Şu günlerde, Gazze'deki Filistin halkı açlığa ve ölüme karşı mücadele veriyor ve Hamas hükümetiyle vücut bulan siyasi iradeleri İsrail'in ve Batılı egemen devletlerin baskıları sonucu yenik düşürülüyor.
Yıllardır televizyon ekranlarından gördüğümüz, gazetelerden okuduğumuz, radyolardan dinlediğimiz İsrail-Filistin sorunu neden çözülemiyor? Filistinliler aslında ne istiyor ve İsrail aslında 1948'de ne yaptı? Sorun üzerine sürekli bir enformasyon bombardımanı altındayız ama, farkında olmadığımız şey, bu soruların cevaplarının son yıllarda yeni açık açık söylenebilir hale geldiği.
Örneğin İsrailli Yahudi bir tarihçi olan Prof. İlan Pappe, bu ay başında çıkardığı kitabına "Filistin'in Etnik Temizliği" adını koydu.
Zor tartışmaların odağındaki, İsrail vatandaşı bir Filistinli tarihçi olan Prof. Mahmoud Yazbak ile kendi ailesinden hareketle "Büyük Felaketi", İlan Pappe'yi ve Türkiye'de katıldığı konferansı konuştuk.
Yazbak, geçtiğimiz hafta sonu 17-18 Kasım tarihlerinde Bilgi Üniversitesi ile Goethe Enstitüsü ortaklaşa düzenlediği "Karanlık Geçmiş, Tarihsel Profesyonellik ve Kamuoyu: Zor Tartışmaların Odağındaki Tarihçiler" konulu konferansa katılmak için Türkiye'ye gelmişti.
Hayfa ve Kudüs İbrani Üniversitelerinde okuduktan sonra doktorasını Oxford'da yaparak Hayfa Üniversitesi'ne dönmüş. Halen bu üniversitede tarih bölümünde öğretim üyesi. Mahmoud Yazbak'ın yeğeni Wissam Yazbak 2000 yılında Nasıra'da Yom Kipur günü çıkan olaylar sırasında İsrail güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürülmüştü.
1948 Büyük Felâketi, yani Nakba size ve ailenize ne ifade ediyor?
Ailem 1730'lardan bu yana Nasıra'da yaşıyor. Nasıra bundan 200 yıl önce, batı ve doğu olarak ikiye ayrılmıştı. Batı yakası Yazbak ailesine aitti Nasıra'nın. Aile bireylerimizin çoğu büyük topraklar miras almıştı önceki kuşaklardan ve maddi olarak gayet iyi durumdaydılar.
1948'de Der Yasin Katliamı'ndan sonra, Yahudilerin herkesi öldüreceği söylentileri yayılmaya başladı. Ailenin bazı üyeleri kaçmaya karar verdiler ve mülteci olarak Ürdün'e gittiler. Bazı aile üyeleri ise mülteci olacaklarına ölmeyi tercih edebileceklerini söylediler ve kaldılar. Gidenlerin topraklarına el konuldu ve hiçbir şekilde tazminat ödenmedi, zaten hiç kimseye tazminat ödenmedi. Şu anda o topraklar Nasıra'nın Yahudilere ait kısmında yani Yukarı Nasıra'da kaldı ve Nasıra belediyesine bile ait değil. İki Nasıra arasında hiçbir bağ yok.
O halde siz de pek çok Filistinli gibi ailenizin birçok üyesini uzun yıllar göremediniz...
Evet, mülteci olanlar 1967 yılına kadar çok kötü şartlarda yaşamaya devam ettiler. 1948'den 1967'ye kadar ailemizin bir kısmını hiç göremedik. Daha sonra Ürdün'le anlaşma sağlanınca, gidip kendim gördüm ne korkunç şartlarda yaşadıklarını.
Peki 1948'de Filistinliler, Yahudiler ve Britanyalılar arasında neler yaşanıyordu?
Şubat 1948'de Filistin Britanya mandasıydı. Britanya Filistin'den ayrılacağını açıkladığında Filistinlilerin hiçbir örgütlenmesi yoktu. Öte yandan Yahudilerin her türlü örgütlenmesi hazırdı. Zaten 20-25 yıldır "oluşmakta olan devlet" fikriyle hazırlık yapıyorlardı, birden çok orduları vardı. Araplarla Yahudiler arasında savaş başladığında Britanya halen Filistin'deydi.
Yahudiler ilk katliamı Kudüs'te, Der Yasin'de yaptılar. Bugün bu katliamı Yahudiler de kabul eder. 200'den fazla sivil köylü katledildi. Böylelikle Araplara göz dağı verilmeye çalışıldı, kendi kendilerine çekip gitmeleri bekleniyordu. Britanyalılar bu katliamları engellemedi. Mart ayında Araplar kitleler halinde evlerini bırakıp kaçmaya başladılar.
Nisan'da iki devlet kurulacağı, birinin İsrail birinin ise Filistin olacağı kararı alındı. Ancak Siyonist liderler bu kararla tatmin olmamışlardı. Arşivlerde, Siyonist liderlerin "Araplardan temizlenmiş yeni bir Yahudi devleti" kurma kararını bulmak mümkün. Bu kararla etnik temizlik başlatıldı. Hayfa yakınlarındaki Tantura'da büyük bir katliam yaşandı. 1948 öncesinde 750 bin Arap nüfusu olan Hayfa 1948 Nisan'ından sonra sadece 2500 Arap'ın yaşadığı bir yer oldu. Nasıl kaçtıklarını insanların siz düşünün.
Filistinliler hem İsrail'in hem de Ürdün'ün ötekisi. Sanki 'halkı olmayan bir ülkeye, ülkesi olmayan bir halk' gelirken, aslında orada yaşayanlar birden bire buharlaştı 1948'de...
Ürdün, Britanya ve İsrail arşivleri her şeyi açıklıyor. İsrail'le Ürdün 1947'de bir anlaşma yapmışlardı. Bu anlaşmaya göre, Filistin ikiye bölünüyordu. Bir kısmı İsrail'e veriliyordu, bir kısmı da Ürdün'e. Bugün Batı Şeria dediğimiz bölge Ürdün'e verilmiş, orada yaşayanlar da Ürdünlü kimlikleri almaya zorlanmıştı. İsrail devleti sınırları içinde kalanlar İsrailli, Ürdün'e verilen kısımda kalanlar ise Ürdünlü olmuştu. Birden bire Filistinli diye kimse kalmamıştı ortada. Sadece Suriye, Lübnan ve Irak'da mülteci kamplarında yaşayanlar Filistinli kalabilmişti. 1980'lerde durum değişmeye başladı, Filistinliler Batı Şeria'yı Ürdün'den ayırdılar ve böylece Filistinli kimliği yeniden şekillenmeye başladı.
Fransız düşünür Ernest Renan ulus olmayı şöyle tanımlıyor: "Bir ulus, geçmişe dair yanlış bir görüş ve komşularının nefreti üzerine kurulur". Bu tanımdan hareketle hem İsraillileri hem de Filistinlileri tanımlayabilir misiniz?
İsraillilerin pek çok miti var. İsrail topraklarının Yahudilere Tanrı tarafından verildiği miti. Bu seküler milliyetçi Siyonizme de eklemlendi. İkincisi, Tanrı bizi benzersiz yarattı, bizler de bu kadar yıl boyunca biricikliğimizi korumayı başardık. Yahudi beyninin diğer tüm beyinlerden farklı olduğunu söylenir örneğin. Akıllıdır, her durumda her koşulda kendini var eder. Irkçı bir görünüm çizer.
Bu mitler toplumun ana hamuru haline gelirse toplum herkesten daha iyi yaşamayı kendine hak görür. Böylece ötekiler yaratılır. Öteki olmak düşman olmak demektir. Ancak düşman fikriyle ulus olabiliyorsunuz demektir. Sadece fiziksel değil psikolojik duvarlar da örüyorsunuz demektir. Nasıra örneğini alırsak, şehrin Yahudi kısmı, yani Yukarı Nasıra 1955'de kuruldu. Arap Nasıra ile Yahudi Nasıra'yı ayıran 20 metre genişliğinde bir yoldur. O daracık yol, koskoca bir psikolojik duvardır. Yolun iki tarafındaki yaşamlar birbirlerine hiç ama hiç değmez.
Geçtiğimiz günlerde Sderot'ta Gazze'den atılan roketler sonucu bir Rus Hıristiyan kadın hayatını kaybetti. Kadının kocası Yahudiydi. Ölüyü gömecek yer bulunamadı. Sonunda Yahudi mezarlığının dışına bir duvar çekilerek duvarın dışına gömüldü kadın. İsrailliler hiçbir ötekini anlamıyorlar, sadece Filistinlileri değil, hiçbir ötekini. Bu çok üzücü bir durum.
Etiyopyalı Yahudilere bakın. Onlar bugün İsrail'de sınırın da sınırında yaşayan insanlar. İsrailliler Etiyopyalılar arasındaki intihar oranlarının ve aile içi şiddetin yüksekliğine çok şaşırıyor. Psikologlar bunun sebebinin üzerlerindeki sosyal baskı ve dışlanma olduğunu söylüyor.
Peki Filistinliler?
Filistinlilerin durumu çok farklı. İsrail devleti, Filistinli olmayı yeniden tanımladı. Filistinli kimliği çok katmanlı bir kavram haline geldi. Batı Şeria ile Gazze'de yaşayanlar ve mülteciler. Bu iki grup Filistin devletinin ve ulusunun kurulması gerektiğini düşünüyor. Sosyal ve tarihsel olarak da bir ortak bellek yaratılmaya çalışılıyor. Örneğin iki ansiklopedi yayımlandı. Böylece ortak bir miras oluşturulmaya çalışılıyor. Unutmamak ama aynı zamanda bir nefret duvarı da örmemek.
İlan Pappe'nin "Filistin'in Etnik Temizliği" kitabından bahsettiniz. Kitap daha yeni çıktı, nasıl kanıtlıyor Pappe etnik temizlik kavramını?
Bugünden çok iyi örnekler veriyor Pappe. Örneğin, 1948'de yıkılan Arap köylerini bulup, bu köylerin tamamına aynı türden ağaçlar dikildiğini kanıtlıyor. Bugün gittiğinizde o yerlerde daha önce yerleşim olduğunu anlayamazsınız. İsrail arşivlerini kullanmış tabii. 1947'de "zamanı geldiğinde Araplarla ilgili ne yapmalıyız?" diye planlanmış. 1948'de uygulanıyor plan. Pappe bir İsrailli Yahudi, aynı zamanda Holokost'tan kurtulan bir ailenin oğlu. Çalışmasında, bunları yazdığını, çünkü kendi çocukları için daha iyi ve daha barışçıl bir gelecek istediğini söylüyor. Yapılan mezalimin sorumluluğu alınmalı diyor.
Katıldığınız konferansta sık sık Ermenilerle ilgili sorular sorulduğunu ve bu konu etrafında tartışmalar yürütüldüğünü gözlemlediğinizi söylemiştiniz. Filistinlilerle Ermeniler arasında bir paralellik kurmanızı istesem neler söyleyebilirsiniz?
Biz Filistinliler çok daha bilinçli ve farkındayız olan bitenin. Türkiye'de Ermeni trajedisini bilmeyenleri şimdi daha iyi anlıyorum. İnsanlar zorla sürülmüş ve mezalime maruz kalmış. Bunun bedeli ödenmeli. Bu kadar yıl sonra bile olsa Ermenilerden özür dilenmesi gerek.
Filistinliler de Ermeniler gibi mülteci oldular. Filistinliler de Ermeniler de intikam istemediklerini söylüyorlar. Ama geçmişle huzur içinde yaşamak için sorumluluğun üstlenilmesi gerekiyor. Bu Türkleri de İsraillileri de rahatlatır. Kafanızın üzerinde bir taşla ne kadar rahat edebilirsiniz? Bu taş yok demekle olmaz. Taşı kaldırıp atmak gerek.
Filistinliler hem kendi ülkelerinde işgal altında yaşayıp hem de onurlu olmayı öğrendiler. Bu Ermeniler için de çok iyi bir örnek.
Konferansta Türkiye'deki akademik özgürlükten bahsedildi, YÖK'ün gönderdiği sirkülerlerden, devlet üniversitelerinde yaşanan baskı ortamından söz edildi. İsrail'le karşılaştırıldığında, neler söyleyebilirsiniz. Siz de sonuçta bir İsrail üniversitesinde ders veriyorsunuz.
Durum daha farklı. Moshe Zimmerman'ı ele alalım. Öğrencilerinin askere gitmeyi reddetmesini isteyen bir hoca. Askere gidip işgal ordusuna destek verenleri Nazilere benzetti. Bunu sınıfta söyledi, sonra medyaya söyledi. Sağ kanattan pek çok kişi üniversiteden atılmasını istedi. Ama üniversite taraf olmadı.
Siz Hayfa Üniversitesi'nde çalışıyorsunuz. Öğrenci profili farklı, Arap öğrencilerin çok olduğu bir okul, ayrıca Hayfa Üniversitesi bir dönem muhalifliğiyle öne çıkan bir kurumdu. Tel Aviv Üniversitesi'ndeki durum hakkında aynı şeyleri söyleyebilir misiniz?
Bilmiyorum.
Peki bu özgürlüğün sınırları nereye kadar?
Öyle bir demokrasi anlayışı ki bu, söz söyleme hakkı verir ancak bir şey yapma hakkı vermez. Tüm barış hareketleri İsrail'de "Arap dostu" ve bu nedenle de zayıf görülüyor. (TS/KÖ)