Başbakan Erdoğan, yasalaşma prosedürü ile ilgili gözlemlerini dile getirirken muhatap almaması gereken Komisyonun Genişlemeden Sorumlu Genel Müdürlüğü'nün sözcüsü Jean Christophe Filori'yi muhatap aldı; AB'ye yönelik gereksiz ve yersiz ithamlarda bulundu. Zinanın cürüm addedilmesi konusundaki tartışmaları çok aşan ve AB ile Türkiye arasında ciddi bir gerginlik yaratan sözlerdi bunlar.
Avrupa basını başta Fransa, Avusturya, Almanya, Belçika, İsveç, İtalya ve Hollanda olmak üzere TCK'dan çok Başbakanın fevri çıkışı üzerinde yoğunlaştı hafta sonu.
Başbakan ne diyordu?
Başbakan, TCK'nın Türkiye'nin iç meselesi olduğunu ve AB'nin bu sürece müdahil olmaya hakkı olmadığını söyledi. Yetmedi, "AB olmazsa olmaz değildir" deyiverdi.
Başbakan ve danışmanlarının kavrayamadıkları konu şu; Ceza Yasası gibi genelinde içeriye dönük bir yasanın iç mesele olduğu tabii ki doğrudur. Ama burada önemli olan, yasanın içeriğinin esinlendiği hukuk felsefesidir. Burada soru, bu felsefenin bireyi mi cemaat değerlerini mi esas aldığıdır.
Bu bakış açısıyla eğer Avrupa yolunda ilerlenecekse TCK'nın bireyi temel alması ve kabaca söylenecek olursa insanların yatak odasında herhangi bir işinin olmaması gerekir. Dolayısıyla bu, AB'yi, AB ortak değerlerini birebir ilgilendiren bir konudur.
Başbakanın diğer çıkışına gelince, AB eğer "olmazsa olmaz" olsaydı, Türkiye AB'siz geçirdiği 80 yılını çok iyi değerlendirir ve bugün çok farklı bir ülke olabilirdi. Türkiye'nin normalleşmesi için AB'nin vazgeçilmez bir dinamik olduğunu kimsenin gözden kaçırmaması gerekiyor.
Bundan sonra ne yapılabilir?
Önümüzde üç yol var; birincisi, bu kafayla devam edip ilişkileri germek ve hatta kopma noktasına getirmek. Ve şu sırada ellerini ovuşturan Avrupa'daki Türkiye karşıtlarının ekmeğine yağ sürmek. Bu senaryoda İlerleme Raporu'nun müzakerelere başlanması yolunda açık bir dille tavsiyede bulunacağını beklememek gerekiyor.
İkincisi, TBMM'yi bu hafta içerisinde olağanüstü toplantıya çağırıp prosedürü hızlandırıp yasayı geçirmek; ki bu epey zor görünüyor.
Üçüncüsü ise, gerçek bir kriz idaresi anlayışı çerçevesinde ortalığı yatıştırmaya çalışmak ve bu amaçla bir an evvel, tez elden Başbakan Erdoğan'ın bir basın toplantısı yapmasını sağlamak.
AB sefaretlerinin ve Türkiye dışındaki ülkelerden basın kuruluşlarının temsilcilerinin davetli olacağı toplantının, iki üç Avrupa diliyle yapılması gerekir.
Başbakan Erdoğan'ın toplantıda hem TCK'ya ilişkin prosedürü anlatması hem de AB'ye karşı kullandığı uluorta sözcüklerin etkisini azaltacak mutedil ifadeler kullanması da çok hayırlı olacaktır. (CA/BB)