TV2, 90'lı yılların başında kuruldu. Aynı zamanda bir haber Ajansı da bulunan kanal ticari. Hükümete karşı biraz eleştirel olan kanalın izlenme oranı diğer iki kanalın önünde. Maaşlar TV1 çalışanlarının birkaç katı.
TV10, üç aydır yayında. Çok zor ekonomik koşullarda faaliyetini sürdürüyor.
Aslında, İsrail nüfusunun büyük bir bölümü kablolu yayın aracılığıyla 40 kadar TV kanalını izleyebiliyor. En çok izlenenler arasında, CNN, Skynews ve BBC bulunuyor.
TV1'in Arap muhabiri
Son 18 ayda olduğu gibi İsrail'in Güneyindeki Erez kontrol noktası yine ıssız. Bir zamanlar Gazze şeridi tamamıyla denetim altına alınmadan önce, her gün burada 30 bin Filistinli işçi para kazanabilmek amacıyla İsrail tarafına geçmek için koşuştururdu.
Bugün ise, İsrail'in kadın ve erkek askerleri can sıkıntılarını buradan geçiş yapmak isteyen yabancı gazeteci ve sivil toplum kuruluşlarının kağıtlarını denetleyerek gideriyorlar.
Önlerinde, bir gazeteci sarı, yani İsrail plakalı arabasını park ediyor. TV2 muhabiri Süleyman El Shafhi bütün engelleri aşarak kontrol noktasında pasaportunu gösterip geçiyor. Geçmeden önce, "sorumluluk tümüyle bana aittir" belgesini imzaladı. Bunu Gazze'de kamera sallamaya gelirken her zaman yapıyordu.
Ölüm kalım meselesi
İsrail ordusu, İsrail basınının geçişini engelliyor: Bir ölüm kalım meselesi. Ancak, Süleyman bir istisna. Eskortsuz Gazze Şeridi'ne geçmeye cüret eden tek gazeteci.
Filistin yönetimiyle de sıcak ilişkileri olan gazetecinin Hamas ve Hizbullah yöneticileriyle yaptığı röportajları da düzenli olarak yayınlanıyor, hatta gazeteci İsrail ordusunun aradığı kimi Filistinli eylemcilerle de görüşüyor.
Aslında, hem Filistinlilerin hem de İsrail ordusunun bu İsrailli Arap gazeteciden çekinmek için yeterli nedenleri var. Polis, Erez'de daha önce üç kez gözaltına aldığı Süleyman ile ilgili derinlemesine araştırmalar yapmış ama pes etmişti.
Neresi güvenli
İsrailli yetkililerin gözünde Süleyman, Gazze Şeridi'ne özgürce girebilir ama özgürce de ölebilirdi. M-16 taşıyan askerler bu Tenten kılıklı muhabirin geçişine izin veriyorlar.
İsrail bölgesiyle Filistin toprakları arasında bulunan yüzlerce metre uzunluğundaki insansız bölgeyi yaya olarak kat eden gazeteci tehlikelere meydan okuyor.
Süleyman, bu tehlikeler kendisine hatırlatıldığında, "Zaten bu ülkede neresi güvenli? Filistinliler de beni tanıyor, beni her şeyden önce bir gazeteci olarak görüyorlar. Sadece, mesela, Hamas'lı birisiyle röportaj yaparken İsrail ordusunun operasyonuna yakalanmaktan korkuyorum" diyor.
Kontrol noktasını geçtikten sonra, gazeteciyi yeşil plakalı bir Filistin taksisi bekliyor. İstikamet Gazze.
Yaşananı aktarmak
Süleyman'ın gazetecilikle ilgili görüşleri şöyle:
* Benim işim operasyon sırasında kamplarda nelerin yaşanıldığını aktarmak. İsrailli izleyicilere Filistin bakış açısını yansıtmak.
* İsrail'de gazetecilerin çoğunluğu bilgisayarların arkasında ordunun basın bildirilerini okuyorlar.
* Tanklar evleri yıkarken insanların acılarını göstermek istiyorum. Olayları bağlı kalarak objektifliğimi koruyorum.
* Sadece olaylar... Ama, çoğu kez Arap olduğum için İsrailli izleyiciler Filistinlilerden yana olduğumu düşünüyor. İsrailli olduğum için de Filistinliler İsrail'den yana olduğum görüşünde...
Filistin Bakanlık sözcüsü Vahidi Muhammed, "ümitlerimizi karşılamıyorsun" deyince Süleyman da "bu benim işim değil Vahidi, benim görevim olayları izlemek" yanıtını veriyor.
Hükümeti eleştirmek zor, hele orduya dokunmak
İsrail güçleri Filistin'deki Aida kampında ilerliyorlar. Hedef olmamak için İsrail askerleri duvarlarda delikler açarak aralardan giriyorlar... TV2'nin 15 Mart'ta yayınladığı röportajda, kapı önünde patlayıcı kullanan askerler görünüyor.
Bilinmeyen bir evde, bir anne yığılıp kalıyor. Kadın çok ağır yaralı. Çocukların çığlıkları ambulans çağırmak için panikleyen babanın seslerine karışıyor. Kendini kaybeden askerler herkese susmasını emrediyor.
Kamera trajedinin hiç bir noktasını kaçırmıyor. Kurşun geçirmez yelekli genç bir asker o an izleyicilere neler hissettiğini söylüyor: "Burada ne işimiz var bilmiyorum... Arındırma. Göründüğü kadarıyla burası kirli. Bir İsraillinin evinden bu kadar uzak bir yerde ne işi olabilir anlayamıyorum."
Ordu ülke demektir
İsrail'in gözünü ve kulaklarını yakan ifade ve görüntüler bu röportajın yayınlanmasından sonra, hiçbir İsrailli gazetecinin İsrail ordusu operasyonlarından görüntü almasına izin verilmedi.
Bu programa kadar, televizyon kanallarının askeri muhabirleri, güvenlik gerekçesiyle, İsrail kuvvetlerinin kendilerine eşlik etmesine alışıktı. (Ancak, körfez savaşında olduğu gibi yönlendirilerek) İsrail ordusu, muhabirlerin elde ettiği görüntüler üzerindeki sansürlemeyi bir hak olarak görüyor. TV2 bu anlaşmayı 15 Mart'ta bozdu.
Ordu sözcüsü Rafowisc yaşananı şöyle değerlendiriyor: "Ortada bir sorun olmadığını söyleyemem, elbette yoldan çıkmalar var ve yanlışlar oluyor. Ama insanlar orduya bu şekilde saldırılmasından hoşlanmıyor. İsrail'de ordu ülke demektir."
TV1'in askeri muhabiri Ron Ben-Yishai, "medya orduya haksızlık ediyor, ordunun mükemmel olmasını istiyor" diyor.
Birçok gazeteci ve aydın, İsrail'de basının ve özellikle televizyonun uzun süredir kurumları sorgulamadığı tersine onlara destek verdiğine inanıyor.
En az gururla
Fransız "France 2" televizyonu Kudüs muhabiri Charles Enderlin, "tam olarak da ikinci intifada ve Şaron'un seçilmesinden sonra, İsrail basını en az 'gurur' duyacağı dönemi yaşıyor" diyor.
Günlük H'aaretz'in tanınmış köşe yazarı, İsrail medyasının en eleştirel kalemi Aviv Lavie "bu her şeyden önce bir algılar savaşıdır. Her iki taraf genel çoğunluğuyla barışı arzuluyor. Ama her iki taraf da karşıdakinin yalnız savaşı istediğinden de emin. Buna neden olana da biraz medya" diyor.
TV gazeteciliğinde durum daha çapraşık ama kimse sorumluluk almak istemiyor. TV10'un ünlü sunucusu, Yaakov Eilon'a göre, "medya Şaron'un seçilmesinden sonra biraz sevimsiz davrandı" .
Aynı kanalın Dış Haberler Servisi müdürü Nitzan Horowitz'in görüşleri ise şöyle:, "Çoğu insan için İsrail ordusunun eylemleri meşru. Bunun için kitleleri eğitmek mi gerekiyor, kampanya mı başlatmak gerekiyor? Ben bir siyasi değilim. Bir insani örgüt için de çalışmıyorum. Ben haber veriyorum. Köşe yazısı yazsam bile durum değişmez... Bu sorun, Medyatik olmaktan daha çok siyasi." (EÖ/NM)
* Bu yazı için Fransa'da yayımlanan Telerama dergisinin 3 Nisan 2002 sayısında yer alan "İki ateş arasındaki muhabir Süleyman" yazısından yararlanıldı.