Sezaryen ve kürtajla ilgili düzenlemeler hazırlandı, ancak kadın doğum doktorları gerekli altyapılar hazırlanmadan bu yasaların etkili olmayacağını söylüyor.
Kadın doğumcu Gülnihal Bülbül, sezaryenle ilgili düzenlemede yer alan "Gerekli tedbirlerin alınmasına rağmen, doğumu takiben anne veya bebekte meydana gelebilecek istenmeyen sonuçlardan dolayı hekim sorumlu tutulmayacak" ifadesinin sezaryen oranını düşürmeyeceğini söylüyor.
"ABD kötü örnek"
Doktorun ihmalinden kaynaklanan malpraktis ile, doktordan bağımsız gelişen komplikasyonların Türkiye'de bir tutulduğunu belirten Bülbül, düzenlemedeki muğlak ifadenin doktorlara açılan davaları azaltmayacağını dolayısıyla doktorları normal doğuma teşvik etmeyeceğini ifade ediyor.
"Malpraktis ve komplikasyonlar karşısında doktorların dava edilmesi ve çok yüksek tazminatlara mahkum edilmesi son yıllarda çok arttı. Bu durumda doktor da kendisini korumak için doğumda karşılaşabileceği riskleri göze almıyor ve sezaryen yapmayı tercih ediyor. Bu sadece Türkiye'ye özgü bir durum değil.
"Türkiye'de ABD örnek alınıyor, halbuki bu kötü bir örnek. Mesela İngiltere'de, doktorun uygulaması karşısında zarara uğrayan hastanın tüm giderlerini sağlık sistemi karşılıyor. Türkiye'de ise doktor kendisi karşılıyor.
"Bunun önüne geçmek için bir malpraktis yasası çıkarılması, doktorların sezaryen düzenlemesine göre değil, farklı bir yasayla yargılanmaları lazım. Yoksa bu doktorla hastayı karşı karşya getirir, doktorlara yönelik şiddet için yeni bir neden olur."
Mevcut durumda "isteğe bağlı sezaryen" diye bir kod olmadığını söylerken, her raporda zaten sezaryenin tıbbi gerekçesinin yazıldığının altını çiziyor. Hasta psikolojisinin de önemli bir faktör olduğunu hatırlatıyor.
"Ben normal doğum taraftarıyım, hastalarımı hep buna teşvik ederim. Fakat bir kadına zorla, baskıyla, istemediği halde ve fobi derecesinde korkuları olduğu halde normal doğumu dayatamazsınız. Bunun sonucu kötü olur."
"Normal doğum için ebelik sistemi gerek"
Bülbül, sezaryen oranının düşmesi için ebelik sisteminin de geri getirilmesi gerektiğini söylüyor ancak bunun uzun bir süreç olduğunu hatırlatıyor.
"Doğum sürecini ebelerin üstlenmesi gerek ancak bu sorumluluğu taşıyacak bir eğitim almıyor ve çalışma hayatında doktorun yardımcı personeli gibi çalışıyorlar. Ebelik sistemi bugünden yarına oturacak bir konu değil. Eğitimi yeniden düzenlemek ve sistemi rayına oturtmak en az beş sene alır.
"Sistemin normal doğumu desteklemeyen bu kadar çok ayağı varken, birkaç cümlelik yasalarla sorunlar çözülmez. Önce ebelik yasası çıkması, ebelere rollerinin geri verilmesi lazım. Ebe ortalama 12 saat olan doğum süresince gebeyle ilgilenecek, gerekirse doktoru çağıracak. Böylece doktor da '12 saat bir hastayla uğraşmak yerine yarım saatte sezaryen yaparım' demeyecek. Doktorun bunu söylemesine neden olan koşulları ortadan kaldırmak lazım."
"Sağlık ticarileşince sezaryen oranı artar"
Sezaryen oranlarının düşürülmesi gerektiğini bütün kadın doğumcuların söylediğini belirten Bülbül, bu oranın sağlığın özelleştirilmesiyle ilgili bir ayağı olduğunu anlatıyor.
"Sosyal devlet anlayışı olan ülkelerde, örneğin Kuzey Avrupa ülkelerinde sezaryen oranı çok düşüktür. Performans sistemi de sonuçta parça başına iş yapma, ticaret üzerine dönen bir sistem. Özelleştirme deyince illaki özel hastane olması gerekmiyor. Doktor yaptığı iş başına para almamalı, hayatını geçindirebileceği standart bir maaşı olmalı. Sistem böyle olunca normal doğum için 12 saat mi harcamış, sezaryen için yarım saat mi harcamış, ona bakmaz."
Bülbül, düzenlemenin doktora karşı yeni bir şiddet nedeni de olabileceğini söylüyor. "Bu sefer hasta diyecek ki, 'ben sezaryen istedim doktor beni zorla doğurttu, sonra şöyle sorunlar oldu' vs. Hastayla hekimin karşı karşıya gelmesine sebep olacak."
Performans sistemi en büyük sorunlardan
Bülbül, performans sisteminin kadın doğum ve aile planlaması hizmetlerinin sağlıklı sunulmasında bir sorun olduğunu söylüyor. Sisteme göre sezaryen yapan doktorların aylık gelirleri düşüyor. Ayrıca aile planlaması danışmanlığına vakit ayrılamıyor.
"Aile planlaması hizmeti, öncelikle bir danışmanlık vermektir. Kadına bütün yöntemler anlatılır, yöntem kadının isteğine göre belirlenir, çocuk doğurmak istiyorsa nelere dikkat etmesi gerektiği anlatılır, daha sonra da kadına seçme hakkı bırakılır. Bunun için daha gelişmiş merkezlerin açılması, bu hizmete önem verilmesi gerekir.
"Bu danışmanlık hizmetinin performans sisteminde bunun hiçbir karşılığı yok. Bu sürede doktor beş tane hasta bakabilir, ayrıca bakması da gerekir çünkü kapıda bekleyen bir sürü hasta var. Yani doktorun tercihinin dışında da bir zorlama var."
"Kürtaj klinikte ve pratisyen hekimlerle yapılabilmeli"
Bülbül, kürtajın muayenehanelerde yapılmasının doğru olmadığını söylerken, zaten mevcut yasada da bunun yasak olduğunu belirtiyor. Ancak kliniklerde kürtajın yasaklanmasının doğru olmadığını ifade ediyor:
"Muayenehaneler yönetmeliğine göre, kürtajın bu mekanlarda yapılması yasak. Şimdiye kadar gayriresmi yapılıyordu ve devlet de buna göz yumuyordu. Ama artık denetleyecekler herhalde. Hastanın güvenliği açısından operasyonun anestezi uzmanı olan klinik ve hastanelerde yapılması gerek. Güvenli ortam sağlandığı takdirde, kürtajın kliniklerde yapılması kadın için daha kolay ve daha ekonomik."
Bülbül, yeni düzenlemeyle pratisyen hekimlerin kürtaj yapmasının yasaklanmasının yanlış olduğunu söylerken, "Pratisyenlerin tam tersine aile planlaması konusunda daha çok eğitilmesi ve teşvik edilmesi gerekir" diyor.
Aile planlaması hizmetleri dahilinde kürtaj hizmeti de sunulması gerektiğini söyleyen Bülbül, eskiden hastanelerde açılan aile planlaması bölümlerinde kadınların spiral, kürtaj gibi hizmetlerden yararlanabildiğini hatırlatıyor. "Ancak kadınlara evli değilse kürtaj yapılmıyordu, sekiz haftanın üzerinde de yapılmıyordu. Yani muhafazakar bir zihniyetle, kürtajı kısıtlamışlardı. Biraz da orada çalışan hekimlerle ilgiliydi ama devletin istediği de buydu."
Bülbül, son olarak bu düzenlemelerin hazırlanırken ne kadın doğumculardan ne de kadınlardan fikir alınmamasını eleştiriyor.
"Bunları yaparken kime soruyorlar bilmiyorum. Kadın doğumcuların derneklerine de danışmıyorlar. Tabi bu arada bir zahmet kadınlara da sorsunlar. Kadın kendi bedeniyle ilgili kararı kendisi vermesi gerekirken, kadınlar üzerinde neden bu kadar normatif baskı oluşturuluyor?" (ÇT)