Kanunlardaki eşitlikçi yapıya rağmen, kadının niteliksel gelişimini ve işgücü piyasasına girişini sağlayacak gerekli mekanizmaların oluşamaması, bu düşüşün önemli nedenlerinden.
Kadınların işgücüne katılma oranı 1990'da yüzde 34.1 civarındayken, 2002'de yüzde 26.9'a düştü. Kadınlar, 2003'ün ikinci döneminde istihdam edilenlerin yüzde 28.5'ini oluşturdu. Yani, 2003'te istihdam edilenlerin 6 milyon 184 bini kadındı. Kadın istihdamı, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 3.2 yani 203 bin kişi azalmıştı.
Bu düşüş, tarım sektöründe çalışan ücretsiz aile işçilerinin sayısındaki düşüşten kaynaklanıyordu. Kentsel yerlerde kadın istihdamının toplam istihdam içindeki payı yüzde 20 iken, bu oran kırsal yerlerde yüzde 37.7 olmuştu.
2004'ün birinci döneminde istihdam edilenlerin yüzde 25'ini yani 4 milyon 972 binini kadınlar oluşturdu. Kadın istihdamı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 13.8 yani 796 bin kişi azaldı.
Bu da, büyük ölçüde tarım ile hizmetler sektöründe çalışan kadınların sayısındaki düşüşten kaynaklanıyordu.
Bir önceki yılın aynı dönemi ile kıyaslandığında, tarım sektöründe çalışan kadın sayısında 593 bin, hizmetler sektöründe çalışan kadın sayısında ise 140 bin kişilik bir azalış dikkati çekiyordu. Kentsel yerlerde kadın istihdamının toplam istihdam içindeki payı yüzde 19.2 iken, bu oran kırsal yerlerde yüzde 32.1 olarak gerçekleşmişti.
İstihdam edilen kadınların yüzde 53.1'i tarım sektöründe çalışıyor ve tarım sektöründeki kadınların yüzde 83.3'ünü ücretsiz aile işçileri oluşturuyordu. Türkiye genelinde istihdam edilen kadınların yüzde 47.2'si yani 2 milyon 347 bini ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyordu. Ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınların, toplam ücretsiz aile işçileri içindeki oranı ise yüzde 66.9'du.
Tarım sektörünün ekonomi içinde giderek kadın işgücünün azalan ağırlığı kente göç nedeniyle ikiye katlanırken tarım kesimi hala en çok kadını istihdam eden sektör özelliğini sürdürmektedir. Bu sektör kadını daha çok ücretsiz aile işçisi konumunda tutmasına rağmen, kadının bir şekilde sosyalleşmesi ve kararlara katılımını teşvik edici özellikler de taşımaktadır.
Köyden kente göçün yoğun olarak yaşandığı Türkiye'de, köyde işgücü içinde görülen kadın, yeterli eğitim ve mesleki bilgi-beceriye sahip olmadığından, kent işgücü piyasasına giremiyor, işgücü dışında kalarak genellikle ev kadını oluyor.
İşgücüne katılmayan 100 kadından 69'u, bunun nedeni olarak "ev kadını" olmalarını gösteriyor. Gelir azlığı nedeniyle çalışmak zorunda olan kadın, sosyal güvencesi olmayan enformal sektöre kayıyor ve düşük statülü - gelirli işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Bu durum işgücü verilerine yansımıyor ve işsizlik oranları oldukça yüksek görünüyor.
Kadın işgücünün en çok istihdam edildiği ikinci sektör, hizmetler sektörü. Bu sektördeki iş alanlarından bazıları özellikle "kadınlar için uygun alanlar" olarak toplumsal kabul görüyor.
Kadın işgücünün yer aldığı üçüncü sektör olan sanayi sektöründe, özellikle imalat sanayi dallarında kadın işgücü halen oldukça sınırlı olduğu halde, emek yoğun sanayi dalları için kadınlar tercih ediliyor. Özellikle kayıt dışı işyerlerinde yoğunlukla kadın ve çocuk işgücü, her türlü sosyal hak /sosyal güvenceden yoksun şekilde çalıştırılıyor.
Eğitimsiz ve donanımsız kadının yanında eğitimli ve genç kadın nüfusta da işsizlik oranlarının yüksek olması, kadın istihdamında yaşanan sorunlar açısından önemli bir gösterge.
Kentte yaşayan en az lise mezunu genç kadın nüfusundaki işsizlik oranı, aynı durumda olan erkeklerin iki katından fazla. Kentte yaşayan lise mezunu kadınlar için işsizlik oranı yüzde 24.9, erkekler için ise yüzde 12.1'dir.
Bu durum büyük ölçüde gelir dağılımına da yansıyor. Kadın ve kız çocukları, gelir dağılımındaki bozulmadan en fazla etkilenen grup. Gelirin, dolayısıyla yaşam standartlarının düşüşü kadınları bir yandan daha marjinal işlerde çalışıp azalan geliri artırmaya zorlarken, diğer yandan, ev içi üretime ayırdıkları zamanı artırıyor.
Kadınların önündeki engeller
Türkiye'de, kadınların iş hayatına katılımında ve iş hayatını sürdürebilmeleri konusunda karşılaştıkları engeller özetle şunlar:
* Kadın işgücü ucuz emek olarak emek-yoğun iş kolları olan tekstil, gıda, hazır giyim, tütün gibi sanayi dallarında yoğunlaşmıştır. Ancak, tarım sektörü ile karşılaştırıldığında bu sektörlerdeki kadın işgücü oranı düşüktür.
* İş piyasasında iş ve mesleklerin "kadın işleri" ve "erkek işleri" olarak ayrışıp toplumsal kabul görmesinden dolayı, kadınlar ancak geleneksel kadın mesleklerinde yoğunlaşmakta, kadınlar, daha düşük statülü ve ücretli işlerde çalışmaya razı olmaktadırlar.
* Tarım sektöründe çalışan kadınların ücretsiz aile işçisi konumunda olmalarının yanı sıra, sanayi ve hizmetler sektöründe çalışan kadınlar da iş kolu veya işyerinin en alt kademelerinde yoğunlaşmaktadırlar. Düşük statülü işler, düşük ücretleri, süreksiz ve geçici çalışmayı, sosyal güvencesizliği beraberinde getirmektedir.
* Kadınların eğitim düzeyi arttıkça, işgücüne katılım olanakları artmaktadır. Ancak, halen eğitimin her kademesinde kadınlar için bir eşitsizlik söz konusudur. Bu eşitsizliğin gelecekte giderilmesi ümit edilse bile, kadın emeğine vasıf kazandırabilmek için örgün eğitim yanında bilgi ve beceri geliştirmeye yönelik yaygın eğitime ihtiyaç vardır.
* Kadınların hem çalışma yaşamına girerken, hem de girdikten sonra karşılaştığı cinsiyete dayalı ayrımcılık önemli bir engeldir. Belli iş ve mesleklere kadınların kabul edilmemesi, görev dağılımında adil davranılmaması, ekonomik kriz dönemlerinde önce kadınların işten çıkarılması, ücretlerin düşük tutulması başlıca ayrımcılık örnekleridir.
* Kadınlar SSK, Bağ-Kur ya da Emekli Sandığı'na bağlı olduklarında sosyal güvenlik kapsamına girmektedirler. Ancak bir işyerinde çalışmasına rağmen sigortalı olmayan çok sayıda kadın vardır. Ev kadınlarına isteğe bağlı sigortalılık imkanı sağlayan Bağ-Kur uygulaması primlerin yüksekliği, prim ödemede eşe bağımlı olma ve yeterli bilgi sahibi olmama gibi nedenlerle sınırlı kalmaktadır. (BB)