Dünyayı saran belgesel furyasının Türkiye'deki en renkli temsilcilerinden Documentarist'in 8. İstanbul Belgesel Günleri bu sene 13-18 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek.
Romanlara karşı işledikleri suçlar yüzünden adalete hesap veren milliyetçilerin hukuki sistemi nasıl hafife alabildiklerini, kadın yönetmen Eszter Hadju'nun ödüllü Macaristan'da Yargı adlı belgeselinde izlerken, İran'da kadın şarkıcılara uygulanan inanılması güç yasağı bazı kadınların kabul etmeyişine Ayat Najafi'nin yönettiği Ülkesiz Şarkılar adlı bir diğer ödüllü yapımda tanık olacağız.
Hollanda'da etnik ve dini köklerinin farklılığına rağmen tek başına bir annenin verdiği mücadeleye Gülşah Doğan'ın Naziha'nın Baharı'nda hayranlık duyarken, Danimarka'nın sömürgesi Grönland Adası sakinlerinin rock müziğiyle asimilasyona isyan edişlerine Inuk Silis Høegh'ün Sume-Devrimin Sesi ile gıpta edeceğiz.
Bakur
Geçtiğimiz Nisan ayındaki 34. İstanbul Film Festivali’nde gösterimine izin verilmeyen Bakur (Kuzey) Documentarist'in zengin programında da yer alıyor.
Yönetmen hanesinde Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu adlarını gördüğümüz 92 dakikalık yapım belgesel severleri PKK kamplarına taşıyor.
1973-2008 yılları arasında yaşayan Halil Dağ'ın anısına ithaf edilen Bakur seyirciyi dağların güzelliğine doyuruyor: Etkili ışık yönetiminin katkısıyla doğal setin avantajları azami ölçüde değerlendirilmiş.
PKK üyelerini neşe içinde Bırre adlı hareketli oyunu, voleybol veya misket oynarken görüyoruz; erkekler ekmek pişirmedeki maharetlerini sergilerken küçük bir gölde şakalaşan veya yıkanan gerillalara da şahit oluyoruz.
Kışları, yeraltındaki mağaralarda yaşadıkları mekanlar da ziyaret edilen yerler arasında.
Belgeselin başında, Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın 1920'den sonra dört ülkenin topraklarında kalarak bölünmüş olduğu haritalarla gösteriliyor. Gerilla hareketiyle bölge insanlarını kısıtlayan sınırlar açılmış oldu diyor bir kadın PKK'li. Baskı ve işkence gördükleri için, yakınları öldürüldüğü için, kimliklerini muhafaza etmek için PKK'ye katıldıklarını belirtiyor kameraya konuşan bazı gerillalar.
İşçi sınıfı ve yoksul köylü hareketi olarak doğan PKK'nin, tüm Kürdistan coğrafyasındaki insanlara ortak Kürt kimliğini hatırlatmış ve hissettirmiş olduğu söyleniyor. Mesela bir Rojavalı ile bir İran Kürdü aynı davanın uğruna beraberce mücadele ediyor.
Belgeselde 21 Mart 2013 tarihinde Abdullah Öcalan siyasi mücadelenin başlangıcını ilan edince gerillalara çekilmek zor geliyor, ne de olsa doğdukları ve kendilerini ait hissettikleri toprakları bir süreliğine de olsa terk etmek durumunda kalıyorlar; dağlara bağlılıkları görülmeye değer!
Bir gerilla, çocuğuna ana dilini öğretmenin ve bunun resmen yapılmasının gerekliliğine değiniyor.
Belgeselde aktarılan bilgilerde, Öcalan'ın THKPC ve Mahir Çayan'ın sempatizanı olduğu ve PKK'nin Dev Genç hareketinin devamı olarak ortaya çıktığı belirtiliyor. Türkiye'nin sol hareketi olmasaydı biz de olmazdık diyen PKK'nin bir önde geleni Kemal Pir ve Haki Karer'in örgütün kurucu Türklerinden olduklarını ayrıca belirtiyor. Diyarbakır zindanında tutulan PKK'lilerin cezaevindeki direnişte aldığı tavır hatırlatılan önemli tarihi olaylardan.
Sakin bir tempoya sahip yapımda PKK'nin temelinde bir özgür kadın hareketi olduğu, erkeğin kadına yönelik egemenlik ve mülkiyet baskısının reddedildiği açıklanıyor. Demokratik konfederasyon belgeselde devlet karşıtı olan PKK liderlerinin sunduğu alternatif. Söylemlerinde adalet, eşitlik ve hürriyet ön plana çıkarken, yalnız erkeğin kadına değil, insanlığın da gezegene yönelik tahakkümünün sona ermesini diliyorlar.
Documentarist hepimizi bekliyor… (MT/EKN)