22–23 Ekim tarihlerinde Türkiye’nin en büyük ve en eski barosu olan İstanbul Barosu’nun seçimleri var.
1878 yılından bugüne Baronun başkanları hep erkek olmuş. Several Ballıkaya önümüzdeki seçimdeki tek kadın başkan adayı. Kendisi yıllardır Çağdaş Hukukçular Derneği’nde (ÇHD) emek veriyor; özellikle insan hakları ihlallerinin olduğu davalar üstlendiklerinin içinde önemli bir yer kaplıyor.
Ballıkaya’ya niye ve nasıl aday olduğunu, yapmak istediklerini, baronun geleceğine ilişkin planlarını, umutlarını sorduk.
Kendiniz tanıtır mısınız? Kaç yıldır avukatlık yapıyorsunuz?
1989 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldum ve avukatlığa başladım. Yaklaşık 27 yıldır İstanbul Bakırköy’de serbest avukat olarak çalışıyorum. ÇHD kurucu üyesi, ÇHD İstanbul Şubesi yönetim kurulu üyeliği, şube sekreterliği, şube başkanlığı yaptım.
İstanbul Barosunda İnsan Hakları Merkezinde görev aldım. İnsan hakları hukuku, ceza hukuku alanında çalışmalarda bulundum. Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri ve çözüm önerileri konusunda raporlar yazdım. Bu konularla ilgili birçok sempozyum, panel ve çalıştaya katıldım.
Avukatlığa başladığım günden beri mesleğimi yaparken yaşanan hak ihlallerini, yaşam hakkı ihlallerini, işkenceye karşı mücadeleyi temel aldım. Halen bu davalara aktif olarak katılmaya devam ediyorum.
Adaylık sürecinizle ilgili bilgi verir misiniz? Nasıl karar verdiniz?
Bir süredir ayrı ayrı listeler halinde seçime giren Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu ile Çağdaş Avukatlar grubunun ortak aday olarak genel kurulda beni başkan adayı önermeleri üzerine aday oldum.
Bu teklifi son derece önemli ve çok değerli görüyorum. Belirttiğim değer benim başkan adayı olarak gösterilmem ile ilgili değil. Tabii ki bu şekilde bir uzlaşma benim açımdan son derece onur verici bir durum. Ama bence asıl önemli olan insan hakları ve hukuk mücadelesini birlikte yürüten grupların Baro seçimlerinde ayrı ayrı tutum almak yerine bir arada durmayı ve birlikte mücadele etmeyi seçmesidir.
Aynı bakış açısının Baro organlarına aday olan ve seçim çalışmalarında yer alan arkadaşlarımız için de geçerli olduğunu söyleyebilirim. Benim ve tüm arkadaşlarımızın aday olmak konusundaki esas kaygısı budur. Bu moral ve motivasyonla Baro seçimlerine katılıyoruz ve seçim sonucu ne olursa olsun geleceğe dair büyük kazançlarla seçimden çıkacağımıza inanıyoruz.
Baronun hukuksal açıdan işlevi nedir? Yaptırımı söz konusu mu?
Barolar avukatların mesleki faaliyet yürütmek için üye olması gereken zorunlu kurumlar. Avukatlık yasasına göre barolar mesleki dayanışma, mesleğin gelişimini sağlamak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak gibi mesleki sorumluluklarla görevli kılınmış.
Ancak baroların görevi bununla sınırlı değil. Barolar aynı zamanda “hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak” ile görevli kuruluşlar.
Yasadaki bu tanımlama ile barolar salt mesleki faaliyet yürütecek kurumlar değil, aynı zamanda insan hak ve özgürlüklerine uygun bir hukuk sisteminin yerleşmesi ve gelişmesi için mücadele etmekle yükümlü bulunan kurumlardır. Sahip olduğu üye sayısıyla dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu, bu konumu itibariyle sadece ülke içinde değil dünya ölçeğinde önemli bir kurumdur.
Dolayısıyla mevcut yasal sistemin de ihlali ile temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılması girişimlerine karşı demokratik bir hukuk sisteminin kurulması ve işletilmesi yasa yapım süreci da dâhil olmak üzere etkileme, belirleyici olma potansiyeli mevcuttur. Sahip olduğu ekonomik olanaklar ve üyelerinin aynı zamanda hukuk mücadelesinin bir parçası olması sayesinde Baro, hukuk politikasının geliştirilmesi için her türlü çalışmayı yapacak güce ve olanağa da sahiptir. Mevcut baro yönetimi belirttiğimiz yönetim anlayışının çok uzağında bir anlayışla baroyu yönettiği için İstanbul Barosu, hukuksal işlevinden çok uzak bir noktadır.
İstanbul Barosu üyelerinin ne kadarı kadın? Seçimlerde kota uygulanıyor mu?
İstanbul Barosunun üye sayısı 36 bin 411. Baroya üye kadın avukatların sayısı ise 16 bin 874. Yani neredeyse üyelerin yarısı kadın. Ancak kadınların seçimde ve baro yönetimine görünürlüğü son derece sınırlı.
Şu ana kadar adaylığını açıklayan bütün baro başkanları erkek. Yönetim kurulları ağırlıklı olarak erkek. Yönetim kurullarında idari işleyişe ilişkin iş bölümlerinde etkin görevler erkeklerin. Şu ana kadar kadın başkan olmadığı gibi başkan yardımcıları, genel sekreterler, saymanlar da erkek. Yani baro yönetimleri erkeklerden ve erkek egemen düşüncenin hakim olduğu kurullardan oluşmakta.
Bizim dışımızdaki grupların hiçbirinde kota uygulaması yok. Ancak biz tüm kurullarımızda yüzde 50 kota sistemi uyguluyoruz.
Eşbaşkanlık söz konusu mu?
Eşbaşkanlık sistemi yasada yok. Şu ana kadar eş başkanlık sistemi önceki seçim döneminde bir kez Özgürlükçü Demokrat Avukatlar (ÖDAV) listesinde uygulandı. Ancak seçimlerde eş başkanlık sistemi bulunmadığından resmi olarak eş başkanlık sistemi ile seçime girilemedi.
Daha önce baro seçimlerinde kadın başkan adayı oldu mu? Sonuç ne oldu?
İstanbul Barosu neredeyse 140 yıllık bir baro. İstanbul barosunun 1878 yılında ilk başkanı olan Alensandre Meryemkulu’dan Ümit Kocasakal’a kadar olan süreçte görev alan 29 başkanın tamamı erkek. Tüm bu süreçte sadece üç kez kadın baro başkan adayı ile seçime gidildi. Artık değişim zamanı.
Şimdiye kadar hiç kadın başkan olmamasını/seçilmemesini neye bağlıyorsunuz?
Sadece İstanbul Barosu değil, Barolar Birliği ve diğer barolar da kadınların değil erkeklerin hakim olduğu, belirlediği, yönettiği bir anlayış var. Bu durum kadının bulunduğu toplumsal konumun olağan bir sonucu.
Kadınların toplumsal hayata katılımı, bulundukları alanlarda söz ve karar sahibi olmasının önünün açılması hatta engellenmemeleri beraberinde bulundukları alanların yönetiminde de söz sahibi olmalarını sağlayacaktır. Kadınları genel sorunlarına paralel sorunları kadın avukatlar da yaşıyor. Daha staja başlarken başlayan ayrımcı uygulamaların muhatabı olan kadınlar erkek egemen toplumda erkeklerin kurduğu sistemi kırmakta zorlanıyorlar.
Daha büyük çaba, daha büyük özveri ile erkeklerin daha kolay ulaştığı sonuçları elde edebiliyorlar. Böyle olunca erkeklerin yönettiği kurullara girmek de kolay değil. Ama kadın avukatların erkeklerin belirlediği bu sisteme hayır demesi ve daha eşitlikçi, daha paylaşımcı bir yönetim anlayışının hayata geçirilmesi için yönetime talip olması ve bunun için mücadele etmesi gerekir. İnanıyorum ki o zaman baro genel kurulları daha verimli olacak, bu şekilde seçilen baro yönetimleri daha etkili olacaktır.
İstanbul Barosu seçimleri niye önemli?
Daha önce söylediğimiz gibi İstanbul Barosu sayısal olarak çok sayıda avukatın yer aldığı büyük bir baro. Gücüne uygun bir yönetim anlayışı baroyu Türkiye’nin ve dünyanın en etkili kurumlarından biri haline getirecektir.
Bu durumun demokrasi, insan hakları ve hukuk mücadelesi için son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Öte yandan avukatlık savunma hakkının kullanımında iddia ve karar makamları yanında onlarla eşit ama işlevi itibari ile daha önemli bir makamdır.
Yasalarda avukatlarla ilgili bazı ayrıcalıklı hükümler yer almaktadır. Bu ayrıcalıklar ve avukatların sahip olduğu koruma tedbirleri avukatın kendisine değil temsil ettiği hakka ilişkindir. Ne yazık ki avukatlık ve savunma hakkı son derece önemli kısıtlama ve ihlallerle karşı karşıya. Bu duruma rağmen gerek Türkiye Barolar Birliği ve gerekse İstanbul Barosu bu konuda üzerine düşen görevleri / sorumlulukları yerine getirmemiş avukatları korumak konusunda çok yetersiz kalmıştır. Savunmanın ve avukatların haklarının korunması için İstanbul Barosu önemlidir. Bu nedenle seçimleri de önemli görüyoruz. Öte yandan İstanbul Barosu genel kurulunun ülkenin genel sorunlarının tartışılıp, değerlendirileceği bir demokrasi şölenine dönüşmesi gerekir. Biz genel kurulda ifade edilen görüşlerin ve çıkan çözüm önerilerinin sorunlara ışık tutmasını beklediğimizden sadece seçim gündemi nedeni ile değil belirttiğimiz nedenlerle de önemsiyoruz.
İstanbul Barosunun mevcut yönetimi laiklik için mücadele edeceği söylemi ile avukatların oyunu aldı. İktidarda oldukları süreç boyunca yaptıklarına bakıldığında kullandıkları söylemin çok uzağında bir pratik sergilendiğini görüyoruz.
Türkiye’nin geldiği aşama eğitim sisteminin ve devletin tüm kurumlarının sünni inancı doğrultusunda etki ve belirleyicilik altında olduğunu, resmi inancın dışındaki grup ve cemaatlerin baskı altına alındığını, insanların yaşamlarına, inançlarına ve inançsızlıklarına yönelik ağır bir müdahalenin bulunduğunu, kadınların yaşamlarının kısıtlanarak eve hapsedilmek istendiğini, diyanetin resmi inancın temsilcisi olarak tüm toplumsal hayata müdahale etmeye kalkıştığını görüyoruz.
Böyle bir süreçte özgürlüğü ve gerçek laikliği savunmak son derece önemlidir. Mevcut İstanbul Barosu yönetimi bu konudaki vaatlerinin çok uzağında olduğu gibi laikliği savunduğu için gözaltına alınan avukatları savunma görevini dahi yerine getirmemiştir.
İç hukuk yollarının tükendiği birçok davada AİHM’den müvekkillerinizin lehine olumlu karar çıkmasını sağladığınızı biliyoruz. Türkiye’deki hukuksal işleyişi Avrupa’daki ile kıyaslandığınızda öne çıkan temel eksiklikler hakkında ne söylersiniz?
Türkiye AİHS’yi imzalayarak taraf olmuş ve AİHM’nin yargı yetkisini kabul etmiş bir ülke. Dolayısıyla sözleşme ve mahkeme kararlarını uygulamakla yükümlü. Sözleşmenin özellikle adil yargılanma hakkına, kötü muamele yasağı ifade özgürlüğü başlıklarına ilişkin ihlaller konusunda başvuru sayısı oldukça fazla.
Mahkemenin bu konularda vermiş olduğu çok sayıda ihlal kararı mevcut. AİHM'nin vermiş olduğu mahkûmiyet kararlarında, tazminatla mahkûmiyet dışındaki kararların uygulanmasını sağlama konusundaki hükümetin taahhüdüne uygun davrandığını söyleyemeyiz. İhlale neden olan durumun giderilmesi konusunda kimi zaman yasal düzenlemeler yapılsa da aykırılıklar devam etmektedir.
Adil yargılamanın ihlali kararlarında yargılanmanın yenilenmesi prosedürü işletilmemekte. İçinde bulunduğumuz dönemde ise temel hak ve özgürlüklerden işkence ve kötü muamele yasağı, adil ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkı, savunma hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, basın özgürlüğüne, mülkiyet hakkına yönelik ağır ihlaller yaşanmaktadır. Mahkemenin bu başlıklara da yapılacak başvurularda mahkûmiyet kararları vereceğini düşünüyorum.
Şayet seçilirseniz Baroyla ilgili yapmak istedikleriniz neler?
Baroyu başkana endeksli yönetim anlayışına karşı ortak karar alma /ortak üretim / ortak akıl yöntemi ile yöneteceğiz. Başta yaşama hakkı olmak üzere insan hakları, kadın hakları, çevre hakkı, örgütlenme / ifade hakları önündeki engellerin kaldırılması için, kolektif bir çalışma yöntemi ile mücadele edeceğiz.
İşçi avukatların, genç avukatların, kadın avukatların sorunlarını mutlaka çözeceğiz. Kadın cinayetlerini engellemek, iş cinayetlerinin, çevre katliamlarının önüne geçmek için hukuki mücadelede bulunmak baro politikalarımızın önceliğini oluşturacaktır. Kimlerden gelirse gelsin Türkiye’nin her yerinde gerçekleşen haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı mücadele etmeyi kararlıkla sürdüreceğiz. İstanbul Barosu genel kurulu, seçimde İstanbul Barosunu yönetme görevini bizlere verdiği takdirde tüm organ ve kurullarımız ile birlikte avukata, hukuka ve yaşama sahip çıkan bir anlayışla baroyu yöneteceğimizin sözünü tüm ekibimiz adına bir kez daha vermek istiyoruz. Eşitlik, özgürlük, adalet için artık değişim zamanı. (FS/EKN)