilde geliştirmek için çaba göstermekte.
Beyoğlu'nda cadde ve sokaklarla, yani kamu alanları ile ilgili bir çalışma henüz daha ihale gerçekleşmeden bu STK'ler aracılığıyla yerel halka tanıtılabilir, bazı gereklilikler en azından birlikte saptanabilirdi. Hatta yaya alanları, park yerleri, trafiğe açık ve kapalı olan yollar bu tartışmalarda olgunlaşabilir ve belediye de göğsünü gere gere bu projeyi "fark ettiniz mi?" yazılı panoların yerine koyar, insanlar da yaşadıkları kent mekanına yapılacakları fark edebilirlerdi.
Bizim vatandaşlar olarak Dubai Kuleleri'nin "burgulu mu burgusuz mu" olacağı konusunu tartışma kabiliyetimiz olduğu pek söylenemez. Ama İstiklal Caddesi'nin ağaçlı mı, ağaçsız mı olsun, evimizin kapısına restoran masası dayansın mı, dayanmasın mı, bunları tartışma imkanımız var.
Ne diyelim? Yönetimin ayağına gelen böyle bir fırsat kaçırılır mı? Demek ki İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde sözde kentsel tasarım işleri yapan çok değerli uzmanlar Kadir Topbaş'a her şeyiyle vitrinde yer alacak, kolaylıkla kendisine prestij kazandıracak küçücük bir projeyi bile çok görüyorlar. Üstelik bu talihsizlik tam da en başarılı sonucun alınabileceği yerde, Beyoğlu'nda Kadir Topbaş'ın başına geliyor.
Kim ne derse desin, bu yapılan Sayın Kadir Topbaş'ın ayağına çelme takmaktan farksız. İstanbul için, Beyoğlu için ne kadar üzülsek, azdır. Bu fırsatı kullanamadığı için kime yazık? Beyoğlu'na mı, yoksa Kadir Topbaş'a mı?
Diğer taraftan Kadir Topbaş bir mimar. Yalnızca Bimtaş adlı şirkete bağlı olarak 500 adet uzman çalıştırıyor. Dolayısı ile kent yönetiminin ve uzmanların böyle bir projeyi geliştirirken insanları karar sonrası "ağaçlar kalsın mı, sökülsün mü" çerçevesindeki bir tartışmaya mahkum etmeyecek kadar bu işi bilmesi gerekir.
Bu işi bilenler bu ağaçların dikilirken de bu işin nasıl profesyonelce yapılacağını görür, sökülürken de. Mesele yalnızca ağaçlar olmadığına göre, yani yaya alanları nasıl kullanılacak, hangi yollar araç trafiğine kapanacak, masalar nereye konacak, caddelerden akan yağmur suları evlere nasıl girmeyecek, yaşlılar, engelliler evlerinin kapısından dışarı nasıl çıkacak nevinden sorulacak bir çok konuyu ilgilendirdiğine göre, ağaçlar işin nasıl yapıldığının bir göstergesi.
Çiçeklikler, yer döşemeleri, trafik meselesi, yaya alanları gündeme geleceğine göre diğer taraftan bu iş tam bir kentsel tasarım meselesi. Kentsel tasarım nasıl yapılır? Planlama bürosunda yapılamaz. Müteahhitin bürosunda da yapılamaz. Kaldırımlara babalar yerleştirilerek de yapılamaz.
Yapılması gerektiği gibi, yani uzmanların, halkın, profesyonel kuruluşların rollerinin belli olduğu bir ilişki içinde ve katılım ile yapılır. Çünkü kentsel tasarım demek, kağıt üzerinde tasarım yapmak değildir.
En basit örnek, Beyoğlu Balıkpazarı'nda bir şerit trafiğe, iki şerit araç parkına ayrıldığı için dakikada bir yolcu indiren taksiler arkalarında yüzlerce arabanın birikmesine yol açıyor. Burada çalışan esnaf, yaşayan halk, bu durumdan herkes rahatsız. Oysa bırakalım iki şeridi trafiğe açmayı, yalnızca iki araçlık bir duraklama yeri açılsa, trafik rahatlar.
Ama pencere önüne konacak çiçeklere kadar her konuya sözünü geçiren belediye, otomobillere, değnekçilere sözünü geçiremiyor. Bir bilgisayar firmasına "kentsel tasarım" işi vererek bütün caddelerin, binaların ne renk olmasına karar veren kent yönetimi, asfaltın bir bölümünü işaretleyip, "buraya park edene zabıta ceza keser" diyemiyor. Neden?
Demek ki belediye başkanı bir mimar olduğu halde, çevresinde yüzlerce uzman çalıştığı halde, gene de bu iş profesyonelce yapılamıyor. İstiklal Caddesi'nde geçmişte nasıl ferforje demirler içine ağaçlar yerleştiyse, malzeme firması gösteri amacıyla nasıl zemini süslü betonlarla kapladıysa, ara sokaklarda seçimler öncesi asfaltın üstüne aceleyle nasıl beton kaplandıysa, bugün de kent yönetimi aynı yöntemle iş görülüyor. Yazık.
Çok açıktır ki kent yönetiminin aldığı bir çok karar bir çok insanın üzerinde anlaşacağı bir karar olmayabilir. Bir çok konuda uzlaşma sağlanamayabilir. Ama bir kent yönetimi bu kadar kolay iyi bir şey yapma fırsatını ancak bu kadar anlaşılmaz bir şekilde heba edilebilir.
Bu fırsat eğer bu kadar küçük bir ölçekte iyi kullanılabilseydi, başka iyi şeylere de bir örnek olabilirdi. Bu fırsatın kullanılamamasının tek sorumlusu da herhalde yalnızca yöneticiler değil.(KG/KÖ)