Geçtiğimiz hafta BM İnsan Hakları Komisyonunda İsrail'in Filistin topraklarında gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleri eleştirilirken, İsrail, Batı Şeria'da önemli bir yerleşim projesini tekrar harekete geçirdi ve Cenin kasabasında operasyon yaptı.
İsrail'in iki devletli barışçıl çözümden ne anladığı konusundaki kuşkular yeniden canlanırken ABD, İsrail'in yerleşimler konusundaki politikasını desteklediğini açıkladı. Kahire toplantısının hemen ardından Ariel Şaron yönetimi, Batı Şeria'daki Maale Adomim yerleşiminin genişletilmesini onayladı.
İsrail ile işgal altındaki Filistin topraklarının bir kısmını ayıracak olan güvenlik duvarının inşası için Filistin topraklarına el koyma ve tahrip etme uygulamaları da hızlandı. Maale Adomim yerleşimi, Filistin devletinin başkenti olacak olan işgal altındaki Doğu Kudüs'ün Yahudileştirilmesini tamamlarken aynı zamanda Batı Şeria'yı da ikiye bölüyor.
Uluslararası Adalet Divanı kararına rağmen Doğu Kudüs'ü Batı Şeria'dan ayıran güvenlik duvarının inşası da sürüyor. İsrailli yetkililer, güvenlik duvarının inşası amacıyla Filistinlilere ait toprakları ve yerleşim alanlarını tahrip ederek bu bölgeleri de İsrail topraklarına geri dönülmez bir şekilde dahil ettiklerini düşünüyorlar.
İsrailli insan hakları aktivisti Jeff Halper'in de söylediği gibi, İsrail'in yerleşimler konusundaki politikası, İsrail hükümetinin Oslo Barış Süreci ve Yol Haritası konusundaki samimi olmadığını gösteriyor.
ABD Yönetiminin Maale Adomim yerleşiminin genişletilmesine geçen hafta "izin vermesi", sorunu derinleştirdi. ABD Yönetimi, garantörü konumunda olduğu barış sürecinin koşullarından biri olan yerleşimlerin genişletilmemesi konusunda, varolan yerleşimlerin gelecekteki nihai çözümde "dikkate alınması gerekeceği"ni açıkladı. Varolan yerleşimler, Gazze'de 8.400 ve Batı Şeria'da 240.000 Yahudi nüfusu anlamına geliyor.
İsrail hükümeti, Gazze'deki yerleşimleri temmuz ayında boşaltmayı planlarken Batı Şeria'daki yerleşimlerin çoğu kalacak. Knesset, pazartesi günü Gazze'den çekilme planını desteklerken Şaron'dan daha sağda yer alan gruplar, "Tanrıyla yapmış oldukları sözleşmede İsrail'e bırakılan" Gazze ve Batı Şeria'dan çekilmenin iç savaşa yol açacağını ileri sürdüler. Bu "sözleşme" ABD yönetiminde yer alan Hıristiyan köktenciler arasında da itibar görüyor.
Yerleşimlerin genişlemeye devam etmesi, Filistin devletine kalacak olan toprakların küçülmesinin ötesinde, Flistin devletinin toprak bakımından süreklilik halinin olmaması anlamına geliyor. Ayrıca Filistinli mültecilerin geri dönecek topraklarının olmaması anlamına da...
Ariel Şaron, bir konuşmasında gelecekteki Filistin devletini "birkaç kanton" olarak tanımlamıştı. Yerleşimler konusundaki politika, İsrail hükümetinin 1967'de işgal edilen topraklardan çekilmeme niyetini ifade ediyor olabilir.
İsrail'in Filistin sorununun güvenlik sorunu olduğu iddiası bir kez daha İsrail tarafından çürütülmüş bulunuyor. Filistin sorunu, İsrailli insan hakları aktivistlerinin ısrarla belirttiği gibi, hâlâ toprak sorunudur.
Geçtiğimiz hafta İsrail güçleri tarafından Filistin'de sivillere yönelik saldırıların; duvarın inşasına bağlı olarak Filistinlilerin tarımsal topraklarına ve evlerine el koyarak tahrip etme uygulamalarının bir dökümünü veren Filistin İnsan Hakları Merkezi, Filistin'de çözümün ancak insan hakları ve uluslararası insani hukuk çerçevesinde mümkün olduğunu belirtti. (YB/TK)