İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti'nin "Kadın İstanbul-İstanbul Kadın" adlı projesi kapsamındaki "İstanbul'un Kadın Akademisyenleri" konferansında, Arat, Altınay, Durakbaşı, Çubukçu ve Şimşek İstanbul'la kurdukları ilişkiyi anlattılar.
Balat'taki Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı'ndaki konferans, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Doç. Dr. Sevgi Uçan Çubukçu'nun moderatörlüğünde dün gerçekleştirildi.
"İstanbul olmasaydı, başörtüsüyle ilgili akademik çalışmalar yapılamazdı"
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslar arası İlişkiler Bölümü'nden Prof. Dr. Yeşim Arat, "İstanbul'da feminist akademisyen olmak" başlıklı konuşmasında, şunları söyledi:
"Yurtdışındaki akademik eğitimimin ardından 1993'te ülkeye döndüğümde YÖK gelmişti, üniversiteler baskı altındaydı... O dönem İstanbul'da, yurtdışındaki feminist hareketten etkilenen öğrencilerimin beklentileri beni de feminizm konusunda çalışmaya itekliyordu. İstanbul da beni bu yönde teşvik etti. İstanbul olmasaydı başörtüsü konusu gibi üzerinden feminist sorgulamayla yürütülen akademik çalışmalar da olmayacaktı."
"Militarizm erkek alanı gibi görülüyordu"
Sabancı Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Ayşe Gül Altınay da 1980'lerin başında kaldığı "askeri disiplin uygulayan bir üniversitede koştuğu ve kitap okuduğu için cezalandırıldığını" anlattı.
"1990'lar ise çocukluğumun geçtiği Diyarbakır'ın o özgür dağlarını savaş alanına dönüştüren yıllardı. Çocukluk arkadaşlarım, asker ya da korucu olmuşlardı, dağa çıkmışlardı ya da köylerinden göç ettirilmişlerdi. O yıllar militarizmi dillendirmek bile çok zorken, erkek alanı gibi görülen güvenlik konusunda ilk çalışmayı Nadire Mater, "Mehmedin Kitabı" ile yaptı."
Feminist eleştirel yaklaşım ve sosyoloji ilişkisi
Marmara Üniversitesi'nden Prof. Dr. Ayşe Durakbaşı ise "Başka kadınlarla birlikte kendi üzerine düşünmek çok önemli olduğu için kadın akademisyenler kolektif çalışmalar yapmalı" dedi.
"Feminist eleştirel yaklaşım da yeniden sosyolojik alana girmeli, 'kadın kamusallıkları' gibi farklı kavramlar kurgulanmalı. Sofranın farklı kişilere nasıl farklı şekillerde açıldığı da sofranın da bir sosyolojisi olduğunu, Maraş'tan gelen orta sınıf bir ailede büyümek bana öğretti."
Kadir Has Üniversitesi'nden Mary Lou O'neil Şimşek de vakıf üniversitelerindeki yabancı öğretmenlerin 'vitrin' olarak kullanıldıklarını belirtti: "Bunun Türk akademisyenlere karşı da yanlış bir tavır olduğunu düşünüyorum."
Kadın Çalışmaları Bilim Dalı'nda da ders veren Doç. Dr. Çubukçu, kadının kendisini yeniden yaratmaya çalıştığı feminist öğretinin yer aldığı üniversitelerde akademisyenler ve öğrenciler arasındaki ilişkinin önemli olduğunu ifade etti: "Orta kuşak feminist akademisyenlerden öğrencilere varan bu geniş skalada feminist sorgulama; üniversite ile kurumsal ilişkilerde, çalışanlarla ilişkilerde, sınav tekniklerine varana kadar bir çok yerde net farklar ortaya koyuyor."(BT/EÖ)