İsrail'de geçtiğimiz hafta yapılan bir gösteride yüzlerce kişi sokağa dökülüp "Sudanlılar sınır dışı!" diye slogan attı.
23 Mayıs günü yapılan eylem çoğunluğu Eritre'den ve Güney Sudan'dan gelen göçmen ve mültecilerden "rahatsız olan" İsraillilerin gösterisinde meclis üyesi iki siyasetçi de konuşma yaptı.
Konuşmacılardan Miri Regev, Sudanlı göçmenleri kansere benzetti. Kısa süre içinde gösterinin Afrikalılara yönelik bir nefret söylemine dönüşmesi sonucu göstericiler, çoğunlukla göçmenlerin yaşadığı güney Tel Aviv'de dükkan camlarını kırdılar ve Afrikalıları taşıyan bir araca saldırdılar. Olayların ardından 17 kişi gözaltına alındı.
Saldırılar son üç ayda arttı
İsrail polis teşkilatından David Gez, yaşanan olayların son birkaç ay içinde Afrikalı göçmenleri hedef alan pek çok şiddet olayından yalnızca biri olduğunu belirtti. Geçen ay da Eritreli mültecilerin kaldığı bir evin önüne molotof kokteyli atılmıştı. Daha sonra aynı yere bir de ufak bomba atılmıştı.
Geçtiğimiz aylarda üç Eritreli mülteci, İsrailli bir kadına tecavüz edilmesiyle ilgileri olduğu şüphesiyle tutuklanmıştı. İsrail'de ırkçı saldırılar bu olaya bağlanarak meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Nitekim bu olayın ardından İsrail İçişleri Bakanı Eli Yishai Afrikalı göçmenlerin çoğunun suç işlediğini belirterek kendisinin de onları ya sınır dışı edeceğine ya da tutuklayacağına dair söz verdi: "Bir kere hapse girdiler mi, artık buraya gelmeyi bırakacaklar."
İsrail'de ırkçı dalga tüm toplumu kapsamıyor. Mülteci haklarıyla ilgili bir organziasyon olan Tel Aviv merkezli Assaf'ın sosyal koordinatörü Orit Rubin, Los Angeles Times'a "Bu korkutucu bir durum. Hükümet korkudan besleniyor ve İsrail halkını manipüle ediyor. Eğer bu mültecilere insan gibi davranmazsak kendi insanlığımızı kaybedeceğiz," diye konuştu.
Özrü kabahatinden beter
Ancak İsrail hükümetinin Afrikalılara yönelik nefretin ve saldırıların önüne geçmek yerine kışkırtıyor. Netanyahu'nun da üyesi olduğu İsrail'in başlıca merkez sağ partisi olan Likud üyesi Miri Regev, 23 Mayıs'taki konuşmasında Sudanlıları 'kanser'e benzetti.
Regev, 2006 yılında yaşanan İkinci Lübnan Savaşı sırasında İsrail ordusunun sözcüydü. O zaman İsrail'i tehdit eden dış mihraklarla ilgili pek çok ırkçı ve düşmanca söylemde bulunan Regev, bu sefer de İsrail'in varlığını tehdit eden 'iç mihraklar' konusunda endişeli.
Daha sonra sözleri nedeniyle özür dileyen Regev'in özrü de kabahatinden kötüydü: Regev, kanser hastalarından onları Afrikalı göçmenlere benzettiği için özür diledi.
Kanser benzetmezi Neo-nazilere ait
Protesto sırasında Regev ile birlikte konuşan diğer siyasetçi Michael Ben-Ari'ydi. İsrail'de dört milliyetçi partinin (Moledet, Hatikva, Eretz Yisrael Shelanu ve Tkuma) oluşturduğu Milliyetçi Birlik üyesi Ben-Ari, aynı zamanda Ortodoks, faşist ve ırkçı olarak tanımlanan Kach hareketinin eski üyesi. Kach, ABD tarafından terörist organizasyon olarak tanımlanıyor.
Aşırı sağcı emekli albay Effi Eitam da daha önce İsrailli Arapları kansere benzetmişti. İronik bir şekilde, Musevi düşmanı neo-nazilerin söylemlerinde de 'kanser' benzetmesine sık sık yer veriliyor.
Başbakan Netanyahu ise şu an sayıları 60 bini bulan Afrikalıların duruma el konulmazsa 600 bin olabileceğini ve İsrail halkını yok edebileceğini belirtiyor.
Netanyahu göçmenlerin demografik tehdit olduğunu düşünüyor. Göçmenler şu anda İsrail nüfusunun yüzde 0.8'ine denk geliyor. Ancak ilginç bir biçimde tüm bu "ırkçı" açıklamalarının ardından Netanyahu, 23 Mayıs'ta yaşananları kınadığını açıkladı.
Mısır sınırına tel örgü
Afrikalı mülteciler İsrail'e Sinai Çölü yoluyla Mısır sınırından giriyorlar. İsrail göçleri durdurmak için sınıra tel örgü döşüyor ve sekiz bin yataklı bir cezaevi inşa ediyor. Mısır sınırında yapılan bu çalışmaların bu senenin sonuna kadar bitmesi bekleniyor.
İsrail'de bir şekilde hayatlarını sürdürebilen göçmenler hukuki bir belirsizlik içinde. Sığınaktan çok iş arayan Afrikalılara geçici izinler veriliyor ancak devamlı İsrail'de yaşamlarını sağlayacak oturma izinlerini alamıyorlar.
İsrail hükümeti göçmenlere kısa süreli vizeler vererek çalışmalarını da engellemeye çalışıyor. Göçmenlerin büyük bir kısmı evsiz. Parklarda uyuyan bu mülteciler genelde inşaat işçisi ya da bulaşıkçı olarak iş bulabiliyorlar ve yasadışı bir şekilde ücret alıyorlar. Çocukları okula gidebiliyor ancak ebeveynlerin sağlık sigortası ya da diğer sosyal güvence hakkı ise tanınmıyor. (EK/HK)