Haberin İngilizcesi için tıklayın
"...Sonunda dikenli tellerden geçmeyi başardık, bazılarımız yaralandı. Dağı aştık, 2 kilometre yürüdük ve dinlenmek için durduk. Yiyecek neyimiz varsa toparlamaya çalışırken Türk polisi üzerimize ışık tuttu. Biri gelip 'Günaydın' dedi. Herkes birden ayaklanıp kaçışmaya başladı. Bazıları düştü, ben onların üzerinden atlayıp koştum. Polis ateş açtı ama biz kaçmayı başardık. Arkadaşım diğer pek çok insan gibi yaralandı, o da sınıra varmayı başaramayanlardandı. En başta 250 kişiydik, Türkiye sınırına vardığımızda ise sadece 130... Diğerlerine ne olduğunu bilmiyorum."
"...İstanbul'a geldikten sonra eşimle birlikte günlerce ev aradık ama bulamadık. Eşim oturma izni olan Afgan bir ailenin belgeleriyle bir ev kiraladı. Şimdi sadece iki odalı bir bodrum katında altı kişi yaşıyoruz. Ev çok eski, böcekler, kurtlar var. Kaç defa ilaçlattık, bir türlü gitmediler. Çocuklarımın cilt sorunları var. Ama burada yaşamaktan başka seçeneğimiz yok."
"...İnşaatta çalışırken parmağım kesildi, ben de hastaneye gittim. Doktor beni tedavi etmek istemedi. 'Ülkeme ihanet etmek istemiyorum,' diyordu. Ben de, 'Ülkene ihanet etme o zaman, hayrına yap,' dedim. Yapmadı. Ben de evde kaldım. 2,5 ay boyunca çalışamadım. Neyse ki Allah bizi koruyor. Hasta olsak geçinemeyiz. Burada kayıtsız yaşıyorsan paranı alamazsın. Diğer işçilere göre çok daha az kazanıyoruz. Üstelik sigortamız da yok. Polise de gitsen ilk sorduğu şey kimliğin oluyor. O yüzden polise de gidemiyoruz."
İstanbul'da yaşayan Afganlar ülkelerini terk etmek zorunda kalıp sığındıkları Türkiye'de yaşadıkları zorlukları kısaca bu sözlerle anlatıyor.
İstanbul'un Hayaletleri raporu
Bu anlatımlar da, Göç Araştırmaları Derneği'nin (GAR) Mart-Aralık 2020 döneminde İstanbul'un çeşitli ilçelerinde yürüttüğü araştırma projesi kapsamında hazırladığı "İstanbul'un Hayaletleri: Güvencesizliğin Kıyısında Afganlar" raporundan.
İsviçre Konsolosluğu'nun desteğiyle İngilizce yayınlanan rapor Afganların hem tehlikeli yolculukları boyunca hem de İstanbul'daki yaşamlarında maruz kaldığı güvencesiz yaşam ve çalışma koşullarını irdeliyor.
Didem Danış ve Deniz Sert'in koordinatörlüğünde Sibel Karadağ tarafından kaleme alınan rapor İstanbul'un Zeytinburnu, Esenyurt, Tuzla ve Beykoz ilçelerinde Afganlar ile yapılan 50 yarı yapılandırılmış, derinlemesine görüşmeden elde edilen bulgulara dayanarak hazırlanmış.
Araştırma için özellikle İstanbul'un seçilmesinin ardında ise şehrin "özgün kompozisyonu ile birlikte emek piyasasındaki en büyük kayıtsız ve belgesiz çalışan Afgan işçi nüfusunu barındırması" yatıyor.
"Hak ettikleri dikkati çekebilmiş değiller"
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (BMMYK) verilerine göre, Ağustos 2019 itibariyle dünya genelinde 2,5 milyon kadar Afgan mülteci var. Türkiye'deki "kayıtlı" Afgan sayı ise 170 bin civarında.
Derneğin de raporunda belirttiği üzere, Afganlar dünyanın en uzun süreli yerinden edilmiş ve mülksüzleştirilmiş topluluğu. Fakat buna rağmen uluslararası camia nezdinde hak ettikleri dikkati çekebilmiş değiller.
GAR'ın raporu da buradan hareketle Afganların gerek kendi ülkelerinde ve göç yollarında, gerekse İstanbul'da karşı karşıya kaldığı güvencesizliğin zeminini oluşturan uluslararası kurallara dikkat çekmekle işe başlıyor.
Bu bağlamda, önce Afganların ülkelerinden İstanbul'a uzanan tehlikeli ve ölümcül yolculuklarının izini sürüyor, ardından da İstanbul'daki ağır çalışma şartları, yasal statüden yoksun izole ve görünmez yaşamları ve uluslararası camia ve sivil toplum tarafından da yalnız bırakılmış koşullarını ele alıyor.
Tüm bunları yaparken de Afganların bedensel ve çileci emeği, görünmez hareketliliği, sınır dışı edilme korkusu ve uluslararası korumadan yoksunlukları bağlamını sürekli göz önünde bulundurmaya çalışıyor.
"Mülteci tanımı tekrar gözden geçirilmeli"
Dernek araştırma projesi kapsamında İstanbul'daki Afganlarla yaptığı görüşmelerden elde ettiği bulgulara geçmeden önce uluslararası sığınma rejimi bağlamında Afganlara ilişkin bir dizi bilgi de paylaşmış.
Afganların durumunun İkinci Dünya Savaşı'nı izleyen dönemde ortaya çıkan uluslararası sığınma rejimine ilişkin sorunları gözler önüne serdiğinin altını çizen GAR, dünyanın en uzun süreli yerinden edilmiş topluluğu olan Afganların, 21. yüzyılda mülteci tanımının yeniden gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya koyduğuna vurgu yapıyor.
Fakat, raporda da ifade edildiği üzere, "savaştan, şiddetten, katliamdan, doğal afetlerden, kuraklık, sel ve derin yoksulluktan kaçan Afganlar hala toplu sığınma durumlarında dikkate alınmıyor."
"Bugünün dünyasında, 'ekonomik göçmen' ve 'siyasi sığınmacı' arasında inşa edilmiş kategorisel ayrımın miadını doldurduğu ve artık yetersiz kaldığı ispatlanmış durumda, zira bu kategorisel ayrım Afganların uzun vadeli güvencesizliğinin maddi, kurumsal ve ideolojik altyapısını oluşturuyor."
"Güvencesizlik ülkelerinde başlıyor"
Göç Araştırmaları Derneği, raporun en sonunda uluslararası kamuoyu, Türkiye'deki yetkililer ve sivil toplum örgütleri için bir dizi politika önerisi sunuyor. Dernek, bu önerilere geçmeden önce ise Afganlarla yaptığı derinlemesine görüşmelere dayanarak kısaca şu sonuçlara varıyor:
"Afganların güvencesizliği anavatanlarında başlıyor ve Afganların bedenleriyle birlikte ülkeleri ve bölgeleri aşıyor. Doğal, ekonomik ve siyasi sayısız etmenin yol açtığı yerinden edilme halini ise ölümcül dağları ve çölleri geçtikleri, haftalar süren tehlikeli yolculuklar izliyor.
"Tek sermayeleri bedensel emekleri"
"Bu yolculuk sonrasında hayatta kalabilenler Türkiye sınırına ulaşıyor; fakat söz konusu açmaz bu sefer acımasız piyasa şartlarında devam ediyor.
"İstanbul'un kendine özgü özelliklerini ortaya koyan genç, bekar ve kayıt dışı Afganlar resmi olmayan işgücünün en alt katmanını oluşturuyor.
"Son derece acımasız koşullar altında çalışan, tamamen izole ve görünmez bir hayat süren, dayanıklı vücutları elverdiğince memleketlerindeki ailelerine para göndermek için para kazanan ve uluslararası camia ve sivil toplumun tamamen terk ettiği Afganlar güvencesizliğin kıyısında duruyor.
"Bedensel emekleri ise sahip oldukları tek sermaye halini alıyor. En ağır çalışma koşulları onları uysal bedenler haline getirirken, yasal güvencesizlikleri ise hiçbir zaman yok olmayan bir sınırdışı edilme korkusuyla birlikte onları yıldırıyor.
"Hal böyle olunca, İstanbul'un gizli köşelerinde son derece içe kapanık ve görünmez bir hayat sürmek durumunda kalıyorlar.
"Uluslararası camia nezdinde görünmezler"
"Afganlar, yaşam şartlarının dayattığı görünmezliğin yanı sıra uluslararası camianın ve sivil toplumun nezdinde de görünmez durumdalar.
"Kayıtlılık ve uluslararası koruma ile aralarına dikilen yapısal, kurumsal ve bürokratik engeller İstanbul'daki Afganlar'a tek bir seçenek bırakıyor: Kayıt dışı yaşam.
"Bu kayıt dışı yaşam aynı zamanda sunduğu yardım ve destek erişilmez olan sivil toplum tarafından da ihmal edilmek anlamına geliyor.
"Bu noktada, pek çok taban örgütü sınırlı bütçelerine rağmen bu görünmez yaşamlara ulaşıp söz konusu boşluğu kısmen de olsa dolduruyor.
"Diğer yandan, Afgan dernekleri de kayıt sürecini bir pazarlama ve para kazanma sürecine dönüştürerek bu boşluktan faydalanıyor.
"Her şey daha da kötüleşebilir"
"Sonuç olarak, bu güvencesiz yaşamlardan nemalananlar bir yana, çoğunluğun içinde bulunduğu zor durum daha da zorlaşıyor.
"Oldukça izole ve çıkmaza girmiş hayatlarıyla Afganlar, Türkiye'de kendi aralarında ve ülkelerindeki Afganlar ile uzun mesafeli ağlar kurarak çeşitli dayanışma pratikleri ortaya koyuyor.
"Son olarak, Afganların trajedisi kırk yıl gibi uzun bir süredir devam etse de halen tanınır ve kabul edilir olmaktan bir hayli uzak.
"Aralık 2020 tarihinde üst düzey bir Birleşmiş Milletler (BM) insani işler yetkilisi Afganistan'a yaptığı ziyaretin hemen ardından Covid-19 pandemisi, artan çatışmalar ve büyük çaplı yerinden edilme sebebiyle 16 milyon Afgan'ın 2021'de yardıma ihtiyacı olacağını söylemişti.
"Bu sözler, uluslararası camia yasal ve yapısal yollar açma konusunda sorumluluk almazsa yakın gelecekte Afganlar için her şeyin aynı şekilde devam edeceğini, hatta daha da kötüleşeceğini gösteriyor."
Göç Araştırmaları Derneği HakkındaGöç Araştırmaları Derneği (GAR) kendisini kısaca şu sözlerle anlatıyor: "GAR – Göç Araştırmaları Derneği 21 Eylül 2017'de kuruldu. Dernek; göç alanında çalışmalar yapmak, bu alanda farklı disiplinler tarafından yapılan çalışmaların içinde yer almak, göç araştırma ve araştırmacılarını desteklemek, çalışmalarda üretilen bilgilerin yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmak, göçe ilişkin konularda çalışanlar arasında mesleki dayanışma, iletişim, işbirliği ve etkileşimi sağlamak amacı ile kuruldu. Ayrıca hem göç araştırmacılarının karşılaştıkları bilimsel, kurumsal ve etik sorunlara çözüm üretmeyi, hem de kağıtlı/kağıtsız göçmenlerin, sığınmacı ve mültecilerin farklı alanlarda karşılaştıkları mağduriyetleri kamuoyuyla paylaşarak farkındalık oluşturmak amaçlarımız arasında. "GAR Göç Araştırmaları Derneği'nin kurucu üyeleri (soyadı sırasıyla) Polat Alpman, Selin Altunkaynak, Didem Danış, Gülay Uğur Göksel, Biriz Karaçay, Deniz Sert, Besim Can Zırh." |
(SD)
* İngilizce raporun tamamı için tıklayın