Fotoğraf: Beyazıt Kulesi'nden yangın gözetleyen kule görevlisi. (Atatürk Kitaplığı Arşivi)
Dün akşam başlayan ve 8,5 saat sonunda söndürülen 850 yıllık Notre Dame Katedrali yangınını televizyonlardan canlı izlerken pek çok İstanbullunun aklına Haydarpaşa Garı Yangını geldi.
Tıpkı Paris'in "kalbi" olarak tanımlanan Notre Dame gibi Haydarpaşa Garı da her İstanbullunun hafızasında yer etmiş bir yapı.
2010 yılındaki yangın, yapının çatı kısmındaki iyileştirme çalışmaları sırasında çıkmış ve çatının ahşap olması, güvercin gübrelerinin hızla yanması sonucu büyümüştü.
1989-94 yılları arasında İtfaiye Müdürlüğü yapan Prof. Dr. Abdurrahman Kılıç tarihi yapılardaki yangınların çoğunlukla restorasyon sırasında ve daha çok çatı katlarında meydana geldiğini ifade ediyor.
Sadece Haydarpaşa mı? İstanbul'un pek çok tarihi binası yangında hasar görmüş, eski semtleri kül olmuş.
1929'daki Tatavla Yangını, 1954'teki Kapalıçarşı Yangını, 1970'teki Atatürk Kültür Merkezi yangını, 2013'teki Galatasaray Üniversitesi Yangını...
Bu yılın başında YEM Yayınları'ndan çıkan "İstanbul Yangın Kuleleri ve Çığırtkanları" kitabında İstanbul'un büyük yangınlarını ve nedenlerini sıralıyor Kılıç. Bir yandan da tarihçilerin fazla ilgilenmediği bir konu olan yangın kuleleri ve kule gözcülerini anlatıyor.
Tatavla Yangını sonrasında yardım için gelenler çalışmaları izliyor. (Cumhuriyet gazetesi, 24.01.1929)
Kılıç, "Yangın İstanbul'un eski belası..." diyor. Bugün bile (16 Nisan 2019) İstanbul'un en eski yerleşim yerlerinden Beyoğlu'nda bir ahşap bina, çıkan yangın sonucu yerle bir oldu.
"Asırlar boyunca İstanbul'un peşini bırakmamış. Şehrin üçte birini yok ettiği olmuş. Her defasında farklı bir nedenle başlamış, eski başkentin geçmişle bir bağını koparmış.
"Gün olmuş sadrazamları azletmiş, gün olmuş padişahları indirmek istemiş. Nice konak sahiplerini bir saatte yoksullaştırmış!"
Lezzet sevdasına yok olan evler: Patlıcan yangınları
Patlıcan yangınlarını duyanınız var mı? Patlıcan mevsimi olarak bilinen sıcakların arttığı ağustos, eylül aylarında İstanbul'da ahşap evlerde patlıcan közleme sevdasıyla çıkan yangınlar çoğalırmış.
"Bir zamanlar İstanbul'da 'Patlıcan mevsimi gelince İstanbul'da deliler ve yangınlar çoğalır' diye bir deyiş varmış. Gerçekten de patlıcan mevsimi olarak bilinen, sıcakların arttığı ağustos ve eylül aylarında İstanbul'da yangınların ardı arkası kesilmezdi.
"Patılcan yangınları daha çok patlıcan közlenen mangalların söndürülmeden bırakılması ve rüzgârın kıvılcımları dağıtmasıyla meydana gelirdi."
Patlıcan kızartılırken çıktığı söylenen Çırçır Yangını sonrası görünüm, 1908.
Padişahın gözüne girmek için...
"Padişah gelmez, yangın sönmez" deyimi nası çıkmış peki? Halkın, padişah gelirse yangının söndürüleceğine inandığını aktarıyor Kılıç kitabında.
Padişah eğer yangın yerine gelirse bütün sorumlu kişilerin de olay yerine geleceği ve padişahın gözüne girmek için canla başla çalışacakları inancı yaygınmış. Padişah, yangın söndürülene kadar olay yerinden ayrılmaz ve yakındaki bir konakta kalırmış. Yangın söndürüldüğünde de bahşiş dağıtırmış.
"Padişah ata binip güvenlik eşliğinde yangın yerine giderdi. (...) Yangın tehlikeli bir yayılma eğilimi gösterdiğinde söndürme çalışması yapanları cesaretlendirirdi." (Bertrand Bareilles, "İstanbul'un Frenk ve Levanten Mahalleleri")
Ağakapısı, Galata, Beyazıt, İcadiye...
İstanbul'da yaşayanlar Galata ve Beyazıt kulelerinin yüzyıllarca itfaiye tarafından kullanıldığını biliyor mu acaba? Düzenli yangın gözetlemesine ilk olarak Galata Kulesi'nde başlanmış. Daha sonra Ağakapısı'nda yapılan ahşap yangın köşkünden de gözetlemeler yapılmış. Hatta Ağakapısı'ndaki kulenin köşk şeklinde olması nedeniyle kuleye "yangın köşkü" adı verilirmiş. Bu tarihten itibaren de kulelerde gözetleme yapan kişiler ve çığırtkanlara "köşklüler" denilmeye başlanmış.
İstanbul'un 14 büyük yangınıTatavla Yangını - 1929 |
(AÖ)