"Irak'ta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve onların Iraklı işbirlikçileri artık sivil hedeflere saldırdıklarını gizleme gereği bile duymuyor ve cesetleri saymaya cesaret eden herkesi -doktorlar, din görevlileri, gazeteciler- açıkça bertaraf ediyor."
Özellikle endişe uyandıran kelime "bertaraf etmek". Mektubun iddiasına göre, ithamlarım "dayanaksız". Bu nedenle Guardian'dan ya yazıyı çekmesi ya da bu "olağanüstü ağır ithamlara kanıt göstermesi" talep ediliyor. ABD Büyükelçiliği memurlarının yabancı bir ülkenin bağımsız basınıyla açıkça yüz göz olmaları pek sık rastlanır bir durum olmadığından, mektubu fazlasıyla ciddiye aldım. Her ne kadar hayli ağır bir itham olsa da, lafımı geri almaya hiç niyetim yok. Aksine, işte size talep ettiğiniz kanıt.
Nisan ayında ABD kuvvetleri dört Blackwater çalışanının korkunç ölümlerine misilleme yapmak amacıyla Felluce'yi kuşattı. Operasyon, ABD kuvvetlerinin şehri direniş güçlerine bırakması sonucunda başarısız oldu. Geri çekilmenin nedeni, yüzlerce sivilin öldürüldüğüne dair raporların tetiklemesiyle, tüm yurtta ayaklanmaların alevlenmesiydi. Bu bilgi üç önemli kaynaktan geliyordu:
1) Doktorlar. USA Today'in 11 Nisan'da bildirdiğine göre, "ölülerin istatistikî bilgileri ve isimleri şehirdeki dört büyük klinikten ve Felluce hastanesinden toplanıyordu".
2) Arap TV muhabirleri. Doktorlar ölü sayısını bildirirken, bu istatistiklere bir insan sureti yerleştiren El-Cezire ve El-Arabi kanalları oldu. Felluce'de, bağımsız kamera ekipleri sayesinde, iki televizyon kanalı da Irak ve Arap ülkelerindeki sakat kalmış kadın ve çocukların görüntülerini yayınladılar.
3) Din görevlileri. Sivillerin uğradığı çok sayıda kazayı doktor ve gazeteciler bildirirken, raporları Irak'taki önemli din görevlileri tutuyor. Pek çoğu verdikleri ateşli hutbelerle saldırıları kınıyor, cemaat mensuplarını ABD birliklerini çekilmeye zorlayan direnişe davet ediyor.
ABD otoriteleri, Nisandaki son kuşatma sırasında yüzlerce sivilin öldürüldüğünü inkar ettiği gibi, bu raporların kaynaklarına da sert tepki gösterdiler. Mesela, geçen ay New York Times'a konuşan ve ismi verilmeyen bir "üst düzey Amerikan subayı", Felluce hastanesini "propaganda merkezi" olarak nitelendiriyordu. Ama en ağır sözler Arap televizyon kanallarına ayrılmıştı. El Cezire ve El Arabi'de yayınlanan Felluce'de yüzlerce sivilin katledildiği haberleri hakkında ne düşündüğü sorulduğunda, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, "El Cezire'nin yaptığı yayın korkunç kötü, yanlış ve affedilemez" diyerek karşılık verdi.
ABD birlikleri geçen ay Felluce'de yeniden kuşatma başlattılar -ama bu kez saldırıya yeni bir taktik eklenmişti: Son dönemde kamuoyunun dikkatini sivillere yapılan saldırılara çekmeyi başaran doktorları, gazetecileri ve din görevlilerini bertaraf etmek...
ABD kuvvetleri ve Iraklı askerlerin ilk büyük operasyonu, Felluce hastanesine hücum ederek doktorları tutuklamak ve hastaneyi askeri idare altına almak oldu. New York Times'ın belirttiğine göre, "hastane ilk hedefti, çünkü Amerikan ordusu ağır yaralanma dedikodularının kaynağının bu hastane olduğuna inanıyordu", ayrıca "şu sıralar Amerikan ordusu, asilerin en etkili silahlarından olan istihbarata karşı koyarak ya da etkisiz hale getirerek, kendi istihbarat savaşını vermeyi tasarlıyordu".
Los Angeles Times, bir doktorun "hastanede askerler cep telefonlarını çalıyor" sözlerine yer veriyordu. Amaçları, doktorların dış dünyayla irtibat kurmasını engellemekti.
Ne yazık ki, sağlık çalışanlarına yapılan saldırıların en kötüsü bu değildi. İki gün önce son derece önemli bir klinik bombalanarak yerle bir edilmişti, tıpkı yakınlardaki sağlık dispanseri gibi. Klinikte çalışan Dr. Sami El-Cumali, bombardımanda 15 sağlık görevlisi, 4 hemşire ve 35 hastanın can verdiğini söylüyor. Los Angeles Times'ın haberine göre, Felluce hastanesinin yöneticisi, hastane vurulmadan önce, "bir ABD generaline şehrin merkezinde geçici olarak kurulan sağlık merkezinin yerini bildirmişti".
Hastane ister hedef alınmış, ister yanlışlıkla vurulmuş olsun, sonuçta Felluce'deki doktorların çoğu savaş alanından bertaraf edilmiş oldu. Dr. Cumali'nin 14 Kasım'da Independent'a açıkladığı üzere, "Felluce'de tek bir cerrah bile yok". Savaş Musul'a kaydırıldığında da aynı taktik uygulandı: Şehre girer girmez ABD ve Irak kuvvetlerinin yaptıkları ilk iş, El Zaharawi hastanesini kontrol altında tutmak oldu.
Felluce'de geçen ayki kuşatma görüntüleri, neredeyse sadece ABD birlikleriyle hareket eden muhabirlerden geldi. Çünkü Nisan kuşatmasını sivillerin perspektifinden veren Arap gazeteciler etkili bir şekilde bertaraf edildiler. El-Cezire'nin savaş alanında kamerası yoktu, çünkü Irak'tan yayın yapması belirsiz bir süre için yasaklanmıştı. El-Arabi'nin bağımsız muhabiri Abdel Kader Al-Saadi Felluce'deydi, fakat 11 Kasım'da ABD birliklerince tutuklandı, kuşatma boyunca da tutuklu kaldı. Al Saadi'nin tutuklanışı, Sınır Tanımayan Muhabirler ve Uluslar arası Gazeteciler Federasyonu'nca kınandı. UGF, "Al-Saadi'ye sadece işini yapmaya çalıştığı için gözdağı verilmiş olması ihtimalini gözardı edemeyiz" dedi.
Irak'taki gazeteciler bu tarz bir gözdağıyla ilk kez karşılaşmıyorlardı. ABD kuvvetleri Nisan 2003'te Bağdat'a saldırdıklarında, ABD Merkez Kumandası, bağımsız gazetecilerin tümünü şehri terk etmeye zorladı. Bazıları kalmakta ısrar etti ve en az üçü bunu hayatıyla ödedi. 8 Nisan'da bir ABD uçağı El-Cezire'nin Bağdat bürosunu bombaladı ve muhabir Tareq Ayyoub'u öldürdü. El-Cezire, büronun koordinatlarının ABD kuvvetlerine verildiğini kanıtlayan belgelere sahip.
Aynı gün, bir ABD tankı Filistin oteline ateş açarak İspanya televizyon kanalı Telecinco'dan Jose Couso ile Reuters'ten Taras Protsiuk'u öldürdü. Üç ABD askeri, Couso'nun ailesinin, ABD kuvvetlerinin otelde gazetecilerin kaldığını pekala bildikleri ve savaş suçu işledikleri gerekçesiyle açtıkları ağır suç davasıyla yüzleşmek zorundalar.
Tıpkı doktor ve gazetecilerin hedef alınması gibi, Felluce'deki katliama muhalefet eden pek çok din görevlisi de aynı akıbete uğradı. 11 Kasım'da, Supreme Association for Guidance and Dawa'nın başındaki Şeyh Mahdi al Sumaidaei, tutuklandı. Associated Press'e göre, "Al-Sumaidaei, ülkenin Sünni azınlığını, Irak hükümeti Felluce'deki saldırıyı durdurmadığı taktirde sivil itaatsizlik kampanyası başlatmaya çağırmıştı."
19 Kasım'da, yine Associated Press'in bildirdiğine göre, Aadhamiya'da ABD ve Iraklı askerler önemli bir Sünni camii olan Abu Hanifa'ya hücum etmiş, üç kişi öldürülmüş, aralarında bir başka Felluce kuşatması karşıtı din görevlisi de olmak üzere kırk kişi tutuklanmış. Aynı gün Fox TV "ABD birliklerinin Suriye sınırı yakınlarındaki Quaim'de bir camii yağmaladığını" bildiriyordu. Haberde tutuklanmalar "Felluce saldırısına karşı koydukları için gözdağı" olarak tanımlanıyordu. Geçen haftalarda Moqtada al Sadr yanlısı iki Şii din görevlisi de tutuklanmış, Associated Press'e göre, "ikisi de Felluce saldırısına muhalefet etmişlerdi".
"Cesetleri saymıyoruz" diyordu ABD Merkez Karargahı Generali Tommy Franks. Soru şu: Cesetleri saymak konusunda direnen insanlara ne oluyor -hastalarının ölümünü rapor etmesi gereken doktorlara, bu kayıpları belgeleyen gazetecilere, bunları herkese duyuran din görevlilerine? Irak'ta kanıtlar çoğalıyor, çünkü seslerini yükseltenler sistemli olarak çeşitli yollarla susturuluyor: Toplu tutuklamalar, hastane baskınları, medya yasağı ve alenen hiçbir açıklama yapılmadan gerçekleştirilen fiziksel saldırılarla...
Bay Büyükelçi, hükümetinizin ve Iraklı işbirlikçilerinizin Irak'ta iki savaş birden yürüttüğüne inanıyorum. Birinci savaş Irak halkına karşı ve şimdiden tahmini olarak 100 bin can aldı. Diğeriyse bu savaşın tanıklarına açtığınız...(NK/BB)