Her iki araştırma yayınlandığında da, bugün etkilerini giderek daha da ağır yaşadığımız Şubat krizi henüz patlamamıştı. Ama araştırmalar bugün yaşadığımız, adını koyduğumuz her şeyi, o günden işaret ediyordu.
Çalışan kadın sayısı azalıyor
Her iki araştırmada da benzer tespitler, benzer sonuçlar var.
En önemli tespit, kadınların işgücüne katılma oranlarının 1950'lerin ortalarından beri sürekli ve hızlı bir biçimde düşmesi. Bunu zaten istatistikler söylüyor. 1955'de yüzde 72 olan işgücüne katılım oranı 1999'da yüzde 29.7'ye gerilemiş. Her iki araştırmada da, bunun en önemli nedeninin, ekonomik yapıdaki değişmeler, bunlara eşlik eden sosyal dönüşümler ve özellikle köyden kente göç olduğu belirtiliyor. Kente göç, kadınları ücretsiz aile işçiliği statüsünden çıkarıp ev kadınlığı statüsüne itiyor.
Yoksullar, kadınlar ve çocuklar
Yine her iki araştırmada da altı çizilen ikinci önemli şey, küreselleşmenin kadınlar üzerine olumsuz etkileri...
Kriz sonrası daha da ağır yaşadığımız, ama öncesinde de fark ettiğimiz her şey, aslında küreselleşmenin sonuçları.
Yıldız Ecevit küreselleşmeyi şöyle tarif ediyor:
"Küreselleşme bir yandan uluslararasılaşma ve bütünleşmeyi, öte yandan yeniden yapılanmayı ifade eder. Yeniden yapılanma, en genel olarak sermaye, ürün ve işgücü piyasalarında gerçekleşen bir süreç. Üçüncü Dünya ülkeleri yeniden yapılanma sürecinde, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar ve uluslararası finans kuruluşlarının tavsiye ettikleri çözümleri içeren yapısal uyum politikalarını benimsemişlerdir."
Peki bu politikaların kadınlarla ilgisi ne?
Yine araştırmacıların söylediği gibi; Üretim azalıyor, gelirler azalıyor. Yüksek işsizlik, gerçek ücretlerde düşüş, gerekli tüketim mallarının fiyatlarının yüksekliği, kamu sosyal hizmetlerinde kısıtlama, insan kaynaklarına eksik yatırım... Bütün bunların sonucu olarak nüfusun büyük bir kısmının yaşam kalitesi etkileniyor. Yoksullar, kadınlar ve çocuklar bu politikaların olumsuz etkilerini en çok yaşayan kesimler.
Gelişmiş ülkeler sermaye yoğun ve beceri gerektiren işleri kendilerine alırken, düşük beceri gerektiren emek yoğun işleri düşük ücret ödenebilen ülkelere kaydırıyorlar. Bu ülkelerde tam zamanlı işçi çalıştırmak yerine esnek üretime geçiliyor. Kayıt dışı ekonomi büyüyor. Güvencesiz, örgütsüz ve düşük ücretli işlere mecbur kalınıyor.
Boşanmış kadının işi zor
Evde parça başı işler, konfeksiyon işleri yapmak, enformel yani kayıt dışı işlerden sayılıyor. Türkel Minibaş, kayıt dışı işlerde yoğun olarak kadınların çalıştığını söylüyor:
". Erkekler enformel işlere girmemeye veya enformel işlerle sınırlı sürelerle yapmaya çalışırken, kadınlar enformel işlere ve eksik istihdam koşullarına razı oluyor.
* Vasıflı erkekler işsiz kalınca yeni bir formel iş arıyor. Vasıflı kadın işçilerin de, vasıfsız kadın işçilere göre formel iş bulma şansı daha fazla, ama hem vasıflı, hem vasıfsız kadınlar daha çok enformel sektöre yöneliyor.
* Kadınların "medeni hali" de, enformel sektöre katılmalarında önemli bir etken. Özellikle çocuk sahibi, boşanmış ve dul kadınlar kriz dönemlerinde formel işbulmakta güçlük çekiyorlar."
Ülkeler ve cinsiyetler arasında eşitsizlik
Yıldız Ecevit'in sözünü ettiği, yapısal uyum politikalarının sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz. İşsizlik, düşük ücretler, sosyal harcamalardan kısıntılar, zorunlu giderlerde yüksek fiyat... Ve yaşam kalitemiz her gün daha da kötüye gidiyor. Yıldız Ecevit bütün bunlardan en çok kadınların etkilendiğini söylüyor:
"Büyüyen küresel ekonominin yarattığı faydalar ülkeler arasında eşit olarak dağılmayıp daha derin ekonomik farklılıklara, yoksulluğun kadınlaşmasına, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin artmasına, enformel sektörün büyümesine ve çalışma koşullarının bozulmasına neden olmuştur."
İşsiz ve örgütsüz
Ve sonuç, hiç de parlak değil. İşgücü piyasasında yokuz. Kayıt dışı işlerde çalışıyoruz. Sosyal güvencemiz, iş garantimiz yok. Ücretlerimiz düşük. Örgütsüzüz. Türkel Minibaş, kriz dönemlerinin aynı zamanda özgürleşme dönemleri de olabileceğini, boşluklardan yararlanıp büyük değişimler yaratılabileceğini söylüyor. Belki de değiştirebiliriz!